Artık masumiyeti kaybettik. Bir zamanlar masumiyet kavramının içine koyduğumuz her ne vardıysa, şimdi onu bir direniş savaşı içinde bir başka kalıba dökerek yeniden inşa edeceğiz Görmeyen varsa şimdi artık gelip görmesini öneririm: İkinci Dünya Savaşı’nda, Beyaz Rusya’da, partizanlara katılmaya çalışırken ormanda kaybolan bir erkek çocuğunun gözünden savaşın kustuğu SS vahşetini, sinema tarihinin belki de en […]
Artık masumiyeti kaybettik. Bir zamanlar masumiyet kavramının içine koyduğumuz her ne vardıysa, şimdi onu bir direniş savaşı içinde bir başka kalıba dökerek yeniden inşa edeceğiz
Görmeyen varsa şimdi artık gelip görmesini öneririm: İkinci Dünya Savaşı’nda, Beyaz Rusya’da, partizanlara katılmaya çalışırken ormanda kaybolan bir erkek çocuğunun gözünden savaşın kustuğu SS vahşetini, sinema tarihinin belki de en sert diliyle anlatan bir Sovyet filmi: Idi i Smotri, Gel ve Gör. “Ve gördüm ve işte onlara, kılıçla ve kıtlıkla ve ölümle ve dünyanın vahşi hayvanlarıyla öldürmek için… yetki verildi.”
İlk seyrettiğimde çok gençtim ve insanlığın, bizim kuşakların yanına yaklaşmadığı muazzam bir vahşet karşısında bile direnebilen bir varlık olduğunu sanki gözlerimle görmüştüm. Geldim ve gördüm: Sahici savaş önce masumiyeti yok eder ve insan denen varlık, bu muazzam şiddete karşı direnirken, bir zamanlar masumiyet kavramının içine her ne koyduysa, onu bir direniş savaşının içinde bir başka kalıba dökerek yeniden inşa eder.
Geldim ve gördüm: Ankara’dan döndükten sonra aynı filmi yeniden seyrettiğimde gördüğüm şey artık tanıdık. Artık masumiyeti kaybettik. Bir zamanlar masumiyet kavramının içine koyduğumuz her ne vardıysa, şimdi onu bir direniş savaşı içinde bir başka kalıba dökerek yeniden inşa edeceğiz. Çünkü şimdi artık “Ankara’da istikrar hüküm sürüyor!” Ve budala zaptiyelerin istikrarı yine kanla ıslatılan kumun üzerine kuruldu.
O istikrar, şimdi, 1 Kasım akşamında değil; 8 Haziran sabahında, haydutlar iktidarının sandıktaki kırılganlığını sokakta pekiştirecek direniş noktalarına hep birlikte var gücümüzle yığılmayışımızla; bu direniş noktalarını sahici bir toplumsal-siyasal direniş merkezinin nüvelerine dönüştürmeyişimizle; seçim sonuçlarını saymayan bir haydudun yeniden seçim zırvalıklarına karşı hayatın olağanlığını bozmayıp haydutça bir oyunu kabullenişimizle; Suruç’tan sonra bile hayatın normal akışını devam ettirmeye; Cizre’den sonra bile hayatın normal akışını devam ettirmeye; Ankara’dan sonra bile… hayatın normal akışını devam ettirmeye çalışmamızla kuruldu!
O istikrar, Ankara’nın sadece büyük bir katliam değil, 2 Kasım’ın tarihsel anlamını öne çeken sahici bir politik terör eylemi olduğunu görememekle; seçim süreci diye önümüze bir katliamlar dizisi koyanlara karşı sahici bir direniş merkezi yaratmamak için bin dereden su getirmelerle, pişkin “anayasal kurum” savunularıyla; naif “biz işimize bakalım”-cıklıklarla kuruldu.
O istikrar, bir ucunu IŞİD’in öbür ucunu Saray’ın temsil ettiği bir siyasal eylem çizgisinin, “sağın sosyolojik sınırı” tabir edilen kitleyi örgütlemesinin hayatın normal akışı bozulmadan engellenemeyeceği gibi basit bir gerçeği görmemekle kuruldu. O istikrar, toplumsal muhalefetin direniş yığınaklarını, siyasal muhalefetin direniş yığınaklarına dönüştürmeyerek, “hendekçi çocukların” direnişini yalnız bırakarak kuruldu.
Idi i Smotri: Gel ve gör, dedi on beş yaşında bir oğlan. Geldim ve gördüm: “ve işte onlara, kılıçla ve kıtlıkla ve ölümle ve dünyanın vahşi hayvanlarıyla öldürmek için… yetki verildi.” On beş yaşında çocukların Beyaz Rusya ormanlarında, Vietnam’da, Kobanê’de, Cizre’de gördüğünü şimdi bu ülke, sendikalarıyla, basınıyla, meslek örgütleriyle, köşe yazarlarıyla, yazmazlarıyla, partilileriyle, partisizleriyle, forumlarıyla, dayanışmalarıyla gördü. Artık masumiyet bitti.
Gerçeğin çölünden kaçanlar, kendi küçük cehennemlerinde çürümek isterlerse, yolları açık olsun. Biz arkada kalanlar, bir zamanlar masumiyet kavramının içine her ne koyduysak, onu bir direniş savaşının içinde bir başka kalıba dökerek yeniden inşa edeceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.