Haklı davalar uğruna mücadele edenlerin etik değerleri de karşısındakilerden farklı olur. Haklı davaların peşinden gidenlerin, halkın intikam hislerine tercüman olacak intikam eylemleri yapmaya ya da özendirmeye hakkı yoktur. Savaş süreçlerinde eşini, oğlunu, kardeşini vahşice yitirmiş sıradan halktan insanların intikam hisleri haklı mücadeleler verdiğini söyleyenlerin eylemlerine çıkış noktası yapılamaz. Bu yazıda işaret etmeye çalıştığımız olumsuzlukların giderilmesi […]
Haklı davalar uğruna mücadele edenlerin etik değerleri de karşısındakilerden farklı olur. Haklı davaların peşinden gidenlerin, halkın intikam hislerine tercüman olacak intikam eylemleri yapmaya ya da özendirmeye hakkı yoktur.
Savaş süreçlerinde eşini, oğlunu, kardeşini vahşice yitirmiş sıradan halktan insanların intikam hisleri haklı mücadeleler verdiğini söyleyenlerin eylemlerine çıkış noktası yapılamaz. Bu yazıda işaret etmeye çalıştığımız olumsuzlukların giderilmesi ve Türk ve Kürt halklarının yeniden kardeşleşmesinin ve AKP faşizminin karşısına birlikte dikilecek koşulların yaratılması ümidiyle
13 Mart’ta Kızılay Güven Park’ta patlayan ve 36 insanımızın katledilmesine yol açan bomba ve siyasal sonuçları, önemli bir olgu olarak önümüzde duruyor.
Eylemi üslenen TeyrêBazên Azadiya Kurdistan’ın (TAK) bu ilk eylemi değildi. Daha önce de benzeri eylemlere imza atmış bir örgüt. Faşizme karşı savaş verdiğini açıklamalarında söylüyorsa da, eylemlerinde ölenlerin büyük çoğunluğunu halktan, sıradan insanlar ve turistler oluşturuyor.
TAK’ın önceki eylemleri tepki çektiyse de, bu eylemler yapıldığı siyasal koşullarda doğrudan Kürt Halkı ve PKK’ya yönelik tepkilerle sonuçlanmamıştı. Her ne kadar siyasi ve ahlaki açıdan tartışmalı da olsa bu eylemler, Kürt ve Türk halklarının eşitlik ve özgürlük mücadelelerine dair vahim sonuçlar doğurmamıştı.
Savaşın seyri
7 Haziran seçimlerine kadar gelinen süreçte ilk defa Türkiye solu ile Kürt halkının özgürlük ve eşitlik talepleri arasındaki büyük açı önemli ölçüde kapanmış, iki halkın 30 yıldır ayrı kanallardan yürüyen mücadelesinin birbirine yakınlaşması açısından ileri doğru büyük bir adım atılmıştı.
Tek başına iktidar şansını yitirmenin ve olası bir koalisyon hükümetinin ölümcül sonuçlarını bilen Saray’ın kesin kararı ile 20 Temmuz Suruç katliamı ve sonrasında 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da iki polis memurunun öldürülmesini[1] gerekçe gösteren AKP iktidarı, 23 Temmuz’da Kandil’e şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte bir hava saldırısı düzenledi. AKP tarafından, kesin bir biçimde Kürt halkına karşı bir savaş başlatılmış oldu. [2] AKP’nin, yedi aydır izlediği çizgiye bakıldığında sadece Kürt halkına değil, bütün Türkiye halklarına karşı bir savaş hükümeti gibi davrandığı açıktır.
Kürt siyasi hareketi bu savaşa özyönetim ilanları ve direnişle cevap verdi. AKP faşizminin özyönetim ilan edilen kentlerde yaptığı katliam ve yıkımlar Kürt halkında büyük bir travmaya yol açtı. Teslim olmak isteyen yaralılar bile vahşice öldürülüyordu. Kadın direnişçilerin çırılçıplak soyulmuş cesetlerinin teşhiri, bodrumlarda yakılan insanlar, vurulan hamile kadınlar ve çocuklar, öldürüldükten sonra üstünden tank geçirilenlerin görüntüleri Kürt halkında büyük bir infiale yol açtı. Kandil’den halkımız metin olsun intikamları alınacak açıklamaları ardı ardına geldi.
TAK’ın bombaları
Cizre’de ki katliam ve yıkımın ardından Ankara’da, Merasim Sokak’ta askeri servis araçlarına yönelik ilk intikam saldırısı geldi. Devlet mahallesinde patlayan bomba şok etkisi yarattı. Eylemi üstlenen TAK şu mesajı vermişti: Her yeri ve her şeyi vurma yeteneğindeyim. Genelkurmay’ı da, TBMM’yi de vurabilirdim. TAK, askeri hedeflerden sayılabilecek ender eylemlerinden birini yapmıştı.
TAK’ın bu saldırısının ardından kan ve yıkım altındaki Kürt kentlerine saldırı ve katliamlar durmadan devam etti.
Kızılay Güven Park’taki bombalı saldırı ve katliam, Sur’daki yıkım ve katliamın ardından geldi. Fakat bu sefer hedef devlet güçleri değildi; doğrudan Ankara halkı hedeflenmişti. Dikmen durağı önünde patlayan bomba, çok sayıda solcu ve Alevi’nin de içinde olduğu 36 insanı katletti.
TAK’ın eylemi üstlendiği açıklamada yer alan, polisin müdahalesi ile hedef saptı, hedef çevik kuvvet noktasıydı, sivil ölümlerinden üzüntülüyüz ama olur böyle şeyler mealindeki açıklamalarının gerçekle bağdaşan bir tarafı yok. Ankara’yı bilenler bilir. Güven Park’taki çevik kuvvet noktası ve girişi, patlama noktası ile alakasız bir yerdedir. TAK, açıkça Ankara halkını hedeflemiştir.
TAK, sen benim halkıma yaparsan ben de senin halkına yaparım demiştir. Kürt kentlerinde yaşananları durdurma gücünde asla olamayacak bu eylem, sadece intikam amacıyla yapılmıştır.
Güven park eyleminin siyasi sonuçları
Güven Park katliamı birçok açıdan vahim sonuçlara yol açacak gibi görünüyor.
Türkiye solunun 10 Ekim Ankara-Gar katliamı sonrasında geliştiremediği direniş, toplumsal muhalefeti hızla aşağı çekmişti. Bu aslında solun geleneksel örgütlerinin hali pür melalinin ve eski halleri ile artık devam edemeyeceklerinin ortaya çıkmasıydı. Sola büyük ölçüde egemen olan reformizmin iyice sağa savruluşuna ve kriz içine girdiği bir süreç yaşanıyordu.
Kürt kentlerinde yedi aydır süren savaş, Fırat’ın bu tarafında hayırhah bir tutumla karşılanmıştı. Sol dibe vurur ve savaş tüm şiddetiyle sürerken, batıda halk savaşın yarattığı baskılanmadan çok da etkilenmemişti. Hak temelli hareketler tahmin edilemeyen bir hızla tekrar yükseliyordu. Artvin halkının Cerattepe direnişi, 8 Mart Kadınlar Günü eylemleri bunun göstergesiydi. 13 Mart Ankara katliamı, tam da böylesi bir ortamda gerçekleşti.
Bu olayın ilk önemli sonucu, Türkiye solunun azımsanmayacak bir bölümünde Kürt siyasi hareketine karşı zaten var olan çekincelerin ve geri eğilimlerin daha da artması olacak. Kürt siyasi hareketiyle tüm ilişkilerin kesilmesinin dahi önerildiği günlerde koroya katılan artacak. Solda, Kürt siyasetinin ve Kürt sorununun emperyalizmin kontrolünde olduğu laflarını bolca duymaya başlayacağız.
CHP noktasındaysa, bir demokrasi cephesi kurma meselesinde Kürt siyasetine uzak duran CHP daha da uzaklaşacak. CHP’nin yalpalamaları daha da artacak, CHP’li kitlelerde milliyetçi şoven eğilimlerin güç kazanmasına yol açacak.
Savaşla birlikte zaten görece bir kırılmaya uğrayan HDP projesi ise bu eylemin sonrasındaki siyasal atmosferde büyük hasar almıştır. Kürt siyasetinin yasal alanına yönelik çok ağır baskı döneminin başında olduğumuz ortadayken, bu eylemle birlikte milletvekilleri başta olmak üzere bütün HDP örgütü ve seçilmişlerin tutuklamalara ve ağır baskılara uğratılması için AKP’nin eli güçlenmiş oldu.
AKP-Saray rejiminin durdurulması için soldan ve Kürt siyasetinden gelen “Demokrasi Cephesi” kurma önerileri bu katliamın ardından yara almıştır.
Toplumsal muhalefette aşılmaya başlayan görece gerici çekilme durumu tekrar dibe vurabilecektir.
Ülkede ki dehşet atmosferinde, yaklaşan 1 Mayıs’ı muhtemelen aynı Newroz’da olduğu gibi baskı, yasaklar ve toplumun geneline yayılan korku psikolojisi ile karşılayacağız.
AKP faşizmi bu eylemle oluşan siyasi toplumsal atmosferi, yapmak istediği bütün faşist uygulamaları, çıkarmak istediği bütün faşist baskı yasalarını, anayasa değişikliği ve başkanlık için gerekli fırsata çevirmeye çalışmaktadır. Arkasındaki kitle desteğini kemikleştirmede yeni kuvvetler katmakta da iyi bir zemin yakalamıştır. Son günlerde Ahmet Davutoğlu’nun ilk defa bu kadar kendinden emin bir şekilde muhalefete açıkça meydan okuyabiliyor olması bu nedenledir.
İntikam değil, kardeşlik
TAK’ın yaptığı intikamcı halk düşmanı katliam eylemi, 7 Haziran’a gelen süreçte Türkiye halkı ve solu ile Kürt siyaseti arasındaki otuz yıldır var olan ve kapanmakta olan açının, tersine 180 derece açılmasına yol açabilecek bir sonuç yaratmıştır. Kürt ve Türk halklarının 30 yıldır süren savaş içinde oluşan karşılıklı milliyetçi kamplaşmasının kırılması için, yeniden kardeşleşme için atılan adımlar büyük yara almıştır.
KCK başkanı Cemil Bayık’ın “her emir ve hedef meşrudur, savaşı her yere yayacağız”, “halkımız intikam hisleriyle dolu. Gerillalarımıza, onlara yapılanların intikamını almaları çağrısında bulunuyor” benzeri açıklamaları derin kaygı yaratmaktadır. Yine Cemil Bayık’ın “Erdoğan’ı ve AKP’yi devirmek istiyoruz. Erdoğan ve AKP devrilmedikçe, Türkiye asla demokratik bir ülke olamaz.” açıklamalarının gereğinin bu tür eylemler olmayacağı açıktır.
Merasim Sokak ya da Güven Park saldırısı gibi askeri ya da sivil hedeflere yönelik, kent merkezlerinde tahrip gücü yüksek patlayıcılarla yapılan bu tür eylemlere son verilmelidir. Bu tür eylemler batıda halklar üzerinde korku dehşet ve panik duygusu yaratmakta, AKP’nin istediği toplumsal siyasi atmosferin oluşmasına hizmet etmektedir.
Doğrudan halka yönelen ve halkta korku, panik ve yılgınlık yaratan eylemlerin terör eylemi olduğu bilinciyle, TAK’ın bu tür eylemleri bir daha asla yapmaması ve Türkiye halklarından açık özür dilemesi sağlanmalıdır.
TAK’ın intikamcı halk düşmanı eylemlerine son verilmelidir. Ve hatta kuruluş bildirgesinde “Türkiye’nin her yerinde bombalar patlayacaktır, suikastler olacak ve yakma eylemleri her yerde gelişecektir. Hiçbir kural tanımayacağız. Hedefe yönelirken intikam ruhuyla yöneliriz. Hedefe kilitlenir ve imha ederiz.” [3] diyen bu örgüt dağıtılmalıdır.
Kürt gençlerinin, kentlerde intikamcı duygularla yaptıkları yurttaşların otomobillerini kundaklama, belediye otobüsü yakma vb. halka doğrudan zarar veren ve iki halk arasında gerilime yol açan eylemleri engellenmelidir.
Kürt halkının faşizme karşı yedi aydır süren direnişi Türk halkının bilincinde büyük kırılmalar yaratmamıştı. Türk halkı savaşı esas olarak AKP’nin iktidarını korumak için başlattığı ve sürdürdüğünü düşünmekte, başta da belirttiğimiz gibi Kürt direnişine karşı hayırhah bir tutum içindeydi. Ancak bu bombaların ve katliamların başka bir sonuç yarattığı görülmelidir.
Haklı davalar uğruna mücadele edenlerin etik değerleri de karşısındakilerden farklı olur. Haklı davaların peşinden gidenlerin, halkın intikam hislerine tercüman olacak intikam eylemleri yapmaya ya da özendirmeye hakkı yoktur.
Savaş süreçlerinde eşini, oğlunu, kardeşini vahşice yitirmiş sıradan halktan insanların intikam hisleri haklı mücadeleler verdiğini söyleyenlerin eylemlerine çıkış noktası yapılamaz. Bu yazıda işaret etmeye çalıştığımız olumsuzlukların giderilmesi ve Türk ve Kürt halklarının yeniden kardeşleşmesinin ve AKP faşizminin karşısına birlikte dikilecek koşulların yaratılması ümidiyle.
[1] Üç yıllık süreçte, ateşkes süreçlerinde rastlanan arızi işlerden sayılabilecek çeşitli ihlaller karşılıklı olarak yaşanmıştı. İki polis memurunun öldürülmesi AKP’nin ateşkesi bitirmek için bir neden değildi.
[2] PKK tarafından savaşın bu kadar sert ve ani karşılık verilerek neden yapıldığı, iç Kürt sorunu dışında Rojava gibi başka gerekçelerin belirleyici mi olduğu ayrı bir tartışma konusudur.
[3] http://www.teyrebazenkurdistan.com/TR_Bildiri.html
*Bu yazı 19 Mart’ta Taksim İstiklal Caddesi’nde intihar bombacısının düzenlediği saldırıdan önce yazılmıştır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.