Özyönetim ya da radikal katılımcı demokrasi, form dışı yani kelimenin tam anlamıyla özgürlükçü olduğundan kurallar bütünü olmaktan çok, sadece kişinin “özne” olmasına yani doğrudan kararına dayanır. Bu açıdan baktığınızda tabii ki devlet karşıtıdır. Devletin hegomonyacı yapısını doğrudan reddeder, onu sarsıcı ve yıkıcıdır. Teorik anlamda bütün olarak karşı bir biçime daha doğrusu yukarıda söylediğimiz gibi biçimsizliğe […]
Özyönetim ya da radikal katılımcı demokrasi, form dışı yani kelimenin tam anlamıyla özgürlükçü olduğundan kurallar bütünü olmaktan çok, sadece kişinin “özne” olmasına yani doğrudan kararına dayanır. Bu açıdan baktığınızda tabii ki devlet karşıtıdır. Devletin hegomonyacı yapısını doğrudan reddeder, onu sarsıcı ve yıkıcıdır. Teorik anlamda bütün olarak karşı bir biçime daha doğrusu yukarıda söylediğimiz gibi biçimsizliğe sahiptir. Bu bile yani hiçbir kategori ve sınıflama ile anlatılamaması bile -hadi yine yumuşatarak söyleyelim- devletçi bilime ve hatta sıradan tasnife bile uymaz.
Bu “düzen ve intizam” dışı olması bize her gün anlattıkları, okullarda ve sınıflarda, yıllarca öğrettikleri “düzen ve intizam” olmazsa olmaz ama öcüsünü akla getirip, bizi en çok sevenler tarafından yorumlandığı biçimde sadece sevimli bir ütopya durumuna getirmez. Çok basittir aslında “düzen ve intizam” devletse, onun reddidir.
Ancak illa ki “düzen” istiyorsanız, ısrar ediyorsanız, henüz tam olarak bozamadıkları doğanın düzeninde olduğunu söyleyebiliriz. Onun kadar karmaşık, rengarenk, birbirini tamamlayan ve dengeli olandır. Neredeyse bütünüyle metalaşmış bir dünyada ancak bu şekilde özgürleşmiş özneler bunu kırabilir zaten.
Devlet daha önce de söylediğimiz gibi üstte bir ideoloji ve altında koca bir memurlar sürüsüdür. Ve üstüne, yani ideolojiye vurduğunuzda, memurlar sürüsü köşe bucak kaçar. “Özyönetim” ve Özyönetim ilanları bu ideolojiyi sarsıcı olduğundan devlerin hele hele şahsileştirilmiş iktidar Erdoğan rejiminin hedefi haline gelmiştir.
Bu söylediklerim tabii ki devletin tepkisini doğal karşıladığım için değil ancak ‘Özyönetim’lerin meşruiyetinin yaygınlaştırılması ile kendisini koruyabileceğine bir vurgudur. Bu yüzden ‘Özyönetim’ler toplumsal dinamiğini güçlendirici, mesela evsizlere, yani evsizler kadınlar oldukları için kadınlara, kent topraklarının dağıtılmasıyla, kentin demokratize edilmesiyle ya da radikal satış tekellerinin önünde sokak kooperatifleriyle “iş” sağlayarak ‘ihtiyaç’ın örgütlenmesiyle söze, karara ve sorumlıluğa yani hayata katılan bir Özyönetim meşruyetine kim karşı çıkabilir ki? İki, üç daha fazla Özyönetim…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.