Olağanüstü toplanan DTK Kongresi’nin aldığı kararlar iktidarı küplere bindirdi. DTK Kongresi’nin çözüm formülü olarak dile getirdiği “Demokratik Özerklik” çerçevesini “ayrılıkçılık” olarak damgaladılar ve “Hani Türkiye Partisi olacaktınız?” diyerek feveran ettiler. Oysa DTK’nın “Türkiye’nin bütününü temsil etmek” gibi bir iddiası yok; DTK kendisini “Kürdistani bir örgütlenme” olarak tanımlıyor. Kelimenin gerçek anlamıyla kuşatma altındaki kentlerde yaşayan Kürtlerin […]
Olağanüstü toplanan DTK Kongresi’nin aldığı kararlar iktidarı küplere bindirdi. DTK Kongresi’nin çözüm formülü olarak dile getirdiği “Demokratik Özerklik” çerçevesini “ayrılıkçılık” olarak damgaladılar ve “Hani Türkiye Partisi olacaktınız?” diyerek feveran ettiler. Oysa DTK’nın “Türkiye’nin bütününü temsil etmek” gibi bir iddiası yok; DTK kendisini “Kürdistani bir örgütlenme” olarak tanımlıyor. Kelimenin gerçek anlamıyla kuşatma altındaki kentlerde yaşayan Kürtlerin temsilcileri, milletvekilleri, belediye başkanları, demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri, aydınları, sanayicileri, meslek erbapları, din adamları oluşturuyor DTK’yı. İşte o DTK, mevcut savaş durumunun kalıcı çözümünün Kürt sorununun çözümü olduğunu, Kürt sorununu Türkiye’yi demokratikleştirerek çözecek en uygun formülün de “Demokratik Özerklik” olduğunu açıkladı. HDP de, DTK’nın bu deklerasyonunu sahiplendi ve arkasında durdu.
Bu deklarasyon ne DTK için ne de HDP için “yeni”. Deklarasyonun “yeni” denilebilecek tarafı, ortadaki somut sorunu, yani “barikatlar” sorununu çözecek somut önerileri açıklıkla dile getirmesi. Ne bunlar: “Yargı Sistemi ve Adalet Hizmetlerinin Özerk Bölge Modeline Göre Yeniden Düzenlenmesi” ile “Özerk Bölge Yönetiminin denetiminde, yereldeki asayişin tümünü sağlayacak resmi yerel güvenlik birimlerinin kurulması”. DTK, 35 yıldır süren ve şu anki gençlik isyanının da nedeni olan hukuk güvensizliğini, kolluk zorbalığını ortadan kaldıracak bir yeni kurumsal yapı öneriyor.
Anlaşılan hükümet ve Gedikli Mehmetçik medyası DTK’nın “aman dileyeceğini”, HDP’nin de Erdoğan’a secde ederek şefaat dileneceğini bekliyorlardı.
AKP-Erdoğan iktidarı Türk sağı üzerinde sağladıkları zaferin sarhoşluğuyla kendilerini Kürtler karşısında da muzaffer komutanlar olarak görüyor olmalılar.
Oysa durum hiç de onların “hissettikleri gibi” gelişmiyor. Yaşamakta olduğumuz sürecin şöyle bir fotoğrafı da var:
24 Temmuz’da, “gerillaların silahlarını magma tabakasına gömmeden durmayacağı” ilan edilen savaş, kentlere odaklandı. “Kır gerillasının tasfiye edilmesi” artık gündemde değil.
PKK’yi Irak Kürdistanı’nda barınamaz hale getirmekten bahseden hükümet, Musul’u terk etmek zorunda kaldı. PKK Kandil’den röportajlar vermeye, Şengal ve civarını IŞİD çetelerinden temizlemeye devam ediyor.
PYD’nin Fırat’ın batısına geçmesini “kırmızı çizgi” ilan eden hükümet, PYD’nin önderliğindeki “Demokratik Suriye Güçleri”nin Tişrin’i ele geçirmesini çaresizlik içinde seyrediyor.
Ortadoğu cephesinde AKP iktidarının elinde yalnızca IŞİD petrollerini birlikte dolaşıma soktuğu Barzani ve İsrail kaldı.
AKP’nin kır gerillasını “temizlemeye” çalışırken içine düştüğü şehir savaşını da kazanabilmesi imkansız görünüyor.
Silvan’da sokağa çıkma yasağı, YDG-H’nin kent dışına çıkması karşılığında kaldırıldı. Nusaybin’de ise halkın göç etmeye karşı direnmesi, devletin kuşatmayı daha fazla sürdürememesine neden oldu. Cizre, İdil, Silopi, Dargeçit’te de aynı sonuca doğru ilerleniyor.
Diyarbakır’ın merkezinde cereyan etmesi nedeniyle direnişin sembolü haline gelen Sur direnişi için “en kötü sonuç” Silvan örneğinin biçimsel tekrarı. Biçimsel çünkü Sur’un göç eden nüfusu Diyarbakır’ın, hatta Sur’un dışına çıkmadı ki! Sokağa çıkma yasağı kalktığı an Sur yeniden direniş kalesi olacak.
AKP Kürtlere karşı açtığı savaşı kaybediyor. Ama AKP zaten girdiği savaşlara “kazanmak için” girmiyor ki. AKP’nin savaşı, karşısında savaştıklarına değil, adına savaştıklarına karşı; yani “Türk ulusu”na karşı! Bütün bu kanlı macera, Türk “ulusu”nu AKP ve Erdoğan’ın arkasına dizmek, hizaya getirmek ve “muhalefetsiz Türkiye” yaratmak için.
Kürt halkı bu savaşı daha başlarken kazanmıştı. Türk halkı bu utanç verici saldırganlığa teslim olursa AKP, savaşının asıl hedefine ulaşmış olacak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.