Bu bağlamda 1 Mayıs alanını da alana katılımın niteliğini de Türkiye’deki sol sosyalist hareketin ve emek örgütlerin bir yıl boyunca yaptıkları, yapamadıkları, kurdukları ve belki de yıktıkları belirleyecektir. 1 Mayıs yıl boyunca boy veren mücadelenin biriktirdiklerinden bağımsız düşünülemez. Bu nedenle 1 Mayıs’ı sınıf hareketinin bütününden koparak onun yapılış şekline indirgeyenler özünde 1 Mayıs konusunda değil […]
Bu bağlamda 1 Mayıs alanını da alana katılımın niteliğini de Türkiye’deki sol sosyalist hareketin ve emek örgütlerin bir yıl boyunca yaptıkları, yapamadıkları, kurdukları ve belki de yıktıkları belirleyecektir. 1 Mayıs yıl boyunca boy veren mücadelenin biriktirdiklerinden bağımsız düşünülemez. Bu nedenle 1 Mayıs’ı sınıf hareketinin bütününden koparak onun yapılış şekline indirgeyenler özünde 1 Mayıs konusunda değil mücadele anlayışı konusunda karşı karşıya gelmektedir
1 Mayıs 2016 ağır katliamların ertesinde başkanlık yolunda daha büyük saldırıların arifesinde, yaşandı. AKP’nin iktidarda olduğu her yıl bir öncekinden daha olağanüstü koşullarda 1 Mayıs’lar örgütlendi. Fakat bu yıl içeride ve dışarda savaşın sürdüğü, toplumun tüm ezilen kesimlerinin iktidarın açık hedefi haline geldiği bir dönemde gerçekten olağanüstü koşullarda 1 Mayıs’a gidildi.
İstanbul’da Taksim Meydanı’nı, Ankara’da Sıhhiye Meydanı yasaklanırken 1 Mayıs bileşenleri bu yasaklar karşısında alacakları tavır konusunda ayrıştı. Ankara’da Kolej Meydanı, İstanbul’da Bakırköy’de toplanan on binler geçmiş yılları aşan bir katılım ya da iddia ortaya koymasa da içinden geçilen ağır dönemde umut veren bir manzara yarattı.
1 Mayıs öncesi yaşanılan tartışmalara bakıldığındaysa her yılki ezberlerin yeniden dile getirildiği bir yıl olduğu. 1 Mayıs hazırlıklarının konuşulması için sendikaların ve emek örgütlerinin kendi aralarında, solun ve sendikaların bir arada yaptığı uzun toplantılarda her yıl ortaya çıkan saflaşma yeniden yaşandı. 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanması gerektiğini savunanlar ile 1 Mayıs’ın “alan takıntısı” yapılmaksızın yasaklanma ihtimali olmayan bir alanda ve mümkün olan “en kitlesel” katılımla kutlanması gerektiğini savunanlar arasındaki ayrışma bu yıl da tekrarlandı.
1 Mayıs ‘Anı’nı Yaratanlar
Sınıflar mücadelesini bir bütün olarak ele almadığımız sürece bu tartışmalarda kimin haklı olduğuna dair kanaat getirmek üzere aynı noktada dolaşıp duracağız. 1 Mayıs’ı ön toplantılarda ifade edildiği üzere “militanlık” ile “kitlesellik” arasında sıkışmış bir tercih olarak yaşamaktansa sınıflar mücadelesinin talepleriyle, eylemiyle, kendisi için uygun gördüğü eylem alanıyla bir bütün olduğunu hatırlamakta yarar var. Hiçbir an/gün/eylem kendisini yaratanlarda ya da gerçekleştirenlerde olmayanı bünyesinde barındıramaz. 1 Mayıs ezilenlerin ezen karşısındaki varlığını gösterdiği en önemli günlerden birisidir. (Bu konuda tekrara girmekten kaçınarak Samut Karabulut’un açıklayıcı yazısını okurlara tavsiye etmekle yetineceğim) Ezilenlerin ezenlere karşı yıl boyunca sergilediği direniş, verdiği mücadele, o alanda o günün ihtiyaç ve koşullarına göre karşılık bulur. Seçilen alandan, dile getiren talebe kadar hepsi bir araya geldiği zaman sınıflar mücadelesinin kendisini oluşturur. Alan tercihi ve o alana nasıl girileceği, sınıfın süreğen mücadelesinin, bu mücadelenin taleplerinin ve biriktirilen her türlü değer ve olgusunun doğal parçasıdır, sonucudur. Ve gerçekleştirilen miting onu var edenlerin yarattığı toplam kadardır, onu var edenlerden daha kararlı, onu var edenlerden daha militan, onu var edenlerden daha kitlesel değildir.
1 Mayıs’ta diğer eylemlerde yaşanılan tarihsel akış içerisinde ondan öncesinde yaşanılanlarla beraber şekillenen ve kendinden sonrasına da bu haliyle etki edecek bir ‘an’dır. Bizi her yıl 1 Mayıs’a o güne giderken oluşturduğumuz örgütlerimiz, eylemlerimiz, uğruna mücadele verdiğimiz taleplerimiz taşımaktadır. Bu akış gelmekte olan 1 Mayıs’ı şekillendirmektedir.
Türkiye’de çalışma rejimini yıkıp güvencesizlik ekseninde yeniden kuracak en kritik eşik olan Özel İstihdam Büroları’nın hayata geçirilmesine karşı etkili bir genel direniş örgütleyemeyen sendikaların 1 Mayıs’ın yasaksız bir meydanda yapılması durumunda kalabalık kortejlerle yer alacağına inanmak bu açıdan inandırıcı değildir. Sürmekte olan savaş karşısında barış talebini yaygınlaştıramayan Türkiye solunun 1 Mayıs’ın yasaksız olması durumunda alana yüzbinlerle gelmesini beklemek iyi niyetli ama gerçekçi olmayan bir yaklaşımdır.
Vermediklerimizi alamayız
1 Mayıs Meydanı, herkesin yıl boyunca çıkınında biriktirdiğini alana taşıdığı bir meydandır. Ve bir yanıyla 1 Mayıs gününden sonra yaşanılacaklara da etki edecek bir güce sahiptir. 2013 yılında Haziran İsyanı’nın hemen öncesinde 1 Mayıs Taksim diyenlerin kararlılığı bu konuda anlamlı bir hatırlatmadır. Fakat maalesef 1 Mayıs “vermediğimiz şeyi alamayacağımızı” bir kere daha tecrübe etmek için uygun bir gün değil. Bu bağlamda 1 Mayıs alanını da alana katılımın niteliğini de Türkiye’deki sol sosyalist hareketin ve emek örgütlerin bir yıl boyunca yaptıkları, yapamadıkları, kurdukları ve belki de yıktıkları belirleyecektir. 1 Mayıs yıl boyunca boy veren mücadelenin biriktirdiklerinden bağımsız düşünülemez. Bu nedenle 1 Mayıs’ı sınıf hareketinin bütününden koparak onun yapılış şekline indirgeyenler özünde 1 Mayıs konusunda değil mücadele anlayışı konusunda karşı karşıya gelmektedir. Yıl boyunca temel eksenini sol içi muhalefete, sendikalara karşı muhalefete indirgeyenlerin 1 Mayıs günü Taksim’e çıkması onların etkisiz bir muhalefet izlediği gerçeğini değiştiremeyeceği gibi 1 Mayıs’ta Bakırköy’e gidenleri teslimiyetçi yapmayacaktır. Yıl boyunca sendikal mücadele adına kitlesel basın açıklamasından fazlasını örgütlemeyenlerin, AKP’nin yıkım politikalarına karşı kitlesel ve yaygın bir hat kuramayanların çağrıcısı, katılımcısı olduğu 1 Mayıs’ın içerik, nicelik ve iddia açısından bu verili durumdan bağımsız bir biçimde şekillenmesi mümkün mü? O yüzden ortaya çıkan 1 Mayıs tablosunu alanına dair hazırlık ve kararın son dakikaya bırakılmasıyla açıklamaya girişmeyip özeleştiriyi ve eleştiriyi doğru noktalara yoğunlaştırmalıyız.
1 Mayıs Taksim’de mi yapılmalı, yasaksız bir meydanda mı yapılmalı tartışması aslında iki farklı mücadele anlayışı ve tarzının çatıştığı bir alana işaret etmektedir. İktidar ve sermaye karşısında mücadeleyi tavizsiz biçimde gücünü meşruluğundan alan bir anlayışıyla örgütlemek gerektiğini savunanlarla geniş kitlelerle buluşmak adına daha esnek bir mücadele çizgisini savunanlar her 1 Mayıs öncesi karşı karşıya gelmektedir. Bu iki anlayış mevcut sermaye düzeni karşında ezilenlerin cüretini ne biçimde göstereceğine dair de uzlaşamamaktadır. Bu ayrışma içinden varılan ortak karar içinden geçilen tarihsel konjonktürün etkisiyle belirlenmektedir. Örneğin bu yıl yaşanılan can güvenliği sorununun kurumlarda ve katılımcılarda yarattığı kaygı, ibreyi yasaksız bir alan tercihine yöneltmiştir. Bu tartışma ancak ezilenlerin kendi siyasetini mutlak hale getirip 1 Mayıs’a da bizi götüren sürece etkin bir biçimde müdahale ettiği yani işçi sınıfı siyasetinin yaşamın her alanında bütüncül bir biçimde varoluşunu inşa ettiği koşullarda son bulacaktır.
Sarı sendikaların hizmet aşkı 1 Mayıs’ta da sürdü
Bir mitingin ya da herhangi bir eylemin ona katılanlardan, önderlik edenlerden ve onun taleplerinden oluşan bir toplam olduğunu 1 Mayıs’ın aynasında tersten de ispatlamak mümkündür. AKP karşıtı muhalefet AKP’ye karşı verilmesi gereken mücadelenin biçiminde yaşadığı ayrışma nedeniyle 1 Mayıs’ın nasıl gerçekleşeceği noktasında sonu olmayan bir tartışmaya girerken AKP yandaşları da yaşadıkları her gün olduğu gibi 1 Mayıs gününü de efendilerine hizmet için geçirdiler.
Bir mitingin etkisini onun kitleselliğinde, taleplerinin bu kitlesellikle görünür olmasında arayanlar açısından da son derece önemli 1 Mayıs “kutlamaları” gerçekleşti. Örneğin Türk İş “terör olaylarına” dikkat çekmek için bu yıl Çanakkale’deydi. Alanda binlerce işçi Türk bayrakları ve Türk İş bayrakları eşliğinde “teröre lanet etti” “bölücülere karşı birlik” çağrısı yaptı, “taşeron işçilerin işçi statüsünde kalmasını” istedi. Sakarya’da açılışında Kuran okunan 1 Mayıs mitingi düzenleyen Hak İş’in mitingi de “teröre ve bölücülere karşı birlik” mesajlarından oluşuyordu. Memur Sen’in 5 bin kişiyle Maraş’ta düzenlediği “yeni anayasa istiyoruz” konulu 1 Mayıs müsameresi de diğerlerinden farksızdı. Varlık koşulları AKP’ye hizmet olanların 1 Mayıs’ı da aynı hizmet aşkıyla bir fırsat olarak göreceği ortadaydı. Bu mitingler yasaksız alanlarda yapılmış, yapıldıkları kentler göz önüne alındığında kitlesel denilmese bile kalabalık işçi gruplarıyla yapılmıştı. Fakat sınıfın taleplerinin cılız kaldığı bu “işçi mitingleri”nin gündemini iktidar belirlemişti. Emek cephesinde barış talebini örgütlerken söylediğimiz gibi AKP’nin Kürt halkına karşı girdiği savaş bölgede onları kuşatırken ülkenin geri kalanında da tüm muhalefeti kuşatıp bastırmayı ve böylece emeğe, kentlere, doğaya karşı saldırılar karşısında herkesi susturmayı hedeflemekteydi. 1 Mayıs’ta “teröre” lanet etmeyi tercih edenler, iktidarın kendi varlığını korumak için girdiği bu savaşta bir yandan da işçi sınıfının varını yoğunu hatta canını almaya çalıştığı gerçeği karşısında kulaklarının üstüne yattı. Kıdem tazminatının fona devri, iş mahkemelerinin işlevsizleştirilmesi, işçi sağlığı güvenliği sorunları, özel istihdam bürolarının açılmasına karşı güçlerini göstermeyi tercih etmek yerine bu ülkenin yarısına karşı verilen bir savaşta iktidardan yana saf tuttular. Bu noktada da Özel İstihdam Bürolarına karşı “ücretsiz çalışma” gibi yaratıcı bir protesto gerçekleştirerek[1] işçileri kölelik yarışına teşvik eden sendikaların 1 Mayıs günü emeğin hakkı için alana çıkmasını beklemek de akıl dışıydı.
Etrafımızı saran bu koşullar karşısında asıl amacımız AKP-sermaye ittifakının barbar, gerici ırkçı saldırıları karşısında yaşama sahip çıkacak güce sahip değiştirici bir adım atmak. Bazen 20 kişinin yaptığı ama ezilenlerin öfkesi ve cüretini gösteren eylemler bu yıkıcı gerici hegemonya karşısında on binlerin bir araya geldiği mitinglerden daha etkili ve umut verici olabiliyor. Yeter ki doğu zamanda doğru eylemi hayata geçirecek örgütümüz, iddiamız ve kararlılığımız olsun.
*DİSK Basın İş Genel Sekreteri
[1]Türk İş’in ücretsiz eylem haberi için bkz: http://sendika10.org/2016/04/turk-ise-bagli-seker-isten-eylem-ucretsiz-2-saat-fazla-calisacagiz/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.