Cumhurbaşkanı tarafından Dolmabahçe Protokolü’nün alaşağı edilmesinden bu yana, bir provokasyonlar dönemine sokulacağımızın belirtileri çok açıktı. Nitekim asker cenazelerinde milliyetçi duyguları kışkırtıp, HDP’yi zayıflatma hesabı yapanların, Diyadin’de kalkıştıkları provakasyon, bölge halkı tarafından suçüstü yakalandı. Kürt halkı, askerleri korumak için canlı kalkan oldu. HDP’nin meclise sokulmaması projesi, HDP’nin barajı yıkmasıyla,sonuçsuz kaldı. Seçim yenilgisini tersine çevirmek için milyonların […]
Cumhurbaşkanı tarafından Dolmabahçe Protokolü’nün alaşağı edilmesinden bu yana, bir provokasyonlar dönemine sokulacağımızın belirtileri çok açıktı.
Nitekim asker cenazelerinde milliyetçi duyguları kışkırtıp, HDP’yi zayıflatma hesabı yapanların, Diyadin’de kalkıştıkları provakasyon, bölge halkı tarafından suçüstü yakalandı. Kürt halkı, askerleri korumak için canlı kalkan oldu. HDP’nin meclise sokulmaması projesi, HDP’nin barajı yıkmasıyla,sonuçsuz kaldı. Seçim yenilgisini tersine çevirmek için milyonların yaşamını hiçe sayarak, daha kanlı olma riski taşıyan bir çatışma sürecine soktular ülkeyi.
Özgür basına erişim engellendi, operasyonlar yapıldı. Kürdistan’da, devletin sivil halka karşı yoğun saldırıları, birçok kent ve ilçenin ablukaya alınması, keskin nişancılar tarafından katledilen çocuklar, defnedilemeyip dondurucuda bekletilen cenazeler ve 24 Temmuz’dan bu yana yüzün üzerinde insanın, güvenlik güçleri tarafından katledilmesinin görünmemesi için yandaş medyadan yalan haberler servis edildi. Sonunda Dağlıca’da, göz göre göre onlarca asker ölüme gönderildi.
Ne hikmetse, tam da Başbakan, küçücük bir “şehit” çocuğunu alarak milli maç izlemiş, hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi neşeyle izlediği maçın bitiminde bu vahim olaydan haberdar olmuş olacak, izleyicileri de, neredeyse tüm yandaş basının manşetlerinde yazdığı gibi “tek yürek” olmaya çağıracaktı. Cumhurbaşkanı da tam da bir yayında konukken “tesadüfen” öğrendiği bu vahim olayı 400 vekil verilmemesine bağlayacak, halkımız da, “Ah keşke başkan yaptırsaydık da “terör” bitseydi” diyecekti!
Hesaba katmadıkları şey, 21. yüzyılda iletişim kanallarına erişimi engellemeye gücü yetmeyeceğiydi. Genelkurmay 26 saat açıklama yapmasa da yabancı haber ajansları, kısa bir süre içinde HPG kaynaklı haberi çoktan geçmişti bile. Kurguda hata olmuş, korkunç gerçek beklenenden önce kamuoyunun bilgisine sunulmuş, Kürt halkına saldırı ve ülkeyi tam bir kaos ortamına sokma planları sekteye uğramıştı!
Yine bir suçüstü söz konusuydu ve çoğu kişi, Dağlıca’da yaşanan olayda AKP ve Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğundan dem vurmaya, 400 vekil uğruna çocuklarımızı ölüme göndermeyi göze aldıklarını yüksek sesle ifade etmeye başladı! Hürriyet’e yapılan, yine tek merkez çıkışlı saldırı da, böyle düşünenleri sindirmeye, basına göz dağı vermeye dönüktü.
TSK tarafından alınamayan cenazeler, bölge hakkının girişimiyle HPG tarafından yapılan ateşkesle sivil halk tarafından; gerilla cenazelerinin üzerine basan, gerilla Ekin’i soyarak medyaya servis eden güvenlik güçlerine bir ahlak dersi verircesine, üzerleri örtülerek alındı.
Varsın yandaş medya, HDP’yi hedef göstersin. Aynı merkezden yönlendirildiği çok açık olan “tek yürek” saldırganlar haricinde bu “görevi” gerçek sivil halk üstüne almadı. Ama önceden planlandığı açık olan saldırı “görevini” üstlenenler, devletin HDP ve Kürt halkına yönelik kinini açıkça ortaya koyuyor.
24 saat içinde, çoluk çocuk mevsimlik işçileri taşıyan minibüs, bazı yerlerde Kürtlerin evleri, işyerleri, araçları yakıldı… HDP binalarına saldırılar düzenlendi, ülkücüler Kürtçe konuşan bir genci katletti. Hedef, çatışma, düşmanlaştırma ve kaos üzerine rahatça inşa edilecek bir diktatörlük! (Bu arada kapıdaki ekonomik kriz de iyi kamufle edilmiş oldu.)
Onların hesabı belli. Halk da hesabını iyi yapmalı. Ey 3,5 yıl ateşkesin konforunu yaşamış ve çatışmasızlığa en çok sahip çıkması gereken Türkiye halkı, kaderci bir boyun eğişle, bağıra bağıra gelen felaketlere karşı duramadın. Ama dahasının olmasına karşı durabilirsin!
Tek yürek olacağın yer tam da burasıdır! “Çocuklarımızı sizin iktidar hırsınıza da seçim taktiklerinize de feda etmeyeceğiz” diyebilirsin mesela!
AKP’li vekilin, “Seçim sonuçları ne olursa olsun seni başkan yaptıracağız” sözüyle tehdit edilenin, sadece HDP ve Kürt halkının iradesi değil, senin de iraden olduğunu görebilir, zalimin iktidarına karşı çıkabilirsin.
Halkların eşit, özgür, barışçıl birlikteliği için mücadele eden Sayın Öcalan’a yönelik yoğunlaştırılmış tecridin nedenini artık görebilir, “Barış İçin Öcalan’a Özgürlük” diyebilirsin! Sen halksın! Sen bu kanlı iktidar planının karşısında durursan, kan da durur!
Durmazsan, bir coğrafya kanar durur… Bu kez her yerinden…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.