bugün barış mücadelesi daha önce olmadığı şekilde diktatörlüğe karşı mücadeleyle iç içe geçti. bu, daha önceki karşıtlıkları, paradigmaları dağıtan ve iki halkın ortak mücadelesinin geleceği açısından da çok değerli bir gelişme
birkaç hafta içinde üstümüze çullanan çatışma ortamı önümüze bir barış mücadelesi süreci çıkartıyor. genel olarak solun, bu sürecin farklı aşamalarını, her kesimin bulunduğu konuma göre de farklılaşan biçimlerde, hazırlıklı olarak karşılaması önemli. bu konudaki her fikrin, her farklı görüşün yolumuzu biraz daha netleştireceğine inanarak, birkaç önerimi paylaşmak istiyorum.
bugün toplumun çok geniş kesimleri çatışmayı iktidarın yarattığı konusunda hemfikir. bu, bizim ifade edeceğimizden farklı üsluplarla da olsa çok sık dillendiriliyor. (izninizle, burada bir parantez açıp, amel ve hedeften ziyade, söylemi, üslubu ve dili belirleyici sayan neo reflekslerin postmodernizmin, geleneksel sola bile sızan zehri olduğu yönündeki fikrimi ifade etmek isterim.) böyle bir anda, pkk’ye silah bırakma, ateşkes vb. çağrılarda bulunmak çatışma ortamının sorumlusunun kim olduğunu muğlaklaştırıyor, iki tarafın da eşit sorumluluğu olduğu intibaını yaratıyor ve şu anda olmasa bile, bu çağrılar geniş kesimlere ulaştığında iktidarın elini güçlendirme ihtimali yüksek. benzer bir çağrının kürt siyasetinden gelmesi belirleyici değil çünkü onlar açık ki toplumun karşısında türkiye solunda daha faklı bir noktada duruyor ve hâlâ ağırlıklı olarak kürt siyasetiyle mutlak biçimde özdeşleştirilen hdp’nin kendisini anlatmak zorunda hissettiği şey –haklı olsun olmasın- hdp dışındaki soldan farklı. o yüzden iki grubun tıpatıp aynı şeyi söylemesi ne mümkün ne de anlamlı. ateşkes çağrısının ilk ateş edene yani iktidara yapılması zaten geniş kesimlerin de talebi, bunun gerisine neden düşelim?
sol içinde tanımladığımız siyasetler tarihleri boyunca bütün emperyalist paylaşım savaşlarında ve emperyalistlerin paylaşım ve egemenlik amacıyla çıkarttıkları savaşlarda barış mücadelesi verdi, barış çağrısı yaptı, savaşan emekçilerin kardeşliğini vurguladı. ancak emperyalizme, sömürgeciliğe karşı verilen savaşlarda, ezilenlerin yanında yer aldı, bazen kendi yurtlarının savunmasında, bazen bir başka halkın yanında savaştı.
bugün yaşadığımız çatışma ortamına, emperyalist müdahale çabaları bulunmakla birlikte bütün durumu bundan ibaret saymak hem yanlış hem de insafsızlık olur. bu çatışmanın esasını kürt halkının sömürgeciliğe karşı mücadelesi oluşturuyor. (burada bir parantez daha açıp “yeni-sömürgecilik döneminde sömürge olmaz,” diyenlere örneğin filistin ve dünya solunun israil’i sömürgeci olarak tanımlamasının sebebini soralım.) böyle bir çatışmada iki tarafa da eşit mesafede durmanın solculara düşen bir pozisyon olamayacağı açık bence. kaldı ki, bir tarafta bütün kararları erkeklerin verdiği, yoksul erkeklerin zorla savaştığı, diğer tarafta komuta kademesine kadar kadınların yer aldığı ve gönüllü katılımın olduğu iki gücün çatışma içinde olması, sadece feministler açısından önemli bir parametre değil. bunun sebeplerine biraz sonra değineceğim. ancak kadınlardan söz etmişken şunu kısaca hatırlatmak istiyorum; özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında savaş teknolojilerinin geldiği noktada çatışmalar askeri güçlerle sivil nüfus arasında cereyan ediyor ve savaş bölgesinde yaşayan bir kadının çatışmada ölme riski, emperyalist orduların askerlerinden daha fazla. tecavüzün ve genel olarak cinsiyetlendirilmiş ve cinselleştirilmiş şiddetin bir savaş yöntemi olarak kullanıldığı da düşünüldüğünde kadın barış hareketlerinin önemi ve temeli ortaya çıkıyor.
ateşkesin bozulması çok kısa bir süre aldı ama barışın sağlanması öyle kolay olacak gibi görünmüyor. o yüzden bence barış mücadelesi silahları susturma hedefinden daha kapsamlı olmalı ve bugüne kadar başvurmadığımız faklı yöntemleri de içermeli. bence bugün bu mücadelenin üç önemli ayağı var; sivillerin korunması, savaş mağdurlarının örgütlenmesi, bilgi akışının eksiksiz ve doğru olması. bu üç ayağın hem ülke içinde hem de uluslararası planda örgütlenebilecek yönleri olduğunu düşünüyorum.
ateşin düştüğü yere gitmek
yakın tarih bile şunu gösteriyor, insanlar ekmekleri, özgürlükleri, onurları için ayağa kalkıyor. ama vicdan öyle kolayına harekete geçmiyor. o yüzden, savaş karşıtlığımızı, seslenmeye çalıştığımız insanların çıkarlarıyla gerekçelendirmek çok daha doğru. bugün çok geniş bir kesim çatışmaların, akp’nin iktidarını sürdürmek için tırmandırıldığının farkında. bu yeni bilinç durumu bizim için çok büyük bir avantaj ve iktidar söyleminin kırılma noktası.
bence bugün, asker cenazelerinde ve taziyelerde bizzat yer alarak bunların iktidar ve mhp tarafından araçsallaştırılmasını engellemek sola düşen bir görev. (insanların bu acılı günlerini bizim de araçsallaştırmamamız gerektiğini söylemeye gerek yok tabii.)
hatırlarsınız, selahattin demirtaş, “provokasyon olmayacağını bilsem [diyarbakır’da öldürülen] polislerin cenazesine giderdim,” demişti. güçleri bedelli askerliğe yetmeyen bu ailelerin yanında olmak –uzaktan bakan toplum için kürt siyasetinden ibaret görülen- hdp’liler için zor olabilir ama hdp dışındaki solun bunu ihmal etmemesi, herkesin kendi bulunduğu yerdeki cenazeleri ve cenaze evlerini ziyaret etmesi gerekir diye düşünüyorum. türkiye solu, asker aileleriyle gerilla aileleri arasında kurulacak bir birliğin, köprünün taşlarını oluşturabilecek belki de yegâne güç. ve bu iki kesimin bir araya gelmesi bir barış hareketinin belkemiğini oluşturabilir.
uluslararası güçleri harekete geçirmek
başta silvan olmak üzere, özellikle özerklik ilan edilen alanlarda yaşananlar sivillerin bu savaşta büyük zarar gördüğüne şahit olduk, benzer gelişmeler maalesef kaçınılmaz görünüyor. sivilleri hedef almak kadar silahlı güçlere yönelik kimi saldırı biçimleri de savaş suçu ve bununla ilgili –örneğin arms watch gibi- uluslararası kuruluşların ve hatta birleşmiş milletler’in gözlemci olarak bile olsa devreye girmesini sağlamak özellikle uzun vadede sınırlayıcı bir etki sağlayabilir. ayrıca, belediye başkanlarının tutuklanması gibi, sivil siyaseti hedef alan saldırılara karşı türkiye’nin batısından ses vermek, konuyu da uluslararası platformlara taşımak önemli etkiler yapabilir.
habere ve bilgiye sahip çıkmak
haber alma konusunda anaakım medyadan herhangi bir ümidimiz kalmadı. o yüzden alternatif medya mecralarını gözümüz gibi korumakta ve bunlara yönelik sansüre karşı –engellemeleri kıracak teknolojik bilgileri paylaşmak da dahil olmak üzere- mücadele etmekte büyük yarar var. diğer yandan yurttaş haberciliği de bizim için çok önemli ve bu konuda gsm operatörlerine –en azından şimdilik- muhtacız. bunu bırakın insanlar yakınlarından haber almak için bile cep telefonlarını kullanıyor. silvan saldırısı sırasında, bütün operatörlerin susturulduğuna şahit olduk. önümüzdeki günlerde benzer şeyler yaşanma ihtimali var. buna karşı bir tedbir düşünmemiz iyi olmaz mı? aklıma ilk gelen, tüketimden gelen gücümüzü kullanma, örneğin insanların benzer bir durumda hatlarını iade etmeye söz verdikleri geniş bir imza kampanyası. daha yaratıcı ve etkili öneriler muhakkak ki olacaktır, teknolojiden anlayan arkadaşlarımız sorunu kökten çözecek çareler bile üretebilir ama benzer bir duruma hazırlıklı olmakta yarar var bence.
zorunlu askerliğe evet, askere gitmeye hayır
abd, vietnam’ı işgal ettiğinde ülke içinde büyük bir tepkiyle karşılaştı, birçok savaş karşıtı gösteri yapıldı. buna karşılık abd’nin 2003’te ırak’ı işgaline yönelik ülke içinden gelen tepkiler zayıftı. çünkü vietnam işgali sırasında zorunlu askerlik vardı, ırak işgalindeyse profesyonel orduya geçilmişti. bugün dünyanın önemli askeri güçlerinin çoğu profesyonel askerlerden oluşuyor. abd’de birçok genç erkek ve kadın, üniversite masraflarını çıkartmak için askere yazılıyor. yoksulluk ve işsizlik bu kadar yüksekken savaşın insan kaynaklarını toptan kurutmak mümkün değil.
türkiye’de uzun zamandır, büyük baskıları göze alarak vicdani red hakkı için mücadele yürütüldü, yürütülmeye de devam ediyor. halkı askerlikten soğutmak gibi yüce bir amaca hizmet eden bu mücadeleye büyük saygı duyuyorum ancak söylemle sonuç arasında bir fark var ve dünyanın pek çok yerinde vicdani red hakkı mücadelesi zorunlu askerliğin kalkması ve profesyonel orduya geçişle sonuçlandı; bu hakkı tanıyan almanya bugün avrupa’nın en önemli militarist güçlerinden biri. vicdani red mücadelesi, elini haklı olarak kana bulamak istemeyen birçok erkeğin hayatını kolaylaştırır ama militarizmle mücadelede etkili değil. var olan ordunun tek alternatifi, askeri bilgiden ve silahtan mahrum bırakılan bütün kesimlerin ordunun ve güvenlik güçlerinin parçası olması, bütün halkın silah kullanmayı öğrenmesi ve silahlanması, halkın kendi savunma gücünün olması yani bir halk ordusu. o yüzden kadınların da savaştığı bir ordu bütün solu ilgilendirir.
türkiye cumhuriyeti de profesyonel orduya geçmeyi hedefliyor, kürtlere karşı para karşılığında savaşmak isteyen gönüllülerden oluşan bu orduyu hayal edebiliyor musunuz? bu uzun şerhi düşerek devam edeyim.
ancak bugün zorunlu askerlik yapmak durumunda olanların savaşta yer almak istememeleri bundan farklı; askere gitmemeyi, çocuklarını askere göndermemeyi önermek, talep etmek doğru, gerekli ve etkili. çünkü silah altına alınmış ve alınacak insanların askere gitmemesi ordunun zayıflaması, “şehit” edilecek insanların azalması demek ve bu savaş yanlılarına çok önemli bir darbe olur. örneğin, “askerliğini yak, kendini yakma” vb. bir kampanya ve katılanlara verilecek pratik destek sırf moral etkisi ve propaganda değeriyle bile önemli. bunun hiç kolay olmadığı ortada ama hiç karşılık bulmasa, gençler buna cesaret edemeseler bile, insanların aklına yatacağı için, sadece propagandaya yönelik olarak bile denemeye değer, bence.
son olarak hepimizin bildiği bir noktayı hatırlatmak istiyorum. bugün barış mücadelesi daha önce olmadığı şekilde diktatörlüğe karşı mücadeleyle iç içe geçti; medeni yıldırım’ın, katledilmesinin ardından kadıköy’de gezi eylemcilerinin sloganlarında anıldığı ânın geniş bir zamana yayılması olarak tarif edebiliriz bunu. bu, daha önceki karşıtlıkları, paradigmaları dağıtan ve iki halkın ortak mücadelesinin geleceği açısından da çok değerli bir gelişme. ve gelecek, gelebilecek güzel günlerin, en azından bugünkünden daha güzel günlerin kapısını aralayabilir. çünkü bu savaşı durdurabildiğimiz zaman bu adama da yol verebileceğiz.