Çalışma hayatında 2015 yılının en fazla konuşulan konularından biri olan hukuktaki tanımıyla “alt işverenlik” genel kullanımıyla “taşeron” sisteminde sorunlar devam ediyor. Taşeron sisteminin, en hafif ifadesi ile “güvencesiz” istihdam biçimi olduğu söylenebilir. Taşeron sisteminin işçi sınıfı açısından yarattığı tahribatın dışında ihale sistemi üzerinden de “yolsuzluk-yozlaşma” sorunu olarak önemini koruduğu da bir gerçekliktir. Taşeron işçilerin sayısı […]
Çalışma hayatında 2015 yılının en fazla konuşulan konularından biri olan hukuktaki tanımıyla “alt işverenlik” genel kullanımıyla “taşeron” sisteminde sorunlar devam ediyor. Taşeron sisteminin, en hafif ifadesi ile “güvencesiz” istihdam biçimi olduğu söylenebilir. Taşeron sisteminin işçi sınıfı açısından yarattığı tahribatın dışında ihale sistemi üzerinden de “yolsuzluk-yozlaşma” sorunu olarak önemini koruduğu da bir gerçekliktir.
Taşeron işçilerin sayısı hızla artıyor
1 Kasım 2012 tarihinde işçi ve işveren örgütlerinin temsilcileriyle yapılan bir toplantıya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından sunulan” Alt İşverenlik, Geçici İş İlişkisi ve Uzaktan Çalışma Raporu” ana hatlarıyla taşeronluk sisteminin geldiği boyutu gözler önüne sermiştir. Raporun aslına ulaşma olanağı bulamadık, ama Bakanlık web sayfasında rapora ilişkin geniş bir özet sunulmuştur.[1]
Buna göre kamudan ihale alan taşeron şirketlerde çalışan işçi sayısı 585.788, özel sektördeki taşeron şirketlerde çalışan işçilerin sayısı 419.466 ve toplamda 1.005.254 olarak belirtilmiştir. Söz konusu raporda taşeron işçilerinin kamuda 417 bin işçi ile “genel hizmetler” (temizlik) ve 117 bin işçi ile “güvenlik” işkollarında, özel sektörde ise 318 bin işçi ile “inşaat” işkolunda yoğunlaştığı tespit edilmiştir.
Bu sayılar 2015 yılına gelindiğinde daha da artmıştır. Kimi kaynaklar Bakanlık verilerinden yararlanarak, kamudaki taşeron işçilerin sayısının 650 bini aştığını belirtmektedir.
Genel-İş Sendikası tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan “Kamu İstihdam Raporu (Aralık 2015)” Eylül 2015 verileri çerçevesinde genel hizmetler işkolunda çalışan taşeron işçilerin sayısının 871.865’e ulaştığını belirtmektedir. Böylece işkolundaki taşeron işçilerin oranı, işkolundaki işçilerin içinde yüzde 88,5’i bulmuştur.
Çalışma Bakanlığı kayıtlarında dikkat çeken unsurlardan birisi, 2015 verilerine göre kamudaki yaklaşık 200 bin taşeron işçisinin aslında yardımcı işlerde değil, “asıl iş”te istihdam ediliyor olmasıdır. Bu da hukuktaki tanımıyla “muvazaa”, günlük kullanımıyla yasaya karşı hile anlamına gelmektedir. Farklı işkollarındaki sendikaların açtığı davaların büyük çoğunluğu bu durumu tespit edince, bir yasa değişikliği ile çözüm aranmıştır.
2014 yılında çıkarılan 6552 sayılı (torba) Yasa’nın içinde; 4857 sayılı İş, 4754 sayılı Kamu İhale ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol yasalarının bazı maddeleri değiştirilerek yıllık ücretli izin, kıdem tazminatına hak kazanma, toplu iş sözleşme ile oluşan ücret maliyeti farkının ödenmesi, ihale süreleri ve görev dışı çalıştırmama gibi bazı düzenlemelere gidilmiştir.
Yapılan bu düzenlemelerin ardından yukarıda sözünü ettiğimiz gibi asıl işte çalıştırılan taşeron işçilerinin kadroya geçirilmesine ilişkin belirsizlik durumunu hala korumaktadır. Ortaya konulan rakamlar, küçük bir kısmın asıl kadroya alınacağı yönündedir. Ve bu durum haliyle yine hukuksuzluk bir yana geniş bir işçi kesiminde “güvencesiz”lik sorununun sürmesi anlamına gelecektir.
Taşeron işçilerin toplu iş sözleşmesinden yararlanması
Taşeron işçilerin sorunlarına ilişkin anlatılacak oldukça fazla konu başlığı var. Bizim buradaki amacımız daha çok son düzenlemelerden sonra kamudaki taşeron işçilerinin toplu iş sözleşmesinden yararlanma koşullarını ele almaktır.
1 milyonu aşkın taşeron işçisinin oldukça sınırlı bir kısmının sendikalarda örgütlenebildiği, yine sınırlı sayıdaki taşeron işçisinin toplu iş sözleşmesi hakkına erişim olanağı bulabileceği gibi acı bir gerçek önümüzde durmaktadır.
Bunun temel nedeni sadece taşeron işçilerinin değil, geneldeki bütün işçilerin örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi hakkına erişimindeki belli başlı engellerden kaynaklanmaktadır. Taşeron işçilerin örgütlenmesi ve toplu iş sözleşmesinden yararlanmasında bu engellere yenileri eklendiğinden, sorun daha da boyutlanmaktadır.
Ana hatlarıyla toplu iş sözleşmesi hakkından yararlanabilmenin koşulları ortaktır. İşkolunda faaliyet sürdüren sendikanın üye sayısı bakımından yüzde 1 oranındaki işkolu ve ardından işyerindeki yüzde 50+1 oranındaki (işletme ise yüzde 40) barajların aşılması gerekmektedir.
Bu barajları aşan sendikalar 6356 sayılı Yasa uyarınca, toplu iş sözleşmesi yetkisi alabilmek amacıyla Bakanlığa başvurabilmektedir. Taşeron şirketlerde çalışan işçiler ve üyesi oldukları sendikalar için bu süreç farklılaşmakta ve bazı yönlerden yeni sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bunları sıra ile anlatmaya çalışacağız:
1) Başvuru biçimindeki farklılık: Normal koşullarda işkolunda barajı aşmış ve kendi kayıtlarına göre işyerinde/işletmede çoğunluğu sağlamış sendikalar, toplu iş sözleşmesi yetkisi alabilmek için Bakanlığa başvurmaktadır.
Taşeron işyerinde/işletmesinde örgütlenmiş bir sendika için, başvuruda bir farklılık göstermektedir. Konuyla ilgili olarak çıkarılan bir yönetmelik[2] gereğince başvuru belgesine asıl işverenden alınacak ve alt işveren ile hizmet alımına ihalesine ilişkin bazı bilgilerin yer aldığı bir ek belgenin daha verilmesi istenmektedir. İstenen bilgilerin neler olduğu ÇSGB tarafından belirlenmektedir. Asıl işveren bu bilgileri, talep tarihinden itibaren 10 gün içinde sendikaya vermekle yükümlü kılınmıştır.
İşte bu “ek belge”nin, yetki başvurusunun ekinde olmasının zorunlu kılınması, sendikalar ve üyesi işçiler açısından bir “güvenlik açığı” ihtimali ortaya çıkarmaktadır.
Çoğunluk tespiti, sendikanın başvuru yaptığı tarih itibariyle belirlenmektedir. Yapılan başvuru, 6356 sayılı Yasa açısından sendika ile bakanlık arasında saklı kalması gereken bir bilgidir. Çoğunluk sağlanmış ise ilgili diğer taraflarla paylaşılan buna karşılık bir bilgi türüdür. Çoğunluk sağlanamamış ise işyerindeki sendikalı işçilerin güvenliği bakımından Bakanlık sadece başvuru sahibi sendikaya bilgi vermektedir.
Oysa bu Yönetmelik ile sendika başvurusunu yapmadan önce asıl işverenden belge talebinde bulunduğu anda başta işveren olmak üzere herkesin işyerindeki sendikal örgütlenmeyle ilgili bilgilenmesinin önü açılmaktadır. Bu durumda, en azından, asıl işverenden talep edilen belge için konulan 10 günlük süre içinde sendikanın çoğunluğu almasını engelleyecek önlemler alması için işverene olanak verilmiş olacaktır.
Böyle bir kuralın olmadığı alanlarda bile örgütlenmenin gizliliğinin korunmasının ne kadar önemli olduğu konusunda yeterli deneyim ve mahkeme kararı bulunmaktadır. Özetle başvuruda ek belge istenmesi, 6356 sayılı Yasa’nın ruhuna ve şekline aykırıdır.
2) Görüşmelerin yürütülmesinde tarafların belirlenmesi: Bakanlık, her hangi bir itiraz yoksa işyerinde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisinin sendikaya verildiğini işkolundaki sendikalara ve işverene bildirir. Bu belgeyi alan taşeron işletmeler 10 gün içinde, görüşmeleri yürütmesi için bir kamu işveren sendikasına yetki vermek zorundadır.
Aksi halde, toplu iş sözleşmesi ile oluşacak işgücü maliyeti farkı, kamu tarafından taşeron işverene ödenmeyecektir.
Normal koşullarda, işveren ile sendika doğrudan toplu iş sözleşmesinin taraflarıdır. İşveren isterse, işkolundaki işveren sendikaya üye olarak sendika karşısında kendi temsilcisini seçmektedir.
Yapılan düzenlemede taşeron işverene, zorlayıcı bir seçim getirilmektedir. Koşullar açısından taşeron işveren için seçim, kamu işveren sendikalarından biri tercih etmekle sınırlıdır. Hali hazırda iki kamu işveren sendikası bu alanda yetkili bulunmaktadır; TÜHİS ve Kamu-İş.
Bu durumun kendi içinde de tartışılacak birden fazla yönü bulunduğu açıktır. En azından toplu iş sözleşmesi için yetki vermesi gereken taşeron şirket “kamu” şirketi değildir, taşeron şirket ile yetki vermeye zorlanan kamu işveren sendikası ile bir üyelik ilişkisi yoktur vs.
3) Sözleşme süreleri yönünden sorun; 6356 sayılı Yasa’nın 35. Maddesi, toplu iş sözleşmelerinin en az 1 yıl ve en fazla 3 yıl süre ile olması gerektiğini amir hüküm olarak belirlemiştir.
Kamu ihaleleriyle hizmet alımında da ihale süresi (3 yıl) de buna uygun şekilde düzenlenmiştir.
Buraya kadar bir sorun yoktur. Ancak ihalenin uygulanmaya başlaması ile taşeron işçilerinin örgütlenip, toplu iş sözleşmesi için yeterli çoğunluğa ve yetki alınmasına kadar geçecek süre dikkate alındığında bir sorun ile karşılaşılacağı açıktır.
Yaygın uygulama, ilk kez toplu iş sözleşmesi yapılmak istenen işyerlerinde toplu iş sözleşmesi süresinin başlangıcı genelde yetki tarihi olarak kabul edilmektedir. Sözleşme uygulama tarihinin yetki tarihi öncesinden başlanması çok istisnai bir durumdur. Bu nedenle, yetkinin alındığı tarihte ihale süresinin önemli bir kısmını geçmiş, 3 yıllık süre kısalmış olacaktır.
Yetki verilmesi zorunlu tutulan kamu işveren sendikalarından TÜHİS, yetki belgesinin verildiği tarihten itibaren ihale süresinin bitimine bir yıldan az süre kalması halinde yetkilendirme almayacağını belirtmektedir.[3]
Buna gerekçe olarak da 6356 sayılı Yasa’nın 35. Maddesini göstermektedir. Bu durumun, haliyle işçiler ve üyesi oldukları sendika açısından hak kaybı yaratacağı açıktır.
Oysa bu hak kaybını daha geniş bir yorumla ve yine aynı madde kapsamı içinde çözümlemek mümkündür. 35. Maddenin 3. Fıkrası, temel kurala bir istisna getirmektedir. Buna göre faaliyeti 1 yıldan az süren işlerde uygulanmak üzere yapılan toplu iş sözleşmelerinin süresi 1 yıldan az olabilecektir. Elbette bu tümüyle kimin hangi niyetle konuya baktığına bağlı bir durumdur.
Süreç yeni ve gidilmesi gereken zor bir yol var
Kamudaki taşeron işçilerinin toplu iş sözleşmesi hakkından yararlanabilmesinin önü henüz çok kısa bir süre önce açılmıştır. Herkesin kafasında netliğe kavuşturulmayı bekleyen sorular, tam olarak nasıl işleyeceği belli olmayan işleyiş süreçleri bulunmaktadır.
İlgili yönetmeliğe göre toplu iş sözleşmesi için kaç sendikanın yetki alabildiği, kaç taşeron işvereninin hangi sendikalara yetki verdiği veya yetki vermediği, yetki verilmemesi ve kamu işveren sendikasının yetki başvurusunu reddetmesi nedeniyle nasıl bir durumun ortaya çıktığı, yetki alan kamu işveren sendikalarının kaç toplu iş sözleşmesi bağıtladığı, kaçının uyuşmazlıkla sonuçlandığı, uyuşmazlıklardan hangilerinin Yüksek Hakem Kurulu’na götürüldüğü, Yüksek Hakem Kurulu’nda kaç sözleşmenin sonuçlandırıldığı hala belli değildir.
Kamu işveren sendikaları TÜHİS ve Kamu-İş, alt işverenler adına bağıtlanan ve görüşmeleri süren toplu iş sözleşmelerine ilişkin hala bir veri yayınlamamıştır.
Burada ele alınan sorun başlıkları işin yalnızca görünen veya bugün için öne çıkanlardır. Taşeron işçilerinin ve örgütlendikleri sendikaların gidecekleri daha uzun bir yol bulunmaktadır.
Elbirliği ve dayanışma içinde bu yolu kolaylaştırmak için herkes çaba ve gayret göstermelidir.
Ama işçiler ve sendikalar için asıl hedefin; taşeron sistemini sona erdirecek, “güvencesiz”liğe zemin yaratacak her türlü çalışma ilişkisini, biçimini ortadan kaldıracak köklü bir değişiklik olduğu bir an için dahi olsa akıldan ve gündemden çıkarılmamalıdır.
[1] http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/csgb.portal?page=haber&id=basin491
[2] Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımlarında Toplu İş Sözleşmesinden Kaynaklanan Fiyat Farkının Ödenmesine Dair Yönetmelik, Resmi Gazete No: 29244
[3] http://www.tuhis.org.tr/index.php?go=haberdetay&haberId=204
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.