Kaygılıyız elbette. “Örgütlenmiş bir cehaletten” daha korkutucu ne olabilir? İntikam olabilir örneğin. İntikam duygusuyla sokağa taşan kalabalıklardan daha tehlikelisi ne olabilir? Ne 90’lı yıllara ne de 7 Haziran seçimleri sonrası yaşananlara bakmaya gerek var. Son birkaç güne dikkat kesilmek bile sıcak bir savaşla karşı karşıya bulunduğumuzu gösteriyor. İki gün önce Dağlıca’da 16 asker, bugün sabah […]
Kaygılıyız elbette. “Örgütlenmiş bir cehaletten” daha korkutucu ne olabilir? İntikam olabilir örneğin. İntikam duygusuyla sokağa taşan kalabalıklardan daha tehlikelisi ne olabilir?
Ne 90’lı yıllara ne de 7 Haziran seçimleri sonrası yaşananlara bakmaya gerek var. Son birkaç güne dikkat kesilmek bile sıcak bir savaşla karşı karşıya bulunduğumuzu gösteriyor.
İki gün önce Dağlıca’da 16 asker, bugün sabah saatlerinde Iğdır’da 14 polis öldürüldü, dün Tunceli’de yaralanan polisin hastanede hayatını kaybettiği öğrenildi.
Devam edelim: Sayılar havada uçuşuyor; operasyonlarda onlarca PKK’linin öldürüldüğünü yazıyor gazeteler. Silopi’de, Sur’da, Cizre’de ve daha pek çok kentte sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Kent halkına zulmediliyor; çocuklar bile öldürülüyor, daha ne denir. Ekmek almak için bile evinden çıkamayan, keskin nişancılar nedeniyle dışarı adımını atamayan insanlar çığlıklarını ancak sosyal medya üzerinden duyuruyor. Yasak kalktıktan sonra basına yansıyan kareler, TV ekranlarında görmeye alışık olduğumuz bombalardan harabeye dönmüş kentleri çağrıştırıyor. Silopi mi Kobanê mi, Cizre mi Cizire mi anlamakta zorlanıyor insan.
Ya gazetelere bakıyor musunuz? Her biri savaş bülteni gibi çıkıyor; bolca yalan, abartı, kendi taraftarına moral vermek amacıyla çarpıtılmış haberler… Bırakalım muhalif medyayı, merkez medyanın amiral gemisi Hürriyet gazetesi bile bindirilmiş kıtaların saldırısına uğruyor.
Bindirilmiş kıta bulduktan sonra sokakları terörize etmemek olur mu?
Dün geceye bakın ve işin vahametini anlayın. HDP il, ilçe örgütlerinden kaçı faşist güruhlar tarafından basıldı, kaçı yağmalandı, kaçı kullanılamaz hale getirildi. Hesabını tutmak mümkün değil. Bırakalım yaralıları ölümlerin bile hesabını tutamadığımız günler başladı.
Ankara’nın Beypazarı’nda mevsimlik Kürt işçiler öldüresiye dövülüyor. Polislerin arasında yaşlı bir Kürt amcanın ve yerde yatan Kürt bebenin fotoğrafı düşüyor gazetelere; başka bir örneğe gerek var mı?
İntikam naralarıyla Kürtlerin evlerine saldırılıyor; solcuların, ilericilerin mahallerine polis destekli taarruzlar yapılıyor. “Kürtlere ölüm” nidalarıyla sokağa çıkanların, Uygur Türklerine uygulanan baskıları protesto etmek için gördüğü her çekik gözlüyü Çinli diyerek linç etmeye kalkanlarla aynı güruh olması, zekâlarını akla getirince kaygı duymamak mümkün görünmüyor.
Kaygılıyız elbette. “Örgütlenmiş bir cehaletten” daha korkutucu ne olabilir?
İntikam olabilir örneğin. İntikam duygusuyla sokağa taşan kalabalıklardan daha tehlikelisi ne olabilir?
Eğer bir ülkede gençler “intikam” diyerek sokağa çıkıyorsa, Cizre’nin intikamı Dağlıca’da, Dağlıca’nın intikamı Beypazarı’nda alınıyorsa, işin toplumsal açıdan varacağı noktayı tarif etmeye gerek yok.
Bu yazıya da gerek yok aslına bakılırsa. Bir çırpıda yazdım; mesai biter bitmez koşarak mahalleme gideceğim. Yazının da hızlıca okunmasını, okuyanın yaşam alanlarını savunmak için hızla bilgisayarın başından kalkmasını beklerim.
Seçim mi dediniz, barış mı dediniz! Geçin bir kalemde.
Bu ortamda ne seçim olur, ne seçim sonuçlarına güvenilir ne seçimin diktatörlüğü ve savaştan beslenenleri meşrulaştırmak dışında bir anlamı olabilir ne de savaşan tarafları mahkûm etmeyen bir barış talebi samimi ve inandırıcı bulunabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.