“Esad giderse tüm sorunların çözüleceğini savunan düşünce, bizim için bir ütopya” diyen Rusya, doğru kartları oynayarak Suriye’de sahaya indi. Erdoğan ve AKP’nin Şam’da namaz kılma hayalleri Moskova’da yerle bir oldu Rusya, Suriye savaşına yönelik son diplomasi ve askeri hamleleriyle “oyun değiştirici aktör” vasfını fazlasıyla hak ediyor. Dört buçuk yılda 300 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği, […]
“Esad giderse tüm sorunların çözüleceğini savunan düşünce, bizim için bir ütopya” diyen Rusya, doğru kartları oynayarak Suriye’de sahaya indi. Erdoğan ve AKP’nin Şam’da namaz kılma hayalleri Moskova’da yerle bir oldu
Rusya, Suriye savaşına yönelik son diplomasi ve askeri hamleleriyle “oyun değiştirici aktör” vasfını fazlasıyla hak ediyor. Dört buçuk yılda 300 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği, 5 milyonu ülke dışında, 7 milyonu ülke içinde olmak üzere yaklaşık 12 milyon kişinin de evlerini terk etmek zorunda kaldığı bu savaş, artık tüm tarafların kartlarını açıktan oynadığı bir döneme evrildi.
Moskova yönetiminin, Lazkiye’de bir hava üssü kurarak sahaya indiği askeri hamlesiyle IŞİD’e karşı yeni bir uluslararası koalisyon kurma ve Suriye’deki krize siyasi çözüm için tarafları biraraya getirme şeklindeki diplomatik hamlesi, 28 Eylül’deki Birleşmiş Milletler (BM) 70. Dönem Genel Kurulu başlamadan karşılık buldu.
Her ne kadar Rusya’nın askeri hamlesi, Batı nazarında “kaygı verici” şeklinde lanse edilse de, diplomasi atağı hem ABD hem de birçok Avrupa ülkesinin açık veya örtük desteklediği, ancak kayıtsız kalmadığı bir hava yarattı. Körfez monarşileri ise uluslararası haber ajanslarına ismini açıklamak istemeyen yetkilileri aracılığıyla, “Rusya’nın Suriye’deki varlığından rahatsızız” demenin ötesine geçemediler. Ayrıca Suudi Arabistan’ın sessiz kalması, Moskova’nın siyasi çözüm planına razı geldiği şeklinde yorumlanabilir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve ABD Başkanı Barack Obama arasında 28 Eylül’de gerçekleşen görüşme sonrası tarafların Suriye konusunda temelde anlaştıklarının açıklanması bu sebeple sürpriz olmadı. 29 Eylül’de “birleşik ve seküler bir Suriye” konusunda tarafların mutabık olduğunu açıklayan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Rusya’yla Suriye konusunda temel ilkelerde anlaştık, ancak sonuca dair görüş ayrılıklarımız devam ediyor. Zaman, birlik olup Suriye krizinden çıkış yolu bulma zamanıdır” dedi.
Erdoğan’ı U dönüşü: Esad’lı geçiş süreci
Tüm bu tablo karşısında söylediğiyle yaptığı tutmayan tek ülke Türkiye oldu. AKP’nin bu süreçteki temaslarına göz atmakta fayda var:
Erdoğan 16 Eylül’de, “Bakın hâlâ bazı ülkeler uçaklar gönderiyor Suriye’ye. Ama Tayyip Erdoğan bunu söylediği zaman Türkiye’nin büyükelçisi çağrılıyor” sözleriyle Moskova’ya sitem etti.
17 Eylül’de ise Türkiye’nin kaygılarını dile getirmek için Rusya’ya giden Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’u dinlemekle yetindi. “Esad giderse tüm sorunların çözüleceğini savunan düşünce, bizim için bir ütopya” diyerek AKP’nin Suriye politikasını hükümsüz ilan eden Lavrov, Sinirlioğlu’nu şu sözlerle uğurladı: “Esad, Suriye’nin başkomutanı konumunda ve Şam yönetimi terör tehditleri ile mücadele ediyor. Ayrıca Suriye ordusu, kara operasyonlarında çok daha iyi becerilere sahip. Bu nedenle, IŞİD ile mücadelede Suriye ordusu görmezden gelinemez.”
Sinirlioğlu’nun yediği ayarın üzerinden bir hafta geçmeden 23 Eylül’de Moskova’ya giderek Putin ile birlikte cami açan Erdoğan, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin artmasına dikkat çektiği ikili görüşmede Suriye’yi unuttu.
24 Eylül’de Ankara’da konuşan Erdoğan, Moskova’dan eli boş dönmeyi kabullenememiş olacak ki, “Rusya’nın henüz Suriye’ye bakışında doğrusu bir netlik göremedim” dedi. Esad’ın Suriye’nin yüzde 15’inde “butik bir ülke” kurmak istediğini de öne sürerek “Nusayri devleti” iddiasını bir kez daha yineleyen Erdoğan, sonunda tarihe geçen o tuhaf cümleyi geveledi: “Esed’siz bu sürecin olması veya geçiş sürecinde belki Esed ile gidilme gibi bir şey olabilir ama asıl olması gereken muhalefetin, bir defa Esed’le zaten bir Suriye geleceğini kimse görmüyor.”
Erdoğan’ın bu söylemi Suriye politikasındaki “U dönüşü”nü açığa vururken, Ahmet Davutoğlu hiçbir şey değişmemiş gibi poz kesmeye devam etti ve 28 Eylül’deki BM Genel Kurulu için gittiği New York’ta “Esad’lı bir çözümün yürümeyeceğine karar verdik ve şu anda da kanaatimizi koruyoruz” dedi.
Davutoğlu hala bir ihtimal diyerek, Batı’ya tampon/güvenli adı altında kabul ettiremediği Suriye işgal planını, mülteci sorunu üzerinden “Cerablus/Azez arası boşalsa 100’er bin kişilik üç şehir kurabiliriz” diyerek pazarlamaya çalışıyor.
AKP mat olma yolunda
Davutoğlu, cihatçı çeteler için Türkiye-Suriye sınırında tampon bölge hayalleri kura dursun, Rusya bunu suya düşürecek askeri adımları çoktan attı. Lübnan merkezli El Ahbar gazetesi, 22 Eylül’de, Rusya, İran, Suriye, Irak ve Lübnan Hizbullahı’nın ortak bir operasyon merkezi kurduğunu yazdı. Ayrıca Rus askeri ve diplomatik kaynaklar, dört ülkenin Bağdat’ta bir istihbarat merkezi oluşturulacağını da duyurdu.
Kuveyt’te yayımlanan El Rey gazetesi ise 4+1 ülkelerinin görev paylaşımı yaptığını yazdı. Rusya Lazkiye, Hama ve Halep’te güvenliği tahkim etmenin yanı sıra İdlip, Cisr eş-Şuğur ve Halep kırsalında operasyonlara hava desteği sağlayacak. İran ise askeri uzmanlarıyla Şam’dan Dera, Kuneytire ve Golan’a uzanan cepheden sorumlu olacak. Ayrıca İran’ın T-72 ve T-55 tankları göndererek zırhlı birlik kurmasına yardımcı olduğu Hizbullah ise Nusra Cephesi ve IŞİD’e karşı daha aktif olacak.
Putin, 28 Eylül’deki BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında “Suriye’de Esad hükümeti ve Kürt milisler dışında hiç kimse IŞİD’le gerçek anlamda mücadele etmiyor” diyerek sahadaki asli unsurları işaret etti.
Eğit-donat kartı elinde patlayan ABD, Yemen’de Vietnam’ı yaşayan Körfez monarşileri ve mülteci kriziyle baş edemeyen Avrupa’nın elinde pek fazla seçenek yok. Batı ve onun Körfez’deki işbirlikçileri Rusya ile Suriye ve Irak özelinde, “teröre karşı savaş” genelinde ortaklaşacağa benziyor.
“Esad gitti gidecek”, “Şam Emevi Camii’nde namaz kılacağız”, “Güneyimizde bir Kürt devletine izin vermeyiz” söylemleri bir bir tarihe karışarak Suriye politikasında yapayalnız kalan ve Kürtler karşısında nafile bir savaş yürüten AKP mat olma yolunda ilerliyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.