AKP’nin kendi savaş politikaları doğrultusunda seferber ettiği “Türkmen direnişçiler” kimler?
AKP’nin “Türkmen direnişçiler” diyerek kendi savaş politikaları doğrultusunda seferber ettiği bu cihatçıların, yerini yurdunu savunan yerel halk değil, emperyalist çıkarlar doğrultusunda yürütülen bir savaş için dış güçlerce dünyanın çeşitli yerlerinden toplanan savaşçılar olduğu açıktır
TÜRKMENDAĞI GERÇEĞİ VE AKP’NİN SAVAŞ PROVASI – HAMİDE YİĞİT
Suriyeli Türkmenler üzerinden AKP’nin yürüttüğü savaş ve işgal planlarının açığa çıkmasıyla birlikte bugünlerde önem kazanan bir konu; üzerinden savaş çığırtkanlığı yapılan bu “Türkmen direnişçilerinin” kimlerden oluştuğu konusudur. Daha doğrusu yaygarası koparılan şu “Türkmendağı” denilen bölgede hangi cihatçı grupların bulunduğu sorusu daha önemli hale gelmiştir. AKP’nin Suriye’de kışkırtıcılık yapmaya başladığı ilk andan itibaren Türkmen kartını devreye soktuğu biliniyor. Türkiye’deki Suriyeli Türkmenler ile özellikle Müslüman Kardeşler (İhvanü’l-Müslimin) üzerinden AKP’nin Suriye savaşını perde arkasından yönettiğini bilmeyen yoktur. Ancak bunun yanı sıra Türkiye’den Suriye’ye, çok sayıda Türk’ün giriş yaptığı ve bunların Suriye’deki bütün silahlı grupların saflarında “cihada” katıldıkları da biliniyor. Hatırlatmak gerekirse, cihatçı grupların kıyafetlerini giyerek savaşa dahil olan asker/sivil bir çok “Türk cihatçı” vardı. Hatta Suriye sahasında cirit atan yabancı istihbaratçıların arasında Türk istihbaratçı/subayların da varlığı bir sır değildir. Özellikle Arap basınında, cihatçı çetelerin yanında görünen ama hep yüzleri kar maskeli olan kişilere hep dikkat çekilmiştir.
Örneğin 2012 yılında Suriye’de 49 Türk istihbaratçı subayının tutuklandığı haberleri basında yer almıştı. Türkiye’de kurulan “Özgür Suriye Ordusu”nun (ÖSO) kimi komutanları ile Suriye’de tutuklu bu Türk subayların takas edilmesi teklifini Türkiye hükümetinin yaptığı da açığa çıkmıştı[1]. Bundan sonra Suriye’de çatışmada ölen Türklerle ilgili haberlere de sıkça rastlandı. Örneğin El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nin 2013 yılında yayımladığı “Halep’te öldürülen cihatçılar” videosunda, “beş Türk mücahidin şehit olduğu” ilan edilmişti.[2]
Şu an gündemde olan ve “Suriyeli Türkmen direnişçilerin” bulunduğu söylenen Lazkiye kırsalında Türkiye’den gidenlerin varlığını, buradaki cihatçı gruplara Türkiye’den sürekli “Türk-İslamcı takviyeler” yapıldığını da artık bilmeyen yoktur ve Türkiye’nin bütün Türk-İslamcılarına yetecek kadar “Türkmen” ismiyle kurulan kamuflaj örgütçükler Suriye’de çok önceden hazırlanmıştı.
AKP Suriyeli Türkmenleri kendi siyasi çıkarları için rehin aldı
AKP’nin Suriye savaşında öne sürdüğü Türkmen kozu hep biliniyordu. Başından itibaren hazırlığı yapılan ve her türlü destekle örgütlendirilen “Türkmen muhalifler” üzerinden, çoğunlukla Osmanlı padişahlarının isimlerini taşıyan birçok örgüt kuruldu. İsimleriyle Erdoğan’ın neo-Osmanlıcılık hayallerini yansıtan bu örgütler şunlardır. Fatih Sultan Mehmet Taburu, Sultan Süleyman Tugayı, Sultan Murat Tugayı (Halep’te kuruldu), Yavuz Sultan Selim Tugayı ve Sultan Abdülhamit Tugayı. Bunların yanı sıra Anvar-ül Hak Türkmen Taburu, Ashab-ul Yemin Tugayı, Türkmendağı Tugayı, Müntasar Allah Taburu gibi örgütler de vardır. Ayrıca siyasi platformda kendilerini Suriye Demokratik Türkmen Hareketi ve Suriye Türkmen Kitlesi gibi iki kuruluşla da tanımladılar. Başlangıçta hepsi İslamcı gruplarla birlikte ÖSO’da El-Tevhid birimi çatısı altında yer aldılar. Sonra Nusra Cephesi’yle ittifak halinde operasyonlara dahil oldular. Bu taburların kaç Suriyeli Türkmen barındırdığına dair herhangi bir bilgi mevcut değildir. Sadece söylem düzeyinde “Türkmen Taburlar” olarak geçiyor ama yapı itibariyle hepsi “Suriye’de İslami cihat” hedefine kilitlenmiş durumdadır.
15 Şubat 2012’de AKP’nin doğrudan desteğiyle, değişik isimler altında kurulan bu Türkmen gruplar bir çatı altında toplanarak, Yusuf Molla başkanlığında “Suriye Türkmen Kitlesi” adı altında bir çatı örgütünün kuruluşu ilan edildi. “Türkiye’de yaşayan Suriyeli Türkmenlerin kurduğu” söylenen bu oluşumun hedefi, “çekingen duran Türkmenlerin Suriye devrimine aktif katılımını sağlamak” olarak açıklandı. Suriye Türkmen Kitlesi’nde, yönetimi belirlemek üzere gerçekleşen ilk seçimlerde, MHP’lilerin müdahalesi nedeniyle çözülmeler yaşandı. Mayıs 2014’te MHP Milletvekili Mehmet Şandır’ın seçimlere müdahalesi olduğu gerekçesiyle seçim protestosu yaşandı. [3] Anlaşılan o ki, AKP ile MHP arasında Türkmenler üzerinden bir çekişme o zamanlar başlamıştı.
AKP’nin özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra Suriye’de Türkmen kozuna daha fazla odaklandığı ve bu günlerde Türkmenler üzerinden kışkırtılan savaşa yoğun bir hazırlık yaptığı görülmektedir. Temmuz 2015’te Ankara’da bir toplantı gerçekleştirildi. Türkmen grupların 20 temsilcisi ile yapılan bu toplantıya TSK ve MİT’ten katılanlar oldu. Bu toplantıyla ilgili, “TSK ve MİT’in desteğiyle 5 bin savaşçıdan oluşan bir Türkmen ordusunun hedeflendiği”[4] bilgisi basında yer aldı. Bu ordunun askeri eğitimini MİT ve TSK’nın koordine etmesi kararlaştırıldı. Bu arada “Tel Abyad’ta Türkmen’lere yönelik etnik temizlik” iddiası ortaya atılmıştı. Bu bağlamda kurulan ordu, sözde etnik temizlik tehdidine karşı savaşacak ve IŞİD’e yönelik operasyonların başlamasıyla birlikte Türkiye sınırlarının güvenliğini sağlayacaktı. Ankara’da MİT’in koordine ettiği bu toplantıdan çıkan ve dikkat çeken bir detay da şudur: “Türkmendağı’nda büyük bir gövde gösterisiyle bu ordu tüm dünyaya ilan edilecekti.”[5] Fakat bu ordunun kimlerden oluşturulduğu, nerelerde eğitildiği ve nerede konuşlandırıldığı vb. konusu belirsizliğini korurken, Rus uçağının düşürülmesinden sonra “Türkiye ordusuna bağlı 400 askerin muhalif güçlerin elbiselerini giyerek Cerablus’ta bulunduğu”[6] haberi basına yansıdı. İster istemez akıllara şu soru gelmiştir: Bu “cihatçı kılığına girmiş 400 kişilik Türk”, Temmuz ayında MİT ve TSK mensuplarının başkanlığında gerçekleştirilen Türkmen toplantısının bir neticesi midir ya da AKP kendi “eğit-donat planı”nı Türkmen kartı üzerinden mi oluşturdu? Anlaşılan o ki, AKP’nin kendi “eğit-donat” hamlesi söz konusudur ve Türkmen kartı üzerinden kurgulanmıştır. Ne var ki, söz konusu bölgede Nusra’nın Türkiye ile anlaşmalı olarak boşalttığı bölgeye, “Türkmen görünümlü Türk askerleri” yerleştirilmiştir (Sultan Murad Tugayı ismiyle). Demek ki Türkiye’nin elinde yeteri kadar “Suriyeli Türkmen muhalif” yokmuş! Üstelik Rusya uçaklarının sınıra kadar yönelmesiyle birlikte AKP’nin “Türkmendağı’nda büyük bir gövde gösterisi yapma” kurgusu suya düşmüş, geriye elinde bir “Türkmen Katliamı var” yaygarası koparma dışında bir şey kalmamıştır.
Aslında AKP’nin Suriye’ye dönük geliştirdiği ve sürekli restore etmek zorunda kaldığı bütün savaş stratejileri iflas etmiştir. Özellikle Rusya’nın Suriye savaşına fiili olarak dahil olmasıyla birlikte Türkiye’nin deyim yerindeyse “dünya savaşını” fiili olarak tutuşturma hamlelerini bu iflasın bir göstergesi olarak görmek mümkündür. Çünkü her yeni hamle, bu iflastan asgari düzeyde bir çıkışa odaklıdır ve bu odaklanmada Suriye’nin cihatçılar tarafından işgal edilmiş olan Lazkiye kuzey kırsalından İdlip ve Halep’in kuzeyine kadarki sınır bölgesi yer almaktadır. Ancak Rusya uçakları ve Suriye ordusunun bu bölgedeki bütün cihatçıları hedef almaya başlamasıyla birlikte AKP’de büyük bir telaş başladı. En sonunda Lazkiye’nin işgal altındaki kuzey kırsalına dönük operasyon başladığında, “Türkmenler katlediliyor” yaygarası koparıldı. Oysa burada Türkmen siviller yok, sadece cihatçı gruplar vardır. İkincisi, buradaki silahlı grupların “Türkmen direnişçiler” olduğu yönündeki söylem de doğru değildir. Çünkü Lazkiye kırsalındaki silahlı grupların esas bileşeni Türkmenler değildir. Ama onlar üzerinden birçok silahlı grubun buralarda var edildiği biliniyor.
Türkmendağı: AKP’nin “Kurtarılmış Bölgesi”
Lazkiye’nin kuzey kırsalındaki Türkiye sınırına yakın dağlık bölge, Türkiye’den Suriye’ye giriş yapan yabancı militanlar için önemli bir merkez haline getirilmişti. Türkiye sınırına yakın olan (yaklaşık 37 km mesafede) Rabia ile Salma beldeleri arasındaki yüksek dağlık bölge, yaklaşık olarak 4 yıldır cihatçıların işgali altındadır. Cihatçılar ve Türkiye’nin Suriye’ye dönük kurgusu açısından bu bölgenin stratejik önemi büyüktür. Çünkü Lazkiye ile Türkiye arasında bir yerdedir (Lazkiye’ye 49 km mesafede) ve yüksekliği sayesinde Lazkiye kırsalını adeta çanak gibi gören bir konuma sahiptir. Türkiye özellikle bu bölgeye önem verdi ve cihatçıların ilk olarak bu bölgeyi işgal etmeleri sağlandı. İşte “nerden çıktı bu Türkmendağı?” sorusunun yanıtı da burada karşımıza çıkıyor. Zira önemli stratejik avantaj sağlayan bu bölge işgal edildikten sonra buraya “Türkmendağı denilmeye başlandı”[7] ve Türkiye açısından adeta kurtarılmış bölge olarak kabul edildi.
Ondan sonradır ki, Türkiye destekli olarak yukarıda saydığımız “Osmanlı” isimleriyle kurulan örgütlerin yanı sıra, Suriye kentlerinin isimlerini alan, ÖSO’ya bağlı çok sayıda “Türkmen Tugayı” kuruldu (Halep Türkmen Tugayı, Rakka Türkmen Tugayı , İdlip, Şam, Tartus Türkmen Tugayları gibi…) Bu tugayların içinde her milliyetten cihatçının yer aldığı zaten biliniyor. Lazkiye kuzeyi için oluşturulan Türkmen Tugayı’na da özel olarak “Türkmendağı Tugayı” ismi verildi. Bu örgüt, ÖSO’da “Sahil Bölgesi Askeri komutanı” olan Abbas Muhammed Awad liderliğinde kuruldu. Bu silahlı grupların Lazkiye kırsalına yerleştikleri 2012 yılında bölgedeki Arap ve Türkmen köylerin boşaldığı, sivillerin büyük çoğunluğunun Lazkiye’ye göç ettiği biliniyor. Türkmenlerin göç ettikleri, “ÖSO’lu Türkmen komutan” sıfatıyla bizzat Abbas Muhammed Awad tarafından 2012 yılında açıklamıştı. Awad, “ÖSO olarak Suriye’nin yüzde 65’ine hakim olduklarını” açıkladığı bir demecinde, ayrıca Lazkiye kırsalında “Esad zulmünden” dolayı 25 bine yakın Türkmen’in göç ettiğini, 75 Türkmen köyünün de boşaldığını açıklamıştı.[8] Yani ÖSO şemsiyesi altında cihatçı grupların düzenledikleri ortak saldırılarla bölgenin ele geçirildiği ilk günlerde sivillerin bölgeyi tamamen boşalttıkları, bizzat cihatçı “Türkmen komutan” tarafından 2012 yılında ilan edilmişti.
“Türkmen direnişçi” mi Cihatçı mı?
Türkmen ya da “Osmanlı” isimleriyle kurulan bu örgütlerin hepsi, esasında yabancı cihatçı akışına adres olarak gösterildi. Hatay’ın Yayladağı sınırındaki bu bölge yabancı cihatçılar için oldukça cazip bir merkezdi. Çünkü Suriye’ye cihatçı transferinin “en rahat” gerçekleştirildiği yer Hatay’dır. Zira Suriye müdahalesini yönetmek üzere bu kentte operasyon odası kuruldu, ÖSO’nun karargahı ve resmi adresi de Antakya olarak bildirildi. Keza ilk etapta Libya’dan Suriye’ye doğru başlatılan cihatçı ve silah sevkiyatı doğrudan İskenderun Limanı’na gerçekleştirildi. Dolayısıyla bu savaşın tarafı olan bütün ülkelerin istihbarat birimleri oradaydı. Lazkiye kırsalının yabancı savaşçılar için cazibe merkezi haline getirilmesinin ayrıca şöyle bir önemi vardı: Suriye’ye yabancı savaşçıların ilk giriş noktası ve ilk ele geçirilen bölge olarak Lazkiye kuzeyi, Suriye’nin diğer bütün illerine cihatçı göndermek için bir geçiş koridoru haline getirildi. 2012 yılından bu yana “Türkmen yurdu” dedikleri Lazkiye kuzey kırsalı, Suriye’ye geçiş yapan ve kendilerine has tabur ve tugaylarını kuran binlerce yabancı cihatçıya ev sahipliği yapmıştır. Örneğin adı çokça duyulan Suudi Arabista uyruklu cihatçı komutan Şeyh Osman, önce Ahrar’uş Şam hareketine dahil olan, sonra Nusra Cephesi ve ardından IŞİD’e geçen ilk cihatçı grubunu, “Türkmen yurdu” dedikleri bu bölgede kurmuştu.[9]
Cihatçı yuvasına dönüştürülen “Türkmendağı”
Türkiye “etnik, siyasi ve güvenlik” gerekçesiyle sözde Türkmen grupları açıktan desteklerken, aslında bu örgütleri bir kamuflaj olarak kullandı ve bölgeyi yabancı cihatçılar için açık hale getirdi. Bu süreçte Çin-Sincar, Suud, Fas, Çeçen, Libya, Mısır vb. kökenli cihatçılar bölgeye akın etmeye başladılar. Hiçbir sivilin yer almadığı, sadece yabancı cihatçıların toplanma yeri olan bu bölgede, onlarca cihatçı grup kurup askeri birimler oluşturdular. Bölgeye akın eden yabancı cihatçılar da uyruklarına göre bölgede mevcut olan gruplara katılıyor ve askeri eğitimlerini burada tamamlıyorlar.
Türkiye’nin cihatçılar için açık koridor haline getirdiği Lazkiye kırsalında varlık gösteren yabancı cihatçı örgütler şunlardır:
İlk oluşturulan grup; Ketibet Ekrem El-Havijah (Ulu Haviya Taburu), bölgede Türkiye ile silahlı gruplar arasında bağ kuran bir örgüttür.[10] Aslında bu taburun doğrudan Türk istihbaratı tarafından koordine edildiği de biliniyor. Bundan sonra onlarca tabur icat edildi ve hepsine Türk isimler verildi. Osmanlı padişahların isimlerinin verildiği 10’un üzerindeki tugay ve taburlar arasında Nureddin El Zengi Taburu da vardır.
Nureddin Zengi Hareketi: 2012’de Halep’te örgütlenen bir cihatçı gruptur. Hareketin 2 bin savaşçısı olduğu tahmin ediliyor. En güçlü birlikleri Liva Ensar grubudur.
Grup ilk olarak Türkiye ile ilişkilendi. Lideri Şeyh Tevfik Sabahaddin, Nisan’da Doha’ya yaptığı ziyaret sonrası Katar’ın (ve arkasındaki ABD’nin) himayesine geçti. Katar dönüşü Mücahitler Ordusu’ndan ayrıldı ve grubun adını da Nureddin Zengi Tugayları’ndan Nureddin Zengi Hareketi’ne çevirdi ve Hazm Hareketi’yle ittifak kurdu. Bu grup, 2013 yazında Rojava’ya yönelik saldırıyı Gaziantep’te planlayan grupların arasında yer alıyor. Esas olarak Halep’te cihat savaşına katılmış, Çeçen ve Uygur Türklerini de içinde barındırmıştı. Bu hareketin bir kolu da Lazkiye kırsalında bulunmaktadır. Bu örgütler ÖSO çatısı altında toplandılar (daha doğrusu ÖSO’nun müttefikleriydiler) ve Türkmen kökenli yabancı cihatçıları bir araya getirdiler.
2. Sahil Tümeni: Türkiye’den “Suriye cihadına katılan” ülkücüleri barındıran oluşumdur. Beşer Molla’nın komutanlığını yaptığı bu tümen, Türkiye’deki ülkücüleri Suriye’deki cihatçılarla buluşturan bir köprü niteliğindedir ve aktif olarak ülkücülere aracılık eden kişi de, Elazığlı ülkücü Alparslan Çeliktir.[11] Temmuz 2015’te Ankara’da MİT başkanlığında gerçekleştirilen bir toplantıda, yukarıda adı geçen Osmanlı tugayları, bu tümene bağlandı.
Ketibet el Muhacirin: Libyalı cihatçıların liderliğinde kurulan Göçmenler Taburu.
Ketibet Sukur-ul Az: Suudi cihatçıların liderliğinde kuruldu.
Sukur-ul Cihad: Yine Suudiler tarafından kurulan ve en başta Nusra Cephesi’ne biat eden örgüt.
Ketibet Cund-ul Şam (Şam’ın Askerleri Taburu): Çeçen Ebu Müslim Şişani liderliğinde kurulan ve Çeçen cihatçılardan oluşan bir gruptur. Aslında Suriye’ye ilk giren yabancı cihatçı gruptur ve bu ilk grubun yerleştiği yer de Yayladağı sınırı-Lazkiye kırsalıdır. Kısa zamanda Çeçen cihatçıların sayılarında çok ciddi bir artış söz konusu oldu.[12] Bu grupta ayrıca meşhur Ömer Şişani de vardı. 2013 yılında Halep ilinde bulunan Azez yakınlarındaki Meng askeri havaalanını ele geçiren grubun başında yer almıştı. Havaalanının işgal görüntülerinde öne çıkan Ömer Şişani, “Arapça bilmeyen Suriyeli cihatçı” olarak ünlendi ve Suriye’de yabancı cihatçıların varlığına ispat olarak gösterildi. Aynı zamanda bu görseller, yabancı cihatçıların (özellikle uzak ve Orta Asya’dan Türkmen cihatçıların) Suriye’ye akın etmelerine dönük bir çağrı olarak kullanıldı. Suriye’de; “Cennetini Halep’te bulan cihatçı”[13] olarak bilinen IŞİD’e katılan Ömer Şişani, şu anda IŞİD’in lider kadrosunda, “İslam Devleti’nin Genel Kurmayı” konumundadır. İşte bu Şişani’lerin “cihat ettikleri” yer olan ve “Türkmendağı” diye yaygarası koparılan Lazkiye kuzeyidir, AKP medyasının “Türkmen direnişçiler” dedikleri de bunlardır.
Ketibet Cin-ul Hilafet (Halife Askerleri Taburu): Çoğunluğu bölgedeki Mısırlı cihatçılardan oluşan bu örgüt, IŞİD’in Suriye’ye girdiği 2013 yılında IŞİD’e biat etti.
Şam İslami Taburu: Lazkiye’de kurulan bu örgütün iki önemli özelliği vardır. Birincisi, üyelerinin büyük çoğunluğunun Mağrip (Fas) El Kaidesinden olması, ikincisi de bütün liderlerinin ABD’nin eski Guantanamo tutuklusu olmalarıdır. Yani tıpkı IŞİD lideri Ebubekir El Bağdadi gibi CIA’nin tezgahından geçen El Kaidecilerdir.
Nusra Cephesi: Aslında Lazkiye’deki gelişmeler ve AKP’nin “Türkmendağı” yaygarası, bölgede Türkmen örgütleri ve ÖSO’dan çok daha fazla yabancı cihatçının varlığını açığa çıkardı. Çünkü Türkiye medyasının “Türkmendağı” kampanyası ve “Türkmenler katlediliyor” çığırtkanlığı üzerine Arap basını, aslında bilinen ama bir kenarda unutulmuş gibi duran yabancı cihatçıların bu bölgedeki varlığını tekrar bilince çıkarmış oldu. AKP medyası “Türkmendağı” ve “bizim Türkmenler” dedikçe, Arap medyası da, “Türkiye, Suriyeli Türkmenler üzerinden bahis oynuyor” diyerek bölgede ne kadar çok yabancı cihatçı grup olduğunu tekrar kamuoyunun bilgisine sundu. Nusra Cephesi de bunlardan biridir. Nusracıların komutasındaki cihatçı koalisyonlar ve bunların bölgede yaptıkları katliamlar da bir bir ortaya döküldü.[14]
Lazkiye’de Alevi katliamı, cihatçı koalisyonların bölgede gerçekleştirdikleri katliamlardan birisidir. IŞİD’in öncülü olan Irak İslam Devleti’nin (Irak El Kaidesi) Suriye cihadına katılmak üzere kurduğu Nusra Cephesi, 2013’ün başlarına kadar Suriye’de tek “etkili” El Kaide örgütüydü. Ocak 2013’te Nusra’yı kuran Irak İslam Devleti de Suriye’ye girdi ve Suriye’nin doğusu ile kuzey bölgesine yerleşti. [15] Suriye’nin batı tarafında Türkiye sınır hattı boyunca kontrolü elinde bulunduran Nusra Cephesi, komuta ettiği bir cihatçı koalisyonla Lazkiye kırsalındaki Alevi köylerine saldırdı. Lazkiye-Türkiye arasındaki bu cihatçı merkezin (şimdi AKP’nin medyasının Türkmen yurdu dedikleri yer) stratejik noktasında Salma beldesi yer alıyor. 2013 yılında Salma beldesi Nusra’nın (ve IŞİD) kontrolüne geçmişti.
Nusra Cephesi liderliğinde oluşturulan cihatçı koalisyon 2013’ün 5 Ağustos’unda, “Müminlerin Annesi Ayşe’nin Torunları” ismini verdikleri bir harekatla (buna Sahil Operasyonu da dediler) Türkiye sınırına yakın Alevi köylerinde korkunç bir katliam gerçekleştirdi. Bu katliamda en çok konuşulan da katliam yapan cihatçı geçişlerinin Türkiye’den (bahsi geçen Yayladağı sınırı, yani AKP’nin Türkmendağı dediği mevki) olduğu konusudur.[16]
Ayrıca Mart 2013’te Keseb saldırısı da oldu. Türkiye-Yayladağı sınırına yakın Ermeni kasabası olan Keseb’e yönelik saldırıyı yine Nusra Cephesi komutasında yirmiden fazla cihatçı örgütün ittifakı gerçekleştirdi. Ancak başarısızlıkla sonuçlanan ve AKP rejiminin cihatçılara yönelik onca desteğine rağmen Suriye ordusu ve direnişçileri tarafından geri püskürtülen bu saldırının merkezi de, Arapların; “Erdoğan’ın çocukları yine saldırıyor” dedikleri yer, yani sözde “Türkmen direnişçilerinin” olduğu Lazkiye kuzey kırsalıdır.[17]
Bu katliamlara Doğu Guta’da kimyasal saldırı da eklendi. Fakat onca insanın canına kıyan stratejistlerin “Suriye’ye askeri müdahale” beklentileri boşa çıkınca, 2014 yılı itibarıyla dünyanın bütün bölgelerinden “Türkmen cihatçıların” Suriye’ye taşınmasına daha fazla ağırlık verildi.
Uygur Türkleri Suriye cihadında
Özellikle adı Cisr el-Şuğur’un işgalinde ismi öne çıkan “Türkistan İslam Partisi” bu süreçte örgütlendirildi. Uygur Türklerinden oluşturulan ve Arap basınının, “Erdoğan’ın ölüm mangaları”[18] diye sözünü ettiği bu grup, Türkiye’de eğitilmiş ve “Türkmen” diye Suriye cihadına gönderilmişti. Bu örgüt esasında Afganistan’da Taliban kamplarında şekillendi. Bu kamplarda yaşları 14 ile 16 arasında değişen genler “mücahit” olarak yetiştirildi. Suriye sürecinde de 2012 yılında “Türkmenistan cihadı” olarak ortaya çıktı. Eylül 2011’de Nusra Cephesi’nin Lazkiye bölgesindeki liderlerinden biri olan Ebu Rahab, yaralı olarak ailesiyle birlikte Türkiye’ye geldi. Ebu Rahab’ın Arap basınında, “bacağı kopan muhalif lider” diye haberleri çıkmıştı. Nusra Cephesi içindeki Şeyh Süleyman Taburu’nun lideri olan Ebu Rahab’ın, Ebu Hamza El Türkistani olduğu yazıldı. O zamanlar hakkında şu övgüler de yer almıştı; “Memleketinden çok uzakta ve ailesi Türkiye’de yaşayan, Çin’den gelip Şam cihadına katılan bir mücahid!”[19]
Bu Ebu Hamza, Türkiye, Suud ve Özbekler arasındaki gizli bir anlaşmayla kurulan “Kara kuşak Taburu”ndaki Türkistaniler olarak bilinen Uygur, Kafkas ve Özbek Türklerini kamp eğitimine aldı. Bu süreçte kaygılarını ifade eden Çin hükümetinin tahminlerine göre Pakistan’da askeri eğitim gören 30 ile 100 Uygur, Suriye’de savaşa katılmak için Türkiye’ye geçmişti. Keza Rusya’nın da Tatar ve Çeçen cihatçıların Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiş yapmalarıyla ilgili AKP’ye yönelttikleri kaygıları olmuştu.[20] Ancak adı geçen kaynaklara göre bütün bu kaygılanma ve diplomatik “dikkat çekme” sonrasında da görüldü ki, “bu Türk İslamcı grup, Afganistan cihadından sonra Suriye’ye cihatçı çeken ikinci büyük grup olmuştur. Türkiye’de yaklaşık 20 bin Uygur mülteci bulunuyor. Bunlar MİT’in gözetimi ve desteği altında kolaylıkla “Türkmen mücahitleri” Türkiye’de topladılar. Türkiye’de faaliyet yürüten “Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği” de Suriye’ye insani yardım örtüsü altında bu grubun donatılmasında ve “Suriye cihadı”na dahil edilmesinde önemli bir rol oynadı.”[21]
Sonuç olarak, AKP’nin “Türkmen direnişçiler” diyerek kendi savaş politikaları doğrultusunda seferber ettiği bu cihatçıların, yerini yurdunu savunan yerel halk değil, emperyalist çıkarlar doğrultusunda yürütülen bir savaş için dış güçlerce dünyanın çeşitli yerlerinden toplanan savaşçılar olduğu açıktır.
[1] http://www.syriantelegraph.com/?p=34639
[2] http://www.sabah.com.tr/webtv/dunya/suriyede-olen-turklerin-goruntuleri-ortaya-cikti
[3] http://www.turkmenajans.net/suriye-turkmen-kitlesi-secimlerden-cekildi/
[4] http://www.alaraby.co.uk/politics/2015/7/28/%D8%A3%D9%86%D9%82%D8%B1%D8%A9-%D8%AA%D8%B9%D9%88%D9%84-%D8%B9%D9%84%D9%89-%D8%AC%D9%8A%D8%B4-%D9%85%D9%86-5000-%D8%AA%D8%B1%D9%83%D9%85%D8%A7%D9%86%D9%8A-%D8%B3%D9%88%D8%B1%D9%8A
[5] Bkz. “Ankara’da tarihi toplantı; Birleşik Türkmen Ordusu Kuruluyor”, 28 Temmuz 2015, http://superhaber.tv/ankarada-tarihi-toplanti-birlesik-turkmen-ordusu-kuruluyor-17231675
[6] Sami Ali; “400 Türk askeri, AzazCerablusHalep çevresinde bulunuyor”, http://www.bestarss.com/news/400-turk-askeri-azazcerablushalep-cevresinde-bulunuyor
[7] http://www.shaamtimes.net/news-detailz.php?id=11744
[8] http://www.timeturk.com/tr/2012/09/03/suriye-pkk-sina-sert-ultimatom.html
[9] “Suudi Şeyh Osman” olarak ünlenen cihatçı komutan IŞİD saflarında savaşırken öldürüldü. Ünü de şuradan geliyor; öldürülene kadar Suriye’de selefi şeriat kurallarının uygulanmasından sorumluydu.
[10] Haviya, Irak Kerkük iline bağlı, Sünni Türkmenlerden oluşan bir ilçe. Kerkük-Bağdat arasında yer alır. ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesi ve 2013’te mezhepçi çatışmaların derinleşmesinden sonra hükümet karşıtı Sünni Türkmenlerin protestosu oldu ve 53 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Şu anda Haviya IŞİD işgali altındadır.
[11] “Türkmendağı” yaygarasının koparıldığı süreçte “Suriyeli Türkmen komutan” diye demeçleri verilen kişinin Elazığlı ülkücü Alparslan Çelik olduğu ortaya çıktı. Çelikle birlikte Suriye-Lazkiye’ye giden çok sayıda ülkücünün varlığı biliniyor. Bkz. Ferhat Aktaş, “Lazkiye’deki Ülkücü Mücahitleri Tanıyalım”, (28 Ekim 2015), Taha Haber. http://www.tahahaber.com/lazkiye-deki-ulkucu-mucahitleri-taniyalim-h7712.htm
[12] Çeçenlerin Suriye’ye girişi ve Ceyşul Muhacirin Vel Ensar. Suriye’ye dışarıdan taşınan Çeçen ve Türkmenler, Nusra Cephesi’ne katıldılar. Daha sonra Nusra’da ayrıldılar ve binlerce Çeçen savaşçının içinde yer aldığı Ceyşul Muhacirin Vel Ensar’ı kurdular. Örgüt, Çeçen asıllı Selahaddin Şişani tarafından yönetiliyor.
[13]Bkz. “AKP’nin Suriye Savaşı”. Derleyen: Hamide Yiğit, Tekin Yay. 2014-İstanbul. s:
[14] Bkz. http://assafir.com/Article/458910
[15] El Kaide örgütü olarak, şimdiği IŞİD diye bilinen Irak el kaidesinin Suriye’ye gönderdiği Nusra Cephesi, Suriye’ye girer girmez, il konuşlandığı ve “Emirlik” ilan ettiği mevki, Türkiye sınır hattıdır.
[16] Lazkiye katliamı için bkz. Hasan Sivri, http://www.ydh.com.tr/HD13705_lazkiye-de-sonun-baslangici.html
[17] Bkz. “Keseb’te neler oluyor?”, http://sendika7.org/2014/03/kesebde-neler-oluyor-hamide-yigit/
[18] “Ölüm Mangaları” diye çevrilen bu terim araştırmada “ İngimasiyun” olarak geçmektedir. İngimasiyon, el Kaide örgütünde (dolayısıyla Nusra ve IŞİD’te) öncü huvvet, vurucu güç, intihar fedaileri anlamında kullanılır. Bkz. “Çinli Uygurlar; Erdoğan’ın yeni İngimasileri” (19 Mayıs 2015), http://www.alalam.ir/news/1704472
[19] Bkz. Agk.
[20] Bkz. “Çin’den gelip Türkiye üzerinden Suriye’ye uzanan İslamcı tehlike”. http://bestanuce1.com/haber/109076/cin-den-gelip-turkiye-uzerinden-suriye-ye-uzanan-islamci-tehlike#sthash.0aimlNA3.dpuf
[21] Bkz. Agk.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.