DİSK kurulduğu günden itibaren siyaset içerisindeydi ve sol siyasi partilerle iç içe oldu. DİSK tarihi boyunca yapılan her seçimde “sol partilerden yana” tutum belirledi ve bunu “sınıf sendikası” olmanın bir gereği olarak yaptı. Çünkü “sınıf sendikacılığı”, sendikaları işçi sınıfının ekonomik demokratik mücadelesinin örgütü olarak ele alır ama ekonomik demokratik mücadeleyi bağımsız, kendi içine kapalı bir […]
DİSK kurulduğu günden itibaren siyaset içerisindeydi ve sol siyasi partilerle iç içe oldu. DİSK tarihi boyunca yapılan her seçimde “sol partilerden yana” tutum belirledi ve bunu “sınıf sendikası” olmanın bir gereği olarak yaptı. Çünkü “sınıf sendikacılığı”, sendikaları işçi sınıfının ekonomik demokratik mücadelesinin örgütü olarak ele alır ama ekonomik demokratik mücadeleyi bağımsız, kendi içine kapalı bir mücadele alanı olarak kabul etmez
15. DİSK Genel Kurulu’nu terk eden sendikalar ve sözcüleri ardı ardına açıklamalarla genel kurulu neden terk ettiklerini izah ediyorlar. Yapılan açıklamalar tarihsel ve kavramsal bakımdan o kadar tutarsız ve o kadar yanlışlarla dolu ki, insana “ben bunun neresini düzelteyim” dedirtiyor. Ama işçi hareketinin yeni militan kuşağının tarihi ve kavramları yanlış öğrenmesine de seyirci kalmamak gerek.
DİSK Genel Başkanlığı’na adaylıklarını açıkladıktan sonra seçim günü sabahı genel kurulu terk eden Birleşik Metal İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, “DİSK’in sınıf sendikacılığı ilkelerinden uzaklaştığını”, “Doğu’da yaşayan insanların sıkıntıları üzerinden pirim toplandığını, “DİSK’in ana sorununun bir takım siyasetlerin DİSK içerisinde yerleşmeye çalışması” olduğunu, “DİSK’in bir siyasetin etkisi altında kalmasının işçilerin sendikaya güvenini sarsacağını”, “DİSK’te sanayi işçiliğinden, üretim işçiliğinden kopuk bir sendikal politikanın uygulandığını”, “DİSK’i sanayii işçilerinin üstlenmesinin gerektiğini”, “DİSK’te 1977’den beri Maden İş geleneğinin engellenmeye çalışıldığını, buna son verilmesi gerektiğini” savundu ve DİSK Genel Sekreteri Dev Sağlık İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun ise işçi olmadığını, doktor olduğunu, bu nedenle DİSK’te değil, TTB’de çalışması gerektiğini ileri sürdü.
Birleşik Metal İş’in Örgütlenme Dairesi uzmanı Alpaslan Savaş da sol.org.tr’de yayınlanan değerlendirmesinde, DİSK’in “iki sosyal demokrat partinin (CHP ve HDP’nin) etkisi altında şekillendiğini” ve “sınıf siyasetinden uzaklaştığını” ileri sürüyor. Savaş’a göre DİSK’in sınıf siyasetinden uzaklaşmasının başlangıç noktasında, 1992’deki yeniden kuruluş sürecine “Çağdaş Sendikacılık” fikriyatının egemen olması bulunuyor. Savaş, “DİSK yönetiminin siyasi yönelimini iki sosyal demokrat parti belirliyor olabilir, ama yönetim kurullarını son iki dönemdir DİSK’in Türk Metal’i Lastik-İş belirlemektedir” iddiasında bulunuyor.
Sendikaların siyasetle, siyasi partilerle kurduğu ilişkiler öteden beri sendikal hareket içinde tartışma konusu olmuştur. “Sendikaların siyasetten ve bütün siyasi partilerden bağımsız olması gerektiği”; “Siyasi örgütlerin sendikalar içerisindeki örgütlenmelerinin ve sendikalara nüfuz etmelerinin sendikaları daraltacağı ve etkisizleştireceği” çünkü “sendikal örgütlenmenin kitlesinin her görüşten işçilerden oluştuğu” fikirleri sendikal alandaki tıkanıklığa ilişkin tartışmalarda yaygın bir kabul görüyor. KESK’in bir “siyasi koalisyon” ile yönetildiği için daraldığından, DİSK’in “sol siyasi partilerin vitrini” haline geldiği için işlev yitimine uğradığından sıkça söz edildiğini bu alandaki herkes biliyor.
Bu “şikayetlenmeler”in varsayımlarının ne kadar doğru olduğu, gerçek sorunla ne kadar örtüştüğü ve sendikal hareketteki etkisizleşme, daralma ve işlev bozulmasının ne ölçüde sorumlusu olduğu tartışılmalı, doğrular yanlışlardan ayırt edilmeli.
“Sendikaların ‘sınıf sendikası’ olabilmesi için siyasi partilerden bağımsız olması, bütün siyasi partilerle eşit mesafede olması” gerektiğini ileri süren görüş DİSK’in kurucu ilkesi değildir. Tam tersine DİSK’in, Türk-İş’le arasına koyduğu temel farklardan biri “partiler üstü siyaset”i reddetmesi, sınıf sendikasının siyasette taraf olması gerektiğini ileri sürmesidir. DİSK’in beş kurucusundan ikisi Rıza Kuas ve Kemal Nebioğlu, DİSK’in kuruluş başvurusunu yaptıkları sırada TİP milletvekilleri idiler. Tarihsel olarak TİP’i DİSK kurucuları, DİSK’i de TİP kurucuları kurmuştur.
DİSK kurulduğu günden itibaren siyaset içerisindeydi ve sol siyasi partilerle iç içe oldu. DİSK tarihi boyunca yapılan her seçimde “sol partilerden yana” tutum belirledi ve bunu “sınıf sendikası” olmanın bir gereği olarak yaptı. Çünkü “sınıf sendikacılığı”, sendikaları işçi sınıfının ekonomik demokratik mücadelesinin örgütü olarak ele alır ama ekonomik demokratik mücadeleyi bağımsız, kendi içine kapalı bir mücadele alanı olarak kabul etmez. Tam tersine sınıf sendikacılığının bakış açısı, ekonomik demokratik mücadelenin politik mücadele ile bütünlüğü içinde yürütülmesini gerektirir. Dolayısıyla “sendikaların sınıf sendikası olabilmesi için işçilerin gündelik sorunlarına odaklanması ve siyasetle ilişkisini tamamen ve yalnızca işçilerin gündelik somut sorunlarından hareketle kurması” gerektiği düşüncesi DİSK’in kurucu ilkelerinde değil, Türk-İş’in ayırt edici özellikleri arasında kendisine yer bulabilir.
Bu görüşten hareketle DİSK’in “sınıf sendikacılığına geri dönmesi” için “Maden-İş geleneğinin DİSK’te belirleyici hale getirilmesini” öneren birisinin ise tarihten hiç haberi yoktur.
Maden-İş, DİSK’in politik angajmanı en yüksek sendikalarındandır. TKP’nin bütün politikaları Maden-İş tarafından sorgusuz, yargısız izlenmiştir. Zaten Maden-İş’in DİSK’teki iktidarına son veren Genel-İş’in DİSK’e kabulü de TKP’nin CHP ile ittifak temeline dayanan “Ulusal Demokratik Cephe” politikasına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Aynı Maden-İş, Yeraltı Maden-İş sendikasını Devrimci Yol hareketi ile ilişkisi nedeniyle DİSK üyeliğine kabul etmemiştir (hatta önünü kesmek için başka bir sendika kurdurtmuştur). “DİSK’in CHP ve HDP’nin oyuncağı olduğunu” ileri sürüp Maden-İş’e toz kondurmamak, ancak kaybetmiş olmanın öfkesiyle ağzına geleni söylemekle açıklanabilir.
DİSK’in sınıf sendikası olabilmesi için “sanayii işçilerinin önderliğine geri dönülmesi gerektiği”, “sanayii işçiliğini bilmeyen sendikacıların DİSK’i yönetemeyeceği” iddiasına gelince;
Sanayii işçilerinin işçi sınıfı hareketindeki “tarihsel öncülüğü ve önderliği” 19.yy sonu ve 20.yy işçi sınıfı hareketinin bir olgusudur. Bugünün işçi sınıfının kompozisyonu da sanayii işçilerinin bu kompozisyon içindeki yeri de aynı değildir. Daha da ötesi, sanayii işçilerini işçi sınıfı hareketinin öncüsü ve önderi haline getiren “sınıfın bütününü örgütleme kapasitesi”, sanayii sürecindeki değişiklikler nedeniyle ciddi bir daralma göstermektedir.
DİSK’i sınıf sendikacılığından uzaklaştırdığı ileri sürdüğü “Çağdaş Sendikacılık” fikrinin somutlaştığı “işyeri sendikacılığı” çizgisinin en etkili olduğu sendikalar, Türkiye’de sanayii sendikaları olmuştur. Ne yazık ki bugünün (sendikal bakımdan) “örgütlü” sanayii işçileri arasında “sendikaları bir bütün olarak işçi sınıfı hareketini örgütlemenin hareket noktası haline getirme” eğilimi zayıftır. Tam tersine sanayii işçileri sendikalarında “içe kapanma”, “işyerlerine odaklanma” eğilimi güçlüdür, ön plandadır. DİSK’in bugünkü etkisizliğinde, işçi sınıfının sendikal hareketinin önünü açacak stratejik bir plan yapıp uygulayamamasına neden olan zaaflar içerisinde üye sendikalarındaki bu “içe kapalılık” önde gelen bir yer tutmaktadır.
1992’de DİSK’in yeniden kuruluşu sürecinde “Çağdaş Sendikacılık” çizgisinin savunucuları arasında Birleşik Metal-İş’in kurucu sendikası olan Otomobil-İş Sendikası’nın eski TKP’li unsurlarının önemli bir yer tuttuğunu hatırlamayanlar olabilir belki ama hatırlayanlar da az değildir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.