Aylan’ın ailesinin Suriye’den değil de, kendi Kürt halkına terör estiren bir NATO üyesi olan Türkiye’den kaçmakta olduğu gerçeği bunların nezdinde hiçbir değişiklik yapmayacaktır The Guardian gazetesi bize kamusal söylemi kontrol etmenin coğu kez “sorun-tepki-çözüm” denilen metodla nasıl yapıldığının çok güzel bir örneğini göstermekte. İlk Adım: Bir sorun bul, yarat ya da olan bir sorunun içeriğini […]
Aylan’ın ailesinin Suriye’den değil de, kendi Kürt halkına terör estiren bir NATO üyesi olan Türkiye’den kaçmakta olduğu gerçeği bunların nezdinde hiçbir değişiklik yapmayacaktır
The Guardian gazetesi bize kamusal söylemi kontrol etmenin coğu kez “sorun-tepki-çözüm” denilen metodla nasıl yapıldığının çok güzel bir örneğini göstermekte.
İlk Adım: Bir sorun bul, yarat ya da olan bir sorunun içeriğini boşalt.
Bu sefer, “göçmen sorunu” pekçok anaakım medya organının ilk sayfalarından çığlıklar atmakta. Hepsinin hemfikir olması ve bu kadar histeriye kapılmış olmaları bize derhal bunun arkasında olası bir davaları olduğunu ima etmeli. Evet, tabii ki binlerce göçmen var, ve bunların durumu çok kötü. Evet, göçmenlerin Avrupa’da karşılanması öngörülebileceği gibi acımasız ve ırkçı. Ama emperyalist savaşları başlatırsanız olacağı budur. Hatta Guardian bile bunun yeni bir şey olmadığını itiraf ediyor. Anaakım medya yerlerinden edilen Libyalıların durumunu 2011’den beri, Iraklıları 2003’ten beri, Suriyeli ve Ukraynalıları 2014’ten beri görmezden gelmeyi dert etmedi.
O zaman sormamız gerekecek, batı medyasının birdenbire bu süregelen insanlık trajedisini manşete neden taşıdığını. Korku (sürüler halinde geldiği iddia edilen yerlerinden edilmiş insanlardan duyulan korku) ve kızgınlık (bu insanların düşürüldüğü duruma kızgınlık) gibi temel insan duygularını kullanarak açıktan kitle histerisi yaratma çabaları neden?
Acaba medya ve onların patronları birdenbire insanlıklarını ve vicdanlarını mı keşfediyorlar? Tabii ki bu her zaman mümkün ama böyle bir varsayım aklımıza ilk gelense yanılmış oluruz. Gerçekte ise daha olası bir yanıt Guardian’ın bu aralar tanımladığı krize tepkisinde bulunabilir.
İkinci Adım: Tepki
Dikkat edilecek ilk nokta bu medya söyleminde yerlerinden edilmiş halkın durumunun gerçek jeopolitik içeriğinden ne kadar soyutlanmış olduğudur. Dikkat edelim ki tersyüz olan, batan kayıkları, özel cenazeleri, kitle yürüyüşlerini, AVM’lerdeki çadır kentleri, kaynaksız kişilerden aktarılan ardı arkası kesilmeyen “bireysel hikayeleri” duygusallık ve şehvetle sürekli gündemde tutan Guardian’da bu krizi en baştan yaratan batı savaşına tek bir atıfta bulunulmuyor. Aynı şekilde, son “Guardian View”daki ismini vermeyen yazar belirsiz “karşıtlıklar” ile “baskıcı ve başarısız devletler”den dem vurup buğulu resimler cizmektedir.
Ortadoğu’dan Afrika Boynuzu’na ve Akdenizin güney sahillerine kadar geniş bir yay çerçevesi karşıtlık dolu, baskıcı ve başarısız devletlerle doludur. Bu bölgede yaşayan on milyonlarca kişi makul bir şekilde kendilerine ve ailelerine tek geleceğin Avrupa’da olacağını düşünebilirler.
Yazar Libya’nın “çözüldüğünden” bahsediyor ama bunun neden ve nasıl olduğuna dokunmuyor. Kendisini tam olarak açığa koymamak için açıktan söylemese de, Suriyeli mültecilerin “koalisyon” bombalarından değil de Esad’dan kaçtıklarını ima ederek…
Arap Baharı’nın iyimserliği artık yıpranmıştır. Albay Kaddafi bir diktatördü, ama Libya onun şiddet uygulanarak düşürülmesinden sonra çözülmüştür. Beşar Esad’a karşı müdahele olmaması Suriye başkanına kendi halkını öldürme izni vermiştir.
Öyle görülüyor ki, Yeni Guardian lisanında hava saldırıları ve delirmiş cihatçılara para yardımları “müdahale etmeye direnmek” oluyor ve de bütün olayların nedeni, bizim bombalarımız, insansız hava araçlarımız ve kudurmuş cihatçılar değil de, bizim korkak pasifliğimiz oluyor.
(Bu sadece Guardian dili de değil. Rahatsız edecek kadar aynı lisan Telegraph gazetesinde Boris Johnson tarafından da pazarlanıp, “bunların hepsi biz bir şey yapmadığımız için oluyor” tekrarlaması haline geliyor. Bu kadar fikir yazılarının “çakışma olasılığı” bile bunun önceden tasarlanmış bir davanın yürürlüğe konulduğunun göstergesidir.)
Bu ise gerçekliğin çarpıtılmasıdır ki bizi güzelce bir sonraki adıma getiriyor…
Üçüncü Adım: Çözüm
Guardian’ın manşeti çığlık çığlığa bağırmakta: “Çok daha fazla şey yapılmalıdır!” Peki ama bu “daha fazla” ne ola ki? Guardian’ın çekirdek okuyucularına bu “çözümü” satmakla mükellef isimsiz yazar olayı yeteri kadar açık ama o kadar da muğlak halde ortaya koymaktadır.
Eldeki durumun tartışmasında sığınmacıların kanuni farkıyla (gelmesi anında beklenen tehlikeden kaçış) kendilerine ve ailelerine daha iyi bir yaşam bulmak için göç eden daha geniş bir kategoriyi ayırmak temeldir. Ancak, aynı zamanda, ekonominin, kanun ve nizamın çöktüğü yerlerde bu iki kategorinin arasındaki çizgiyi fark etmek teknik olarak da ahlaki olarak da zordur.”
Tercüme edecek olursak: elimizdeki sorun, bu sığınmacıların/göçmenerin kaçtıkları başarısız devletler sorununu çözmediğimiz müddetçe devam edecektir.. ve de tabii ki…
Suriye’nin durumu halihazırdaki ahlaki ve stratejik sorun olduğuna göre, Avrupa da çözümü burada aramalıdır.
Acaba bu ‘çözümler’ ne olabilir dersiniz isimsiz, akil, Guardian’ın tarafsız, davasız yazarı?
Çoğu komşu ülkelerde bulunan ama AB’ye yönelmiş milyonlarca sığınmacı Suriyelinin sayısı kendi yaşamları boyunca ülkelerinin güvenilir hale dönmesi umudunun çöktüğünün ispatıdır. Bu umudun geri gelmesini başlatmak içinse bir şekilde uluslararası müdahale gerektirmektedir.
“Bir şekilde uluslararası bir müdahele” mi? Yani demek istediğin, batılı silahlı kuvvetler değil mi? Evet, evet, bunu diyor yazarımız.
Gerçek güvenli ve uçuşa yasak bölgelerin oluşturulması ciddi şekilde düşünülmelidir. Esad üzerinde en fazla etkili olabilecek Rusya Esad’ı geri çekilmeye razı etmelidir. AB güçleri kaynak ve çabalarını daha çok bir ateşkes durumunun sağlanmasına yöneltmelidirler.
Bir yabancı ülkede “uçuş yasak bölge oluşturmak” temelinde o ülkeye savaş ilan etmektir. Böylece, müthiş bir tesadüf eseri, 2012 yılından beri bizim devletlularımızın bize satmaya uğraştıkları Suriye savaşıyla medyanın son sığınmacı krizine buldukları çözüm nasıl da çakışmaktadır. Ne kadar çarpıcı değil mi? Tıpkı bir muskacının her gün kapımızı çalıp aynı muskayı her gün başka hastalığın tedavisi olarak satmaya çalışması gibi. Kürtleri mi kurtarmak istiyorsun? Suriye’yi bombala! ISİD’i mi durdurmak istiyorsun? Suriye’yi bombala! Korunmasız göçmenlere yardım etmek mi istiyorsun?…
Ama bu kez daha önceki şüpheciliğimizi unutmamız umudundalar. Çünkü, ‘yersizlerin’ bizim başımıza kalacağından öyle korkacağız ki!
İç işleri bir düzene girdiğinde Avrpa’nın geniş dünyadaki yeri hakkında tutarlı bir muhakemesinin yapılması hep gündemde olmuştur. Ama bu hep geriye atılmıştır. Ancak AB dışındaki dünya da oturmuş onları beklemiyor. Bu dünyanın yerlerinden edilmiş insanları Avrupanın kapılarını takırdatmaktadır.
İşte tam da buradadır mesajın özü. “AB, ya bizi ABD’nin çizgisine getirmeli, daha ne idüğü belirsiz kanunlar geçirerek, ABD’nin davasını benimsemeli, Suriye’nin işgalini desteklemeli ve hatta katılmalıdır ya da bizi, o ‘korkunç yersizlerin’ istilasına maruz bırakacaktır.”
Yani başka bir deyişle korku pornosu, ama dikkatlice yalan bir şefkatle bezenmiş bir korku pornosu. Anaakım medyada başka okuduğunuz ya da gördüğünüz her şey işte bu fikri toplumun aklına yerleştirmektir. Tekrar ede ede, bizi bu sığınmacı krizinin yerel ekonomilere ve inandığımız her şeye o kadar ani, (ve hiç açıklaması bile yapılmadan, ama bunu hiç aklınıza bile getirmeyin) o kadar büyük, o kadar idaresi imkansız bir tehdit olduğunu söylüyorlar ki, Esad’ı bombalamak ve Rusya’yla dolaylı bir savaşa girmek bundan çok daha iyi bir çözüm olarak görülmeye başlıyor.
Başka hiç ama hiçbir şefkatle değil ama sadece bu nedenle anaakım medyadası sayfa sayfa giderek olanaksız, histerik ve araştırılmamış sığınmacı hikayeleriyle doludur. İşte tam bu yüzden küçük oğlanın cenazesinin resimleri Guardian’ın sayfalarına “çıkıvermektedir.” Bu çocuğun ailesinin Suriye’den değil de -kendi Kürt halkına terör estiren bir NATO üyesi- Türkiye’den kaçmakta olduğu gerçeği bunların nezdinde hiçbir değişiklik yapmayacaktır.
Her ne kadar öyle olmasını arzulasak da, bu, yersizleştirilmiş insanlar için hak edilmiş bir vicdani kriz değildir.Yapılan, İmparatorluğun hegemonyasına karşı çıkan bir merkezi daha yok etme çabasından başka bir şey değildir.
Güncelleme
Eğer, medyanın durmadan tekrarladığı “sığınmacı krizi”nin arkasındaki gerçek davaları hakkında en ufak bir şüphe kaldıysa, bu da, bu makalenin [İngilizce orijinalinin] yayımlanmasından sadece saatler sonra silinmiş olmalı. Bu makalemiz yayımlandıktan hemen sonra BBC, İngiliz bakanlarının Suriye’ye asker indirmenin yollarını aradıklarına dair bir haber yayımladı. Daha sonra da Guardian’da Jonathan Freedland yukarıda alıntı yaptığımız isimsiz yazıyı sanki kelimesi kelimesine tekrarlıyarak yazdı.
Birkaç gerekli paragraf ve [cesedi sahile vuran] Aylan Kürdi hakkında formüle edilmiş birkaç duygudan ve sosyal hizmetleri yüzde 40 kesilmiş İngiltere’de bir sihirbazlıkla bulup buluşturulup yersizleştirilmiş insanlara nasıl yardım edilmesini yazdıktan sonra Freedland galibiyet golünü atıyor:
Sığınmacılara yardım etmek, sadece onlar geldiğinde iyi davranmak demek değildir. Aynı zamanda onların ülkelerini terk etme nedeni olan soruna da çare bulmakdır. Suriye’den kaçan insanlar artık ülkelerinin mesken tutulamaz bir yer haline geldiğine karar vermişlerdir, onlar için oralar artık kimsenin yaşayamıyacağı yerlerdir. Bu kararı yavaş yavaş verdiler, dört yıllık canice şiddet sonucu. Onların ülkelerini yeniden göz geçirmelerini sağlamak için kendi bölgemizden binlerce mil ötede eylem yapmak, uluslararası bir çabayla sadece IŞİD canilerini değil, ama aynı zamanda Beşar Esad’ın da varil bombalarını durdurmak gereklidir.
Küçük Aylan’ın ailesinin son üç yıldır Türkye’de yaşaması, ya da, Kürtlere karşı Türklerin daha berbat bir insan hakları sicili olması hiç farketmiyor. Bizi son seferinde savaşa gazlamak için uyumlu medyanın uydurduğu zehirli gaz hikayelerinin Esad’ın varil bombalarından farkının olmaması da hiçbir şey ifade etmiyor.
[Off-Guardian.org’daki İngilizce orijinalinden Mehmet Bayram tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.