Ticaretin önlenmesi için ulusal ya da uluslararası düzeyde getirilen yaptırımlar yeterince ağır ve caydırıcı olmadığından ve riski düşük kârı çok yüksek olan bu ticareti önlemek zor görünmektedir. Muş ve Bulanık ovasında doğaya ve sulak alanlara sahip çıkmaya ve nesli tehlike altında ve tükenmekte olan, türkülere konu olmuş Telli turna ve Toy kuşlarını av ve kaçakçılıktan […]
Ticaretin önlenmesi için ulusal ya da uluslararası düzeyde getirilen yaptırımlar yeterince ağır ve caydırıcı olmadığından ve riski düşük kârı çok yüksek olan bu ticareti önlemek zor görünmektedir.
Muş ve Bulanık ovasında doğaya ve sulak alanlara sahip çıkmaya ve nesli tehlike altında ve tükenmekte olan, türkülere konu olmuş Telli turna ve Toy kuşlarını av ve kaçakçılıktan korumaya çalışan Kasım Avcı ve arkadaşları, mücadelelerini devam ettirirken kimi uluslararası şirketlerin temsilcileri ya da çalışanları gelişmekte olan ülkelerin biyoçeşitlilik kaynaklarını (örneğin; değişik bitki türleri) ve buna bağlı yerel geleneksel teknikleri çalmaya çalışıyorlar ve sonra utanmadan bunlarla ilgili bröve alıp bu halklara satmaya çalışıyorlar. Birincisi uluslararası hayvan ticareti olup altında nesli tehlike altında olan hayvanları kaçak avlayarak, yakalayarak, değişik yollarla taşıyarak ve talep eden ülke ve müşterilere yollayarak milyarlarca dolar kara para kazanan mafya türü insanlar ve grupları kapsar. İkincisi ise biyokorsanlık olup gelişmekte olan ülkenin tehlike altında olan bitki türlerini ve bunlardan elde edilen değişik sağaltıcı ve rahatlık verici yöntemleri (Cola örneği ya da stevya gibi) gasp eder.
Kapitalist sistem açgözlüdür, her yerde gözü vardır. Gözleri uzun yıllardan beri küresel düzeyde gezinmektedir ve ticarete konu ve kârını artıracak ne varsa el atar. Eğitimden sağlığa, doğadan yeşil teknolojilere kadar ilgisini esirgemez. Varolduğundan beri süregelen yağma sonucu biyoçeşitlilik büyük ölçüde yara almış ve küresel düzeyde biyoçeşitliliğin sıcak noktaları hem sayısal hemde yüzeysel olarak azalmaya başlamıştır(1). Ormanların yok edilmesi, kirlilik, kentleşme ve bunun sonucu tarım arazilerinin azalması, fakirlik, küresel ısınma, savaşlar ve çatışmalar yani kapitalist sistemin açgözlülüğünün neden olduğu tüm bu olaylar nedeniyle hayvan ve bitkilerde biyoçeşitlilik giderek azalmakta ve dolayısıyla insan kendi yaşamını da tehlikeye atmaktadır. Hayvan ve bitkilerin yaşam alanlarının giderek azalması, tehdit altında olmasının bir başka nedeni insan ve hayvan arasındaki çatışmalarda olabilir ama bu ihmal edilecek düzeydedir. Örneğin, Namibya’da maymunlar sürülere saldırdığından maymunlar yakalanıp öldürülüyor. Nepal’de gergedanlar evlere, yollara zarar verdiğinden öldürülüyor. Endonezya’da orangutan palmiye yağı üretilen çiftliklerde beslendiğinden katlediliyor. Avrupa’da ayı ve tilki aynı şekilde zararlı oldukları gerekçesiyle öldürülüyor. Nesli kaybolmakta olan türler için bir başka tehlike ise yayılmacı olan kimi türlerin insan tarafından bilinçsizce farklı bir ortama sokulması sonucu yerel türler kaybolmasıdır: Avustralya’ya giden Avrupa tilkisi birçok türün neslini tüketmiştir. Bir diğer önemli neden ise nesli tükenmekte olan hayvan ve bitkilerin ticaretidir ve yazımızın konusu da budur.
Hayvan ve bitki kaçakçılığı
Hayvanları canlı kaçak yakalayarak ya da öldürerek tümünü ya da organlarının bir bölümünü (deri, kemik, kürk vb.) değişik amaçlarla talep eden kişilere yine kaçak yollarla yollamak ve bu yolla da kimi türlerin neslini tehlikeye atmak ya da nesli tehlike altında olan hayvanları avlamak ve kaçak ticaretini yapmakla neslini doğadan tümüyle silmek hayvan ticareti kapsamına girer. Bu ticaret yeni bir olay değildir ve sömürgeciliğin başlamasıyla sömürgelerden değişik hayvanlar getirilip satılmıştır. Sirklerde hayvanların kullanılması 1830 yıllarında başlamıştır ve bugün de sirklerde hayvan kullanımı artık kimi ülkelerde yasaklanmaya başlamıştır. Kimilerine göre bu ticaret uyuşturucu ve silah ticaretinden sonra 3. sırada, kimilerine göre taklit/sahte mal ticaretinden sonra 4.sırada yer alır. Kimileri ise taklit/sahte ürün ticareti yerine insan ticaretini de koyar. Kaçakçılık sektörünün etkinliklerinin parasal tutarı hep tahminlere dayandığından belli bir sıralama yapmanında zorlukları vardır. Sıra nasıl olursa olsun hayvan ticaretinin de önemli boyutlarda olduğu kesindir. Ticaretin 15-16 milyar avro düzeyinde olduğu tahmin ediliyor. Europol’e (Avrupa Polisi) göre 18-26 milyar avro kaçakçılık sektöründe dolaşıyor. ABD Kongresi 5-20 milyar dolar arasında bir sayı veriyor. Avlandıktan sonra ölen ve yasal olarak yapılan hayvan ticaretini de katarsak 160 milyar dolarlık bir piyasa söz konusu. Zehirli çöp ticaretinin 10-12 milyar dolar ve insan ticaretinin de 10 milyar dolar olduğunu karşılaştırma açısından burada belirtelim. Genelde ticaret Afrika ve Latin Amerika ülkelerinden talebin olduğu ABD, Avrupa ve Asya (özellikle Çin, Japonya, G.Kore, Vietnam ve Tayland) ülkelerine doğru yapılıyor. Hangi hayvanlar söz konusu? 500-600 milyon balık (süs balıkları), 15 milyon kürk hayvanı, 5 milyon kuş, 2 milyon sürüngen, 30.000 gelişmiş memeli hayvan kaçak ticaretin konusu. Yakalanan hayvanların %50 ila %90’ı yakalama ve dağıtım sırasında ölüyor. Hayvanların içindede en çok dişi için avlanan fili, sağaltıcı ve mutluluk ve şehvet verdiği iddia edilen gergedan boynuzları, sürüngen derileri (yılan, timsah, kertenkele), yine sağaltıcı ve diğer özellikleriyle ayı safrası, köpek balığı yüzgeçleri, kurutulmuş deniz anaları, deniz kaplumbağaları, balıklar ve kuşlar ilk sıralarda yer almaktadır. Kaçak avı kimler yapıyor? Yerel avcılar, milis güçleri, organize suç örgütleri, silahlı gruplar (Sudan’da janjawid, Somali’da şababa gibi), yerel aracılar. Yerel avcının kaçak olarak avlayıp suç örgütleri ya da aracılara satıp sonra tüketicilere giden hayvan ve organlarının ilk ve son fiyatları arasındaki farkta çok önemli. Örneğin Brezilya’dan gelen mavi papağan yumurtasının fiyatı Brezilya’da 2 avro iken Avrupa’da 5000 avroya kadar çıkabiliyor. Kaçak avın bu saydığımız ürünleri nereye ve kimlere hangi amaçlarla gidiyor? Amaca bağlı olarak hayvanın tümü (canlı ya da ölü) ya da organları laboratuvarlarda (maymun, şempanze, psişik test, soyutlama testleri), tekstil sanayinde (deri, kürk), hayvan satış yerlerinde (pet-şop denilen), hayvanat bahçelerinde, turistik tesislerde, sirklerde, eğlence dünyasında, ilaç firmalarınca deneylerde, özel kişilerin koleksiyonlarında, süs eşyası sektöründe ve özellikle de tüketimde (kimi inanışlara göre keyif verici, sağaltıcı özelliklerine göre) kullanılıyor. Avın en çok yapıldığı ülkeler Kenya, Uganda, Tanzanya, Filipinler, Malezya, Tayland, Vietnam ve Çin. Talebin geldiği yerler ise başta ABD, Avrupa ve Çin. Kimi avcılar türün giderek kaybolduğunun bilincinde olduğundan, fiyatını artırmak için türe son verebiliyor. Doğanın ölümü kimilerine ticarette tatlı kâr sağlıyor. Batılı ve Asyalı tüketiciler balinadan kelebeğe, ayı safrasından balina yağına, tavus kuşu tüyünden deniz hıyarına kadar giderek daha farklı hayvan istiyor: Örümcek, değişik böcekler, kurbağalar, sürüngenler. Bu hayvanlar evcil olmadığından büyüyünce ne yapacaklarını bilemediklerinden doğaya bırakılıyor ve hayvanlarda alışmadıkları doğada ölmekte ya da yem olmaktadırlar. Yeşil viagra diye maca bitkisi, Peru’da, Amazon bölgesinde kanser ilacı ya da uyarıcı diye ayahuasca bitkisi satılıyor. Kinoa ise gıda olarak batılıların tekeline geçiyor.
Örnek ve sayılarla ticaret
– Afrika’dan 2013 yılında kaçak olarak avlanıp Çin ve Vietnam’a gönderilen boynuz sayısı 2000 (2000 yılına göre 30 kat fazla). Kimi hastalıklara iyi geldiği söylenen gergedan boynuzunun tozunun kilosu 50.000 avrodan fazladır.
– İnterpol’ün kırmızı bültenle bu ticaret için aradığı kişi sayısı 140.
– Son 35 yılda kaçak avcılar tarafından öldürülen koruma (rangers) sayısı 1000 kişi.
– 2014 yılında Fransa’da bulunan ve imha edilen fildişi 3 ton. Fransa gümrüklerinde valizlerden örümcek (migal), yılan ve kaplumbağalar çıkıyor!
– Ticaret giderek internet üzerinden yapılıyor ve 280 sit üzerinde yapılan araştırmada 7,8 milyon avro değerinde 33.006 satılık hayvan ve organı saptanır (%32’i fildişi, %54’ü canlı hayvan).
– 1,5 milyon yılan, 300.000 timsah, 1,6 milyon kertenkele ve değişik türden 150.000 hayvan derisi için öldürülüyor.
– Artık nadir bir tür olan kar leoparının fiyatı 70.000 avrodur.
– Süs balıkları siyanürle avlanmaktadır ve ekosistem bu yüzden büyük ölçüde zarar görmektedir.
– ABD’de 10.000 kaplan evlerde beslenirken doğada yaşayan kaplan sayısını aşmıştır.
– Çin’de geleneksel tıp için kullanılan hayvan türü 1000 civarındadır, Kongo havzasında et tüketimi 1-5 milyon ton/yıl’dır.
– Çin ve Hindistan’da şal yapımı için yakalanan ceylan sayısı 20.000 olup bir şalın fiyatı 3.000 ila 20.000 avro arasındadır.
– 20.yy.’ın yarısında sayıları 60.000 olan gergedan sayısı bugün 25.000 ve her 13 saatte bir gergedan avlanmaktadır.
– Asya kaplanı 24 ülkeden 11’de kaybolmuştur. 20. yüzyıl başında 100.000 kaplan varken bugün sayıları 3200’dür. Çin’de kaplan derisinin fiyatı 20.000 dolar, kemiğinin kilogramı 1200 dolardır.
– Afrika’dan Asya’ya giden fildişi 72.000 ton/yıl’dır.
– UICN’nin saptadığı nesli tehlikede olan 5611 bitkinin içinde daha çok ağaçlar söz konusudur.
– Ayının safrası değerli olduğu gibi ayı oynatılmaya devam edilmektedir.
– Zürafaların kemik ilikleri AIDS’e iyi geldiği söylentisi çıkınca zürafaların kıyımı başlamıştır.
– Gergedan boynuzunun sahtesi yapıldığı gibi kobra zehrinin sahtesi de yapılmaktadır. Çünkü gerçek kobra zehirinin yarım litresinin fiyatı 300.000 avrodur.
Ticaret nasıl önlenebilir?
Hayvan ve bitki ticaretinin önlenmesi daha doğrusu yasaklanması için 1973 yılında imzalanan CİTES sözleşmesi vardır yani Nesli tükenmekte ya da tehlike altında olan türlerin ticaretine ilişkin 175 ülkenin imzaladığı sözleşme. Ülkemizde bu sözleşmeyi 1996 yılında imzalamıştır. Sözleşmenin 3 eki bulunmaktadır. Birinci Ek’te ticaretinin yasaklandığı ve çok sıkı bir mevzuatla korunduğu hayvanların (özellikle hayvanlar-800 tür) çizelgesi bulunmaktadır ve dışalım/dışsatış konusunda kimi istisnaları içerir. İkinci Ek’te ise ticaret belirli esaslara dayanır ve özellikle nesli tükenmekte ve hassas noktada olan hayvanları içerir. Üçüncü Ek’te ise ülke içi düzenlemeler ve diğer ülkelerle işbirliği konusunda esaslar bulunur(2). Çizelgelerdeki hayvan sayısı 5000, bitki sayısı 28.000’dir. UICN ise 44.835 tür saptar ve bunların 16.928’nin tehdit altında olduğunu saptar: 3246 tür en çok tehdit altında, 4770 tür tehlikede, 8912 tür ise her an kaybolma tehlikesi altındadır. Bu sözleşmeye koşut olarak ve temel alarak Avrupa Birliği’nin buna benzer bir yönetmeliği vardır ve A,B,C,D çizelgelerinden oluşur. A çizelgesi dışalım ve dışsatışı yasak olan ve nadir, nesli tükenmekte olan türleri (goril, lemur, papağan gibi) kapsar. Tabii çiftliklerde yetiştirilen ve ticarete konu hayvanlarda vardır ama türüne göre izin alınması gerekmektedir. Bunların dışında kimi sivil toplum örgütleri, özellikle nesli tükenmekte ve tehlike altında olan hayvan ve bitki türleri için etkinlikler düzenlemekte, kamuoyunu bilgilendirmekte, yerel topluluklara yardımcı olmakta ve özellikle evcil olarak beslendikten sonra doğaya salınan hayvanları korumak için sığınaklar yapmaktadırlar. Yerel toplulukların gelirlerinin artırılması konusunda yapılacak çalışmalar bu ticareti engelleyebilir. Bunlar arasında UİNC (Doğanın korunması için uluslararası birlik- 1948 yılından beri hayvan ve bitkilerle ilgili tehlike ve tehdit derecelerini belirli ölçütlere göre değerlendiriyor), WWF, İWAF, TRAFFİC, ASEAN-WEN, CAWT (Coaliton Against WildklifeTrafficking), WİLDAİD, WİLDLİFE Alliance örgütlerini sayabiliriz.
Ayrıca kimi ülkelerde uygulanan koruma örnekleri vardır ve iyi sonuçlar vermeye başlamıştır. Örneğin, Etiyopya’da 2007-08 yılında yasalarla 2800 hayvan ve 7000 bitki koruma altına alınmıştır. 2011 yılında öldürülen fil sayısı 40 iken bu sayı 2013’de 4’e düşmüştür. Namibya’da Anayasa’ya koyulan ekosistemle ilgili koruma maddesiyle siyah gergedan sayısı artmaktadır. 1980’de sayıları 800’e inen gergedanın bugün nüfusu 1700’e ulaşmıştır. 1980 yılında 155 fil varken 2013 ‘de fil sayısı 600’e ulaşmıştır.
İklim konferansı gibi hayvan ticareti konusunda da zirveler gerçekleştirilir (Londra-2014, Kasane [botswana]-2014, Botswana-2015) ama bu zirveler sadece birkaç günlüğüne hayvan ve bitki ticaretine ilgiyi çeker ve gerekli önlemler alınmadığı gibi alınanların ne sonuç verdiği pek öğrenilmez ya da gündemde yerini bulmaz.
Ticaretin önlenmesi için ulusal ya da uluslararası düzeyde getirilen yaptırımlar yeterince ağır ve caydırıcı olmadığından ve riski düşük kârı çok yüksek olan bu ticareti önlemek zor görünmektedir. İlk önce mevzuatın uygun hale getirilmesi ve cezaların artırılması gereklidir. Özel bir polis ekibi (İnterpol-çev ya da Ekopolis gibi) kurularak bu konuda yeterli bilgiye sahip olmayan gümrükçüler ve polislerin çalışmalarına yardımcı olmak gerekir. Özellikle gelişmiş ülkelerden kaynaklanan talebi (evet hiç gözü doymayan talep) azaltmak için gerekli, çalışmalarda yapılmalıdır. Sirklerde hayvan kullanılmasından, özel koleksiyonculara ve evde hayvan yetiştirmeye çalışan kişilere kadar yasaklar ve kısıtlayıcı önlemler alınması gereklidir. Hayvan ve bitkiler turizm konusu olmamalıdırlar, çünkü ticareti hızlandırmakta ve turistler hayvanları satın alarak “kurtardığını” sanmaktadırlar oysa ticareti artırmaktadırlar. Guarani yerlilerin atalarından kalma yöntemlerle kullandıkları stevya bitkisi bugün batılı firmalarca brövesi alınarak tatlandırıcı olarak kullanılıyor. Peki yöntemin sahibi yerlilerin kazancı nedir? Kayıpları doğalarının acımasızca sömürülmesi ve yaşamlarının tehlikeye girmesidir. Doğal sermayeyi korumak her şeyi metaya dönüştüren sistemin değiştirilmesidir daha fazla hayvan ve bitki korumak için doğal alanların sermayaye satılması ya da kiralanması değildir. Kuşlar ötmez ve uçmazsa, fil sürüleri dolaşmazsa, sürüngenler güneşlenmezse, yapraklar hışırdamazsa, doğa sessizliğe bürünürse anlamı kalmaz.Doğanın katledilmesinin hiçbir özürü yoktur.
Dipnotlar
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.