“Bu kadar mı vahşilik olur? Bu kadar mı insan vatanını düşünmez? Bu kadar mı bu genç çocukları öldürür bir insan? Yazık değil mi? Analar ağlıyor, bizler ağlıyoruz, o ağlamıyor! O yaşıyor, yaşıyor! Bizlere fakirlere, köylülere yazık değil mi? Olmaz bu kadar olmaz. 81 yaşındayım, Erdoğan atsın beni de içeri ama gençler ölmesin. Yeter yavrum yeter. […]
“Bu kadar mı vahşilik olur? Bu kadar mı insan vatanını düşünmez? Bu kadar mı bu genç çocukları öldürür bir insan? Yazık değil mi? Analar ağlıyor, bizler ağlıyoruz, o ağlamıyor! O yaşıyor, yaşıyor! Bizlere fakirlere, köylülere yazık değil mi? Olmaz bu kadar olmaz. 81 yaşındayım, Erdoğan atsın beni de içeri ama gençler ölmesin. Yeter yavrum yeter. Bitirdi bizi yeter.!”
Kars’ta yaşanan bir saldırıda yaşamını yitiren Jandarma Astsubay Başçavuş Nurettin Öztürk’ün Kırıkkale’deki cenazesinde isyan eden 81 yaşındaki Döndü Tekin’in isyanı bu…
Ölen her askerin ya da polisin cenazesinde ağlayan, ağıt yakan kadınların feryadında bir farklılık var. Eşinin, oğlunun fotoğrafına gururla sarılıp, durumu kabullenmeleri ve oğullarından bir tanesini daha feda etmesi beklenen kadınlar, korkusuzca Erdoğan’dan, Davutoğlu’ndan hesap soruyor. Evine, mahallesine, köyüne cenaze gelen kadınlar, “Söyleyin Tayyip Erdoğan’a yaktı bizi. Askere kendi yavrularını yollasınlar, nerede fakirler var onlar ölüyor. Kahrolsun” diyerek “şehadet mertebesi”nin sınıfını yüksek sesle sorguluyor. Hatta artık astsubaylar bile “Zengin olan asker de olmaz şehit de olmaz” diyebiliyor. Türkiye halklarının tamamı gibi bu savaşın aslında Saray’ın savaşı olduğunu gören tüm kadınlar, iktidarın saltanatı için canlarının, evlatlarının, eşlerinin feda edilmesine karşı çıkıyor. Kadınlar vekiline, bakanına, başbakanına, cumhurbaşkanına korkusuzca haykırıyor hepsinin katil olduğunu. Kulaklarına fısıldanan “Vatan sağ olsun de” telkinlerine kulakları tıkalı.
Savaş çığırtkanları, kanla beslenen iktidarları için her fırsatta, cenazede, açılışta, yolda yolakta, “daha fazla ölüm” diye haykırırken her yerden kadınların isyan sesleri yükseliyor. Barış Anneleri’nin yıllardır dillendirdiği, bedenlerini TOMA’lara, akreplere, silahlara siper ettiği “Savaş dursun” talebi artık sadece ölen gerillanın annesinden değil asker/polis annesinden de yükseliyor.
Davutoğlu, “Teröre karşı sivil inisiyatif” toplantısında “Gerekirse evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız” dese de evlatlarını da kendilerini de feda edilenler öyle demiyor. Yozgat’ta İçişleri eski Bakanı Sebahattin Öztürk’ün taziyesini kabul eden bir asker eşi “Milleti oyalıyorsunuz çözüm süreci diye. Milletin canı ciğeri yanıyor, herkes iki gün sonra keyfine bakıyor” diyor, öldürülen askerin yakını kadınlar Ankara’daki cenaze töreninde “Artık yeter! Yapamıyorsanız bırakın” diyerek istifaya çağırıyor.
Erdoğan’ın kürsülerden söylediği sözler boşa düşüyor. Erdoğan’ın “Analar ağlamasın” diyerek müzakere sürecinde tutturduğu söylem artık yerini “Bu topraklar şehit kanıyla yoğrulmuştur, daha da yoğrulmaya devam edecektir”e bıraktı.
Erdoğan’ın Kürtlere açtığı bu savaş hem Kürt hem de Türk kadınlarını vuruyor. Manisa’ya gelen bir asker cenazesinde, oğlu askerde olan bir kadın “Üç çocuğun vatanı değil bu vatan… Yazıklar olsun. Böyle vatana da böyle başbakana da böyle cumhurbaşkanına da yazıklar olsun. Kendi çocuklarını göndersinler!” diye kafa tutuyor. Erdoğan’ın “analar ağlamasın” lafının içi boş bir propaganda olduğunu daha fazla kişi görüyor.
Barış için kadın cephesi
Ülkenin dört bir yanında cenazeler eylem yerlerine dönüşmüş durumda. Öyle ki Davutoğlu Ankara’da katıldığı bir cenazede namaz kılınan bölümü tecrit ettiriyor. Cenazeye katılanları dahi cenaze namazının kılındığı bölüme aldırmıyor. Kadınlar, ölen asker ve polislerin yakınları bugüne kadar kendilerine biçilen rollerin dışına çıkıyor, yaşanan acıları kamusal alanlarda protesto ederek politik birer özneye dönüşüyor. Kadınların kameralara korkusuzca baka baka dile getirdikleri isyanları savaşa karşı AKP’nin karşısında kadınların kuracağı bir barış cephesini örebilmenin de umudunu taşıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.