Gençlik hareketi için zorlukların da sorumlulukların da fazla olduğu günlerdeyiz. Zor dönemlerde toplumun hareketsiz bıraktırılan kesimlerini eyleme geçirecek ve zoru yaratan iktidarı sıkıştıracak devrimci bir çizginin inatçı, militan tarzda örgütlenmesi önemli bir devrimci görev olarak karşımızda duruyor. Gençlik hareketi açısından ihtiyaç olan durum sadece içinde bulunduğumuz tarihsel anı kavramak değil aynı zamanda iktidar perspektifli bir devrimci hareketi verili tarihsel […]
Gençlik hareketi için zorlukların da sorumlulukların da fazla olduğu günlerdeyiz. Zor dönemlerde toplumun hareketsiz bıraktırılan kesimlerini eyleme geçirecek ve zoru yaratan iktidarı sıkıştıracak devrimci bir çizginin inatçı, militan tarzda örgütlenmesi önemli bir devrimci görev olarak karşımızda duruyor. Gençlik hareketi açısından ihtiyaç olan durum sadece içinde bulunduğumuz tarihsel anı kavramak değil aynı zamanda iktidar perspektifli bir devrimci hareketi verili tarihsel anda inşa etmeye yönelik hamleler yapmaktır.
Ancak bu ne salt pratik militanlık düzlemiyle ne salt politik taktiklerle ne de salt ideolojik mücadeleyle olabilir. Gençlik hareketinin ihtiyaç olanı, daha doğrusu tarihin görev olarak gösterdiklerini yapma becerisi tüm bunların birlikte örgütlenmesine bağlıdır. Ancak gençlik hareketi içinde, beraber mücadele ettiğimiz grupların bir kısmı için durum bunun aksi yönünde ilerliyor.
10 Ekim Ankara Katliamı ve 1 Kasım seçimleri sonrası toplumsal muhalefetin en geniş çeperinin yaşadığı ‘bunalım sendromu’ örgütlü gençlik kesimleri içinde de hissedilir durumda. Özellikle son dönemde yaşanan bir olay epeyce dikkat çekicidir.
3 Ocak 2015 günü İstanbul Sancaktepe’de, Tokat İli Dernekleri Federasyonu Gençlik Kolları ev sahipliğinde düzenlenen “Gençlik Konuşuyor” etkinliği, etkinlik katılımcılarının haber sitelerinin aktardığı[1] kadarıyla beş ‘gençlik örgütü’nün buluşması olarak kenara not düşmüş durumda. Gençlik örgütlerinin yan yana gelişleri, fikir alış-verişleri elbette aşina olduğumuz bir durum. Ancak aşina olmadığımız şey Türkiye Gençlik Birliği gibi solda olduğunu sadece iddia eden, ancak konumlanışı itibariyle çok farklı noktalarda olan, dolayısıyla gençlik hareketi içerisinde olmayan yapılarla Fikir Kulüpleri Federasyonu gibi birçok noktada birlikte mücadele ettiğimiz yapıların yan yana gelişini, ‘gençlik örgütleri’nin yan yana gelişi olarak sunulmasıdır.
Gençlik hareketinin ideolojik-politik tavrı ve günün somut devrimci görevleriyle alakası olmayan yan yana gelişler eleştirilip berraklaşmadıkça da sol için tartışılmak zorunda kalacak bir gündeme dönüşme ihtimali taşımakta.
Gençlik hareketinin garip yönelimlere, her yerde herkesle her konuyu konuşma telaşına, solun ideolojik-politik konum alışının yeniden tartışılmasıyla yanıt vermeye gerek var mıdır bilemeyiz ama hatırlatmalar ve güncellemeler yapmakta yarar olabilir. Saray, dışarıda Suriye politikasının batağa saplanması sonrasında, içerde Kürt Savaşı’nı derinleştirerek ve şiddeti arttırarak, Erdoğan’ın tek adam iktidarını sürdürmeyi hedefliyor. Tüm bu savaş rejimi ülkenin batısında da yoğunlaşmış baskı aygıtlarının kullanımıyla vücut buluyor. Kürt Savaşı iktidar için sadece Kürtleri ezme yönünde değil aynı zamanda yarattığı şovenist basınç ve devlet terörü ile batıyı ezmek için sürdürülüyor.
İktidarın hali hazırda kurmaya çalıştığı düzene eklemlemek için ikna edici bir strateji geliştiremediği “Geziciler” şiddet ve baskı ile pasif durumda tutulmaya çalışılıyor.
Devletin rıza üretemediği durumlarda faşist baskı ve zor aygıtlarını devreye sokması alışkın olduğumuz bir durumdur.
Gençlik hareketinin buradaki görevi iktidar karşısında stratejisini hakiki bir kavgayla su yüzüne çıkarmak ve iktidarı ayakta tutan duvarda gedikler açmak olmalıdır. Tam da bu noktada nerede kiminle nasıl durulacağı, hangi yolda hangi adımlarla yürüneceği gençlik hareketi açısından netlik içermeli ve yalpalamalara yol vermemelidir.
Devrimci bir gençlik hareketinin varlığı, devrimci bir çizgiye, onun somut güncel programına ve devrimci eyleme bağlıdır. Dolayısıyla ideolojisi, güncel politik olanak olarak kılıflandırılan sağ sapmalara karşı kaya gibi sağlam olmalıdır.
Gençlik hareketinin devrimci potansiyeli, gençliğin kendi tarihinde, ülkemizin yakın tarihinde yaşanan büyük halk isyanlarında, ODTÜ barikatlarında gizlidir. Oralarda kimin iktidara karşı durduğu, kimin gençlik hareketine karşı durduğu unutulmamalıdır. Bugün kendisi solda tarif eden, hatta kendine devrimci diyen ama özünde iktidarın ırkçı savaş pratiğinin destekçisi, egemenler arası iktidar mücadelesinde bir kliğin destekçisi faşist TGB ile gençlik hareketinden arkadaşlarımızın bir biçimde aynı masada oturması göz kapanacak veya sıradanlaştırılacak bir mesele olmamalıdır. En nihayetinde devrimci saflardaki hatalı eğilimler, ideolojik sapmalar, siyasal çizgideki muğlâklaşmalar yapılan hataların tartışmaya bile değmeyecek meseleler gibi gösterilmesi nedeniyle baskınlık kazanmaktadır.
Gençlik konuşuyor etkinliğinde TGB ile gençlik hareketinden dostlarımızın neyi konuşmuş olabileceğini tahmin etmek güçtür. GençGazete’de yayımlanan haberden öğrendiğimiz kadarıyla TGB Kürt direnişi karşısında AKP’nin yanında yer almayı anti-emperyalist bir tutum olarak gençliğe önermektedir. TGB’ye göre Kürt hareketi emperyalizmin, Türkiye’nin ulus devlet biçimini ortadan kaldırmak için kullandığı bir taşeron, Kürt halkı da bir grup kışkırtıcı tarafından ayaklandırılmış bir avanak topluluğu. AKP de buna karşı mücadelede desteklenmesi gereken bir siyasal yapı. Perinçek hazır kıta Saray’ın arka bahçesinde görev beklerken, TGB’den farklı bir tutum göstermesini beklemek mümkün de olamazdı. Ancak net şekilde ifade etmekte yarar var. TGB çizgisi bugün Saray’ın ayakta durma ve sayesinde Batı’yı da pasifize etme siyasetinin, yani karşı devrimci siyasetin ürünü olan savaş konusunda Saray işbirlikçisi konumunda durmaktadır. Bunun tam içinde, savaş nedeniyle sahaya inen ve siyasal alanda inisiyatif almaya çalışan NATO ordusu TSK’nın aziz destekçisi pozisyonundadır.
Böylesi kritik bir süreçte, yani devrimci safların iktidar karşısındaki tutumlarında yalpalama lüksü olmadığı bir süreçte TGB ile aynı masada oturmak en hafif ifadesiyle tarihi bir yanlıştır. TGB’nin savunduğu “anti- emperyalist milli birlik cephesi” fikri özünde orducu, ırkçı, yeri geldiğinde Rusya’cı, fırsatını bulduğunda da Erdoğan ittifakçısı bir konum alışa işaret ederken, üniversite hareketinden arkadaşlarımızın bu masada ne işi olduğunu anlamak hayli zorlaşıyor.
Kontrgerilla uzantısı olarak Perinçek, bir döne AKP karşıtı geniş kesimleri ulusalcılık üzerinden kendi siyasal hattına devşirmeye çalışıyordu. Ancak AKP karşısındaki ideolojik ve siyasi yenilgilerle birlikte gözden düşmüş oldu. Bugün ise cemaat-AKP kapışması sonucunda AKP’nin yeni ittifak arayışlarına aday olan Perinçek, Saray politikalarına angaje olmuş durumda. İşin kötüsü tüm bunları solun argümanlarını kullanarak ve sanki AKP karşıtı bir safta yer alıyormuş gibi davranarak yapmaktadır.
Mesele eğer ulusalcı siyasetin etkisi altında olan AKP karşıtı kitleleri örgütlemek ise bunu tartışmak gerekir. Elbette AKP karşıtı kitlelerin, ulusalcıların denetiminde/yönlendirmesinde olan kesimlerini solda örgütlemek önemlidir. Ancak ulusalcı hassasiyetlere sahip kitlelerin demokratik tepkilerinin adresi olmak sevdasıyla, devrimci hareketin sağ sapağında beklemeye gerek yoktur. Üstelik bunu, şovenizmi körükleyen, ‘bölünme’ korkusu üzerinden AKP karşıtı kesimlerin sola yönelimini ‘ulusalcı’ bir kafese hapseden kesimlerle yapmaya çalışmak, yok edilmesi gereken bir problemdir.
Bu konuda Gezi’ye katılan insanların sosyalistlerle kurduğu teması unutmamak, Medeni Yıldırım için Kadıköy’de yürüyen binleri küçümsememek gerekir. Medeni Yıldırım’a yani direnişçi bir Kürt gencine, elinde Türk bayrağı ile sahip çıkan hareketi yaratan, devrimcilerin sağa kayması değil, gerçek hareketin devrimci enerjisiydi. TGB çizgisi bugün tam da Kadıköy’de elinde Türk bayrağıyla yürüyen insanları Medeni Yıldırım gibi gençlere düşman olmaya davet ederken, bu eğilimin yanında durmak, devrimcilerin yapmaması gereken bir davranıştır. 90’larda MGK eliyle bugün ise Saray merkezli örgütlenen Kürt düşmanlığına ve rejimin ayakta kalma çabasına destek çıkan ve tüm bunlar adına “ulusal birlik”, “anti-emperyalist cephe” dediği şeyi bir sol proje gibi yutturmaya çalışan TGB’nin solla bir arada görüntü verme çabasına ortak olmak, iktidar projesi olarak şovenizmin etkisini pekiştirmekten başka ne işe yarayabilir?
Devrimcilerin görevi egemenlerin azgın saldırıları karşısında toplumu derinlemesine, devrimci perspektifle ve iktidar hedefiyle örgütlemektir. Bununla, iktidara muhalefet eden en geniş kesimlerin geri eğilimleriyle ideolojik-politik bir hesaplaşmaya girmeden yakın durarak devşirmecilik yapmak aynı şey değildir. Bu yalpalamanın içinde olan gençlik örgütleri devrimci politik hareket içinde bir alternatif değil, demokratik toplumsal muhalefetin şahsına münhasır dinamikleri olarak kalabilir. Muhalefetin birliği adına, bunlarla aynı çuvala girmek, sol için siyasi intihardır. Nasıl ki 90’larda MGK’nın karşısında bulunan İslamcılar ile birlikte durmak yanlıştı, bugün de AKP’nin karşısında bulunduğunu iddia eden kontrgerilla uzantısı ‘sol’ söylemli faşist organizasyonlarla bir arada durmak da yanlıştır.
İlginç olan başka bir mesele daha var. Bahse konu toplantıda TKP geleneğinden 2 yapı bulunmakta. Bu siyasi hattın ısrarla savunduğu temel tezleri 2. Cumhuriyet tezi idi. Bu tezin öne sürdüğü fikir AKP’nin iktidarı ele geçirmesiyle başlayan dönüşüme dayanmakta. AKP’nin iktidara gidiş sürecini açan olay ise Erbakan’ı siyasette küçülten 28 Şubat idi. İlginç bir şekilde 28 Şubat dönemini Aydınlık, 2. Cumhuriyet’in başlangıcı olarak tartışmıştı. Ancak elbette TKP ile Aydınlık arasında önemli bir fark vardı. TKP 2. Cumhuriyeti, 1.’sinin kazanımlarının tasfiye edildiği gerici bir dönem olarak tarif ederken, Aydınlık 2. Cumhuriyeti, 1.’sinin kazanımlarının önündeki engelleri yok eden ve daha ilerici bir dönem olarak tarif ediyordu. İdeolojik olarak taban tabana zıt bu iki yorumun bugünün koşullarında yan yana gelebiliyor olması sol için önemli bir çizgi tartışmasını da zorunlu hale getiriyor.
Sol güçlerin senede birkaç kez çizgi değiştirmesi sorunu önemli bir problem. Daha bu dönemin başında geçliğin birlikte mücadelesi için gençlik örgütleri arasında tartışmalar sanki hiç yapılmamış, üniversite mücadelesinin bugüne kadarki süreçleri hiç yaşanmamış gibi üniversitelerde devrimcilerin defalarca karşı karşıya geldiği gruplarla yan yana gelinebiliyor. Bu çok olağanüstü bir durum olsa ya da ortaya çıkacak sonuçlar itibariyle çok önemli bir olanak yaratsa başka türlü değerlendirilebilir belki ama öyle bir durum da yok. Dün dündür bugün bugündür anlayışının da gençlik hareketinde hakim olacağını düşünmek mümkün olmayacağına göre siyasal çizgideki bu istikrarsızlığın başka bir anlamı olmalı. Toplumsal muhalefetin siyasi temelindeki belirsizlik – ki bu Suriye’den, hendeklere; üniversitelerdeki gerici saldırılardan, polis şiddetine her alanda net tavırlar geliştirememekle alakalı- bu istikrarsızlıkta önemli rol oynuyor.
Bugün gençlik hareketi için nerede, kiminle durulacağı tartışma konusu olmayı geçmiştir. Gençlik, faşizme ve gericiliğe karşı direnişin en önünde durmak zorundadır. Kendi ayakları üzerinde durup, kendi yumruklarını sıkmayanların da örgütlü gençlik hareketi olabilmesine imkân yoktur. Kitleselleşme problemini bir şekilde çözmek değil, devrimci çözümler üretmek gençlik hareketi militanlarının görevidir. Zira devrimciler devrimin özetidir. Kendini AKP’ye her düşman ilan edenin halkın dostu olduğunu düşünmek saflık, bunu bildiği halde görmezden gelmek oportünistliktir. Kulislere, salon organizasyonlarına, her yerde herkesle birlikte söz söylemeye değil iktidarla militan bir kapışmaya odaklanmak zaruridir. Üniversitede sıklıkla yan yana geldiğimiz ve üniversiteye yönelik saldırılara karşı beraber durmayı arzuladığımız FKF’li dostlarımızın daha net ve günün devrimci ihtiyaçlarına uygun pratiklerde olması gerektiğini düşünüyoruz. Unutmamak gerekir ki bilinci eylem belirler. Nerede yürürsek, neyi tutarsak ona benzeyeceğiz. Doğru yolda, gençliğin ve toplumun ihtiyaçlarına devrimci çözümler üretmek için yürümek, masada karşı-devrimcilerle lafazanlık yapmaktan iyidir. Unutmamak gereken; sizin de hatırlattığınız[2] gibi “Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere” toplanmalıdır. Unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta da bu sözler Mahir Çayan tarafından Perinçek PDA’sının Dev- Genç’ten tasfiye edildiği tarihi kongrede sarf edilmiş olduğudur.
[1] 5 gençlik örgütünün temsilcileri Sancaktepe’de bir araya geldi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.