Kürt Özgürlük Hareketi (KÖH) yeni dönemin özgün koşullarının ürettiği tarihsel bir kavşakta konumlanıyor. Kapitalizmin ekonomi, ekoloji ve hegemonya alanlarında ve küresel çapta yaşanan çoklu krizi giderek derinleşirken, toplumsal ve politik ortama hakim olan kaotik atmosfer, sistematik ve kalıcı bir hal alıyor. Gerilim sertleştikçe ve karmaşa arttıkça, saflar da netleşiyor. Tüm güçlerin bir biçimde hareket halinde […]
Kürt Özgürlük Hareketi (KÖH) yeni dönemin özgün koşullarının ürettiği tarihsel bir kavşakta konumlanıyor.
Kapitalizmin ekonomi, ekoloji ve hegemonya alanlarında ve küresel çapta yaşanan çoklu krizi giderek derinleşirken, toplumsal ve politik ortama hakim olan kaotik atmosfer, sistematik ve kalıcı bir hal alıyor.
Gerilim sertleştikçe ve karmaşa arttıkça, saflar da netleşiyor.
Tüm güçlerin bir biçimde hareket halinde olduğu Ortadoğu coğrafyasında, KÖH artık sürecin ana aktörlerinden birisi oldu.
Fiilen bütünleşen dört parçalı Kürdistan’da, her yeni hamlede daha da karmaşıklaşan yeni eşikler beliriyor.
Özgürlük Hareketi, siyasal, diplomatik ve askeri alandaki yürüyüşünü ve Irak, İran, Suriye ve Türkiye hattındaki konumlanışlarını, sürekli güncellenen gelişmelerle birlikte gittikçe sertleşen bir zeminde sürdürüyor.
1 Kasım seçim darbesi
7 Haziran’da, ana özneleri Gezi güçleri ve KÖH olan bir alanda ortaklaşan halkçı- emekçi devrimci güçler, burjuvazinin barajını alaşağı ederek toplumsal bir reddedişi sandığa yansıttı. Erdoğan çetesi ise, “hikmetimizden sual olunmaz” diyerek ve herkesin gözünün önünde “yasal” seçim sonuçlarına “yasa dışı” bir tekme attı ve Haziran sandıklarını deviriverdi.
Sonrası malum… “Erken seçim” kisvesi altında “1 Kasım seçim darbesi” devreye sokuldu.
1 Kasım’ın hazırlıkları, Gezi, Kobane ve 7 Haziran momentlerinin yarattığı sancılarla kıvranan ve giderek mevzi kaybeden Erdoğan/AKP öncülüğünde ve devlet terörü çıtası sürekli yükseltilerek planlı programlı yürütüldü.
Sandık sonuçlarının da çıplak bir netlikle ortaya koyduğu üzere, 1 Kasım seçimleri saray operasyonuyla gerçekleştirilmiş bir seçim darbesidir. Sadece 5 ay içinde milyonlarca oy saf değiştirmiş gözüküyor! Hem de öyle ki, hep AKP kazanıyor!
1 Kasım seçim darbesini, salt sandık aritmetiği üzerinden başarı-başarısızlık grafiğine sıkıştırarak okumak yanlış olacaktır.
Derinleşen kaotik iklimden azade bir tablo yok karşımızda.
Üstelik, tümüyle o kaotik ortam içinde, devlet terörü ve hileyle yürütülen “seçim darbesinin” sonuçları da yetmemiş olacak ki, “trollerin” algı operasyonları devam ediyor.
Henüz daha 1 Kasım akşamında “HDP kaybetti” ya da “AKP büyük zafer kazandı” algısı üzerinden, solda yenilgi, bozgun ve teslimiyet ruh hali yaratılmaya çalışılıyor ve bunu besleyen analizler, adeta bir silsile halinde üstümüze yığılıyor.
7 Haziran seçimlerinde herkesten daha çok HDP’ci kesilen liberaller de, şimdi “algı operasyonunun” gönüllü hizmetkarlığını yapıyorlar.
Henüz 1 Kasım akşamında, Kandil “şer cephesine” yerleştirildi. HDP’nin sözümona “büyük başarısızlığı”, PKK’nin Türkiye’deki (Kuzey) öz savunma ve öz yönetim hamlelerine yükleniverdi.
Ama şaşırtıcı olan, kendilerine her dönemde alışık olduğumuz liberal isimlerin yanına, sola vurmaya başlayan “tasfiye dalgasından” nasibini alan sosyalist cenahtan kimi ekipler ve isimlerin de eklenivermesi oldu.
Bu “panik”, savaşı, düşmanı, devlet mekanizmalarını idrak edememe ve maalesef AKP’nin havuz medyası eliyle yaratmak istediği paradigmaya bir biçimde kapılma anlamına geliyor.
Elbette seçim savaştan etkilenmemiştir yahut HDP’nin seçim süreci eleştirilemez üzerinden bir okuma yapmıyorum.
HDP eleştirilecekse, hiçbir hükmü ve meşruluğu olmayan 1 Kasım sandık sonuçları üzerinden değil, 7 Haziran sonrası kapıldığı zafer sarhoşluğu ile halka borçlu olduğu hamleleri meclis ve Türkiye gündemine dayatmayışı üzerinden eleştirilmelidir. O devrimci olasılık, hiç denenmedi.
Ya da, bombalar halkların üzerinde patlarken, kuru “barış” söylemleriyle yetinen zaaflı taktik konumlanışı tartışabiliriz.
Kürdistan’ın damarları kesilmek isteniyor
TC/Erdoğan, uluslararası arenada tarihinin en güçlü ve en inisiyatifli konumuna yerleşen KÖH’ün ana damarlarını Kuzey’den başlayarak kesmek istiyor.
7 Haziran öncesi başlatılan savaş konsepti, 20 Temmuz Suruç Katliamı, 24 Temmuz Kandil saldırıları ve en sonunda 10 Ekim Ankara Katliamı’nda vurulan şok darbelerle 1 Kasım’a dek sürdürüldü.
Öz yönetim ilan edilen Cizre, Nusaybin ve Silvan gibi ilçeler başta olmak üzere, bölge topyekün felç edilmek istendi. Ancak, özel harekat konseptiyle dayatılan bu savaş, öncü milis konumunda çatışan YDGH ve kent savaşımları sürecini açığa çıkardı.
PKK ise, kır savaşımıyla kent ayaklanmalarının birlikte seyredeceği yeni bir momente yerleşti.
Belli ki, TC/Erdoğan’ın savaşarak ezme çizgisi sertleşerek sürecek. KÖH, zorlu ve belki de her zamankinden daha da ağır bir tasfiye zeminine sürükleniyor.
Direniş de aynı sertlik ve cüretle yürütülüyor. Ve, sadece “direniş” değil, bir alternatif iktidarlaşma sürecinin/ikili iktidarın ilk adımları da atılıyor.
***
Rojava’nın geleceğinde Cerablus hamlesi
Döneme dair analizlerimizde, KÖH’ün çok bileşenli bir halk hareketi olduğunu asla unutmamak gerekiyor. Öyle ki, KÖH siyasal, diplomatik ve askeri alandaki hamlelerinde her zamankinden daha belirgin bir şekilde bir yol ayrımında, tarihsel bir dönemeçte…
Rojava Devrimi, uluslararası düzeyde dengeleri alt üst etti. Egemen güçlerin debelendiği ve bölgeye dayatarak onun üzerinde yürüttüğü hegemonya savaşımına yerel ve özgür bir irade dayattı.
TC/AKP ise, Kuzey’de başlattığı savaşa paralel olarak, Rojava’ya uluslararası desteği kesmek için ataklar yapıyor. YPG’yi hedef gösteriyor.
Nusra ve Ahrar’uş Şam gibi çetelere desteğini giderek artıran Erdoğan/AKP, YPG güçlerince özgürleştirilen ve Kobanê kantonuna bağlanan Tel Abyad’a (Gre Spi), IŞİD’le aynı anda ama farklı yönlerden saldırıyor.
Kobanê ve Efrin kantonlarının birleşme olasılığını kendi varlığına tehdit olarak gören TC, Cerablus operasyonuna hazırlanıyor.
AKP/TC’nin IŞİD ile “kutsal ittifakı” olmasaydı, şimdiye değin muhtemelen IŞİD çeteleri Cerablus’tan çoktan temizlenmiş olacaktı.
Yine bir algı operasyonu ile “özgürlük şövalyeliğine” soyunan Erdoğan, bölgede kaybettiği prestijini kazanmaya çabalayarak “DAİŞ’i Cerablus’tan ben temizlerim” diyerek ABD’yi devreye sokmaya çalışıyor.
ABD ve koalisyon güçleri ise, Cerablus hamlesinin IŞİD’e öldürücü bir darbe vuracağını bildiği kadar, bu işin YPG’siz başarılamayacağını da biliyorlar.
KÖH açısından da, IŞİD’in Irak-Suriye-Türkiye hattındaki konumlanışını baltalayacak, TC sınırından “beslenmesini” kesecek ve kantonları birleştirecek Cerablus hamlesi, Rojava’nın güvenliği ve geleceği için son derece hayati bir öneme sahip.
Yeni bir güç: QSD
Geçtiğimiz günlerde Irak’ta YBŞ, HPG ve Peşmerge’nin birlikte yürüttüğü operasyonla özgürleşen Şengal kent merkezi ve Suriye’de ise, PKK öncülüğünde Hol’un kurtarılması ile bir eşik daha atlandı. Şengal’in köyleri ve Rakka’ya doğru ilerleyişin önü açıldı.
Olası bir hamleyle Cerablus’un kazanılması ise, AKP’nin Ortadoğu’ya müdahale ve yeni dönem hesaplarına ciddi bir darbe vurulmuş olacak…
Kürt Özgürlük Hareketi, Araplar, Kürtler, Türkmenler ve Asurilerden oluşan askeri grupları aynı komuta altında birleştirdiği Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) Rakka-Cerablus yönelimiyle, hedefini Suriye ve Bölge’nin tümünü kapsayacak biçimde büyüterek, yürüyor.
Despotik devletler mi Demokratik Cumhuriyetler mi; evet, bölgenin içinde hareket ettiği süreç, tam da bu ikilem üzerinden bir yol ayrımına gelip dayanmış gözüküyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.