Türkiye sosyalist hareketinin bir DİSK ve KESK sorunu var mı? Var elbette
Türkiye sosyalist hareketinin bir DİSK ve KESK sorunu var mı? Var elbette. Sosyalistlerin “sınıf sendikacılığı” olarak adlandırılan sendikal tutumunun somutlaştığı sendikalar bunlar. Sınıf sendikacılığının özü işçi sınıfının ekonomik-demokratik mücadelesini işçi sınıfının politik mücadelesi ile bütünlük içinde yürütmek (“Ekonomik-demokratik mücadele politik mücadeleye bağlı olarak mı ele alınmalıdır”, “sendikal örgütlenme politik örgütlenmeye tabii mi olmalıdır” gibi sorunları şimdilik bir tarafa bırakalım). DİSK ve KESK bu iddiadaki örgütler.
DİSK 1967-80 döneminde bu iddiaya sahip çıkarak hem Türkiye işçi sınıfı hareketinin en etkili sendikal merkezi oldu, hem de Türkiye sol hareketinin en güçlü kitle dinamizmini oluşturdu. “Kamu çalışanlarının DİSK’i” olan KESK, özellikle KÇSP döneminde kamu çalışanları hareketinin en etkili sendikal merkezi oldu, hem de o günün sol hareketinin kitlesel dinamizminin önemli bir kaynağı.
Peki DİSK ve KESK şu anda Türkiye işçi sınıfı hareketinin en etkili sendikal merkezleri durumunda mı? Hayır tabii ki. DİSK’in ve KESK’in faaliyetleri sol hareket için bir kitle dinamizmi yaratıyor mu? Bu da doğru değil.
Neden?
Nedeni basit: Çünkü DİSK ve KESK artık işçi sınıfının sendikal hareket merkezleri değil.
DİSK yönetimi, DİSK’e bağlı sendikaların örgütlenme ve mücadele stratejilerini, taktiklerini DİSK’in genel örgütlenme ve mücadele stratejisi ve taktiği ile bütünleştiren bir örgütsel hareket merkezi değil. Keza KESK yönetimi de bu durumda.
Bu bir “tercih”. Konfederasyonlara bağlı sendikaların, bu sendikalara egemen kadroların ve “siyasetlerin” tercihi.
DİSK ve KESK birer sendikal hareket merkezi değilse ne peki? Bunlar “temsil” kurumları; kendilerine bağlı sendikaları “konfederal düzlem”de “temsil” ediyorlar. “Konfederal düzlem”, bağlı sendikaların devlet, hükümet, siyasi partiler ve diğer demokratik muhalefet örgütleri karşısında temsil edildiği bir “sözcülük” müessesesinden ibaret.
Bir konfederasyon “sendikal hareket merkezi” özelliğini yitirince, hangi “saflıkta” sınıfsal politik programa sahip olursa olsun, onun “işçi sınıfı hareketinin en etkili sendikal merkezi” olması da mümkün değil.
Bu nedenle DİSK genel başkanlığına Kani Beko’nun yerine August Bebel’i de getirseniz DİSK’i Türkiye işçi sınıfı hareketinin en etkili sendikal merkezi haline getiremezsiniz.
Böyle bir dönüşüm yoluna ancak;
1- Örgütlü işçi sınıfını dışarıdan baskı altına alan güvencesizlik kuşatmasını kırmayı, içeriden zayıflatan “yerel ve gündelik çıkarların at gözlükleri”ni çıkarmayı hedef alan,
2- Bu hedeflere ulaşmak için örgütlü işçi hareketinin mevcut güç ve olanaklarını temel alan gerçekçi bir örgütlenme ve mücadele stratejisi oluşturan,
3- Bu stratejiyi denk düşen somut bir hareket planı çıkaran,
4- Bu hareket planını hayata geçirmek için etkin bir hareket merkezi oluşturmayı önüne bir görev olarak koyan bir sendikal irade birliğinin “çoğunluk” haline getirilmesiyle girilebilir.
Oysa, DİSK’e ve KESK’e bağlı sendikalarda böyle bir strateji ve hareket planı tartışılmamaktadır bile. Bu tartışmaların önü 1990’lı yıllarda DİSK’in “örgütlü” sendikalarının yönetimleri tarafından kesilmiştir. Bu yüzden şimdi konfederasyon içi tartışmalar, “Ali Şen Başkan Fener Şampiyon” içeriğindedir.
15.DİSK Genel Kurulu, geleceği kurmaya dönük işlevli bir tartışma düzleminin “kendiliğinden” oluşmayacağını bir kez daha gösterdi. Mevcut sendikal yapı ve işleyişi aşan sendikal mücadele düzlemleri ve örgütleri oluşturulmadan DİSK’e bağlı sendikaları böyle bir tartışmaya pozitif katkı verir bir konuma getirmek de olanaklı görünmüyor.
DİSK’teki devrimcilerin öncelikli görevi hala, örgütlü işçi hareketinin tabanını işçi sınıfının “çekirdek-dışı” kesimlerine genişletecek ve tek düze, dikey, kendi içine kapalı statik örgütlenme modelini çok yapılı, ağlar oluşturan, kuşatıcı, dinamik bir örgütlenme modeline doğru sürükleyecek güçleri oluşturmak. Yeni bir sendikal hareketin yolu, yeni işçi sınıfına özgü hareketlerin güç haline getirilmesiyle açılabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.