Lafımız kapitalizm ile derdi olanlara. Solcuların tamamının, muhtemelen sosyal demokratların da bir kısmının kapitalizm ile derdi var. Kimimiz kapitalizmin kendisinden, kimimiz ise kapitalizmin sadece bazı yanlarından memnun değil. Seçim bildirgesinde kapitalizm sözcüğünün 1 kez bile geçmemesine aşırı özen gösteren CHP’yi bir kenara koyalım. CHP’nin kapitalizm ile bir derdi varsa da, bu derdinin ne olduğunu şimdilik […]
Lafımız kapitalizm ile derdi olanlara. Solcuların tamamının, muhtemelen sosyal demokratların da bir kısmının kapitalizm ile derdi var. Kimimiz kapitalizmin kendisinden, kimimiz ise kapitalizmin sadece bazı yanlarından memnun değil.
Seçim bildirgesinde kapitalizm sözcüğünün 1 kez bile geçmemesine aşırı özen gösteren CHP’yi bir kenara koyalım. CHP’nin kapitalizm ile bir derdi varsa da, bu derdinin ne olduğunu şimdilik gizlemeye karar verdiği anlaşılıyor!
HDP’nin bildirgesinde ise kapitalizm sözcüğü 2 kez geçiyor; o da kapitalizmin insan sağlığına ve çevreye verdiği zararlardan, yani kapitalizmin bazı yanlarından bahsederken.
Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Avrupa rejimlerinin çözülmesi sosyalizm sözcüğüne iyice itibar kaybettirdi. Dolayısıyla, son yıllarda anti-kapitalizm deyimi bazen sosyalizm yerine, bazen başka bir şey yerine çok yaygın bir biçimde kullanılır oldu. Tam da bu yüzden, yani farklı kullanımları, imaları, hatta farklı stratejik tercihleri içerdiği için anti-kapitalizm terimi üzerinde durmak ihtiyacını epeydir hissediyordum.
Geçenlerde, Amerikalı radikal sosyolog Erik Olin Wright’ın bu konuda sistematik bir biçimde düşünmemize yardımcı olabilecek bir yazısına rastladım. Aşağıda, Wright’ın geliştirdiği sınıflandırmayı aktararak anti-kapitalizm terimini tartışmaya açmaya çalışacağım.
Erik Olin Wright, 1968’ler ABD’sinin Marksistleştirdiği akademisyenlerden, University of Wisconsin’de öğretim üyesi. Kriz, devlet, sınıf ve özellikle son yıllarda kapitalizmin alternatifleri üzerine yaptığı teorik ve ampirik çalışmalarla biliniyor. Kendisini defalarca dinledim, çalışmaları ile de 1970’lerin sonundan beri tanışıklığım var. Özellikle, 1970’li yıların sonunda yayımladığı Sınıf, Kriz ve Devlet kitabının metodolojik bölümünü hala çok yararlı bulurum. Wright, daha sonraki yıllarda Analitik Marksizm ve Piyasa Sosyalizmi perspektiflerini benimsedi, önceki klasik Marksist konumundan uzaklaştı.
Anti-kapitalizmleri sınıflandırırken 2 boyutta düşünmemizi öneriyor Wright: ilki, stratejik amaç, diğeri ise stratejik esas hedef. Somutlamak gerekirse, kapitalizmi yıkmak da evcilleştirmek de stratejik amaç olabilir. Biri kapitalizmi ortadan kaldırmayı, diğeri ise reformlarla kapitalizmin verdiği zararı azaltmayı benimseyen iki farklı amaç. Keza, stratejik esas hedef olarak da devlet veya bir başka kurumsal yapı tercih edilmiş olabilir. Dolayısıyla, icra edilen siyasetin yoğunlaştığı alanlar da makro veya mikro seviyeler olarak farklılaşacaktır.
Wright’ın yazısından aktardığım yukarıdaki sınıflandırma, bahsedilen her 2 boyutun kendi içinde 2 farklı tercihi barındırdığını, dolayısıyla olası kombinasyonların 4 farklı anti-kapitalizm formülasyonuna yol açtığını iddia ediyor. Tasnif kendi içinde açık olmakla birlikte kısaca her bir kutudaki farklı anti-kapitalist anlayışların temel özelliklerine değinmek ve Wright’ın kendi önerisini nasıl konumlandırdığını görmek yararlı olabilir.
Stratejik amaç ve esas hedef boyutları dikkate alındığında, Türkiye solunun önemli bir kesiminin, hem tarihsel olarak hem de günümüz itibariyle kapitalizmi yıkmak kutusuna tekabül ettiği yadsınamaz. Devrimci partiler, fraksiyonlar, dergi çevreleri vs. kabaca ifade etmek gerekirse devleti ele geçirerek, yani makro seviyede siyaset yaparak kapitalizmi yıkmayı amaçlayagelmişlerdir. Malum, dünyada da bu stratejik tercihleri benimseyen partiler devletleri ele geçirmiş, sosyalizmi inşa çabasına girişmiştir. O çabaların ne denli başarılı, ne denli sosyalist ideallerle uyumlu olduğu, niçin uzun ömürlü olmadıkları haliyle başka yazıların konusudur.
Kapitalizmi evcilleştirmek kutusundaki anti-kapitalist anlayış sadece makro seviyede siyaset yapıyor olması bakımından önceki anlayış ile benzerlik gösterir. Genellikle sol sosyal demokrat partilerin benimsediği bu perspektif kapitalizmin reformlar yolu ile neredeyse her türlü olumsuzluğundan arındırılacağını varsaydığı için kapitalizmi yıkma yaklaşımı ile taban tabana zıttır.
Kapitalizmden kaçmak daha çok Batıda rastlanan, bir şekilde hayatını çalışmadan sürdürebilme imkânına sahip kişilerin kapitalizmin tahripkar sonuçlarından kendilerini koruma yoludur. Mesela, ABD’de değişik hippie grupların, komünlerin, Amish’lerin, hatta Türkiye’de de kıyılara, dağlara kaçanların bazılarının motivasyonunun anti-kapitalist konumlarından kaynaklandığı söylenebilir. Bir tür hayat tarzı ağırlıklı bir çözüm olan kapitalizmden kaçmak kararı (ki, çocuklu aileler için bu genellikle bir tercih olamaz) kısmen makro siyasetin zorluğu, uzun erimli oluşu, hatta imkânsız görülmesi ile de ilişkilidir.
Anti-kapitalist konumların sonuncusu kapitalizmi aşındırmak. Bu anlayışın dayandığı varsayım kapitalizmin ne tarihte ne de günümüzde saf haliyle var olmadığı. Kapitalizm kendi içinde anti-kapitalist nitelikte kurumları var ediyor; kimi STK’lar, kooperatifler, komünler dayandıkları işleyiş ilkeleri ve amaçları itibariyle bu tür oluşumlar. Wright, bazı çağdaş anarşist akımların kurdukları yapıların, birlikteliklerin de bu gruba dahil edilebileceğini düşünüyor. Bu tür anti-kapitalizm mikro siyasetin imkânları ile kapitalizmi aşındırarak, kapitalizmin kendisini egemen düzen olmaktan çıkarmayı amaçlıyor.
Buraya kadar daha çok Wright’ın anti-kapitalizmleri nasıl sınıflandırdığını aktardım. Artık, bu sınıflandırmadan Wright’ın günümüz kapitalizmi ile baş edebilmek için önerdiği en etkin stratejinin ne olduğunu görebiliriz. Yukarıda, Wright’ın Marksist teori içindeki serüvenine geçerken değinmiş, klasik, hatta ortodoks bir konumdan piyasa sosyalizmini benimseyen bir konuma vardığını belirtmiştim. Bizatihi bu serüven devleti ele geçirerek kapitalizmi yıkmak stratejisini Wright’ın benimseyemeyeceğini söylüyor zaten. O zaman, makro siyasetin gerekliliğini görecek kadar gerçekçi, kapitalizmin yavaş yavaş geriletilebileceğini düşünecek kadar reformist (naif?) Wright’a 2 anti-kapitalizmi kaynaştıran bir alternatif kalıyor. Kapitalizmi aşındırarak evcilleştirmek; şık ve çelişkili bir adı da var bu siyasetin: reel ütopyalar.
Meraklılarına bir not ile bitirelim; oldum olası piyasa düşmanıyımdır, piyasa sosyalizmi de kafama yatmaz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.