Henüz vakit varken ve Kuzey Kutbu fazla kirlenmemişken kapitalist şirketlerin açgözlülüğünden kutbu kurtarmak için bir an önce gerekli önlemler alınıp uluslararası sözleşmeyle kutup koruma altına alınmalıdır ve dünya mirası listesine girmelidir Deniz ve okyanuslarda açılan kuyulardan, kaya gazı peşinde delice koşuşturmalardan sonra sıra geldi kutuplara. Yaşamımızın her alanını, nesnesini, klonlamayı, ölümü, yaşadığımız çevreyi ve hayvan […]
Henüz vakit varken ve Kuzey Kutbu fazla kirlenmemişken kapitalist şirketlerin açgözlülüğünden kutbu kurtarmak için bir an önce gerekli önlemler alınıp uluslararası sözleşmeyle kutup koruma altına alınmalıdır ve dünya mirası listesine girmelidir
Deniz ve okyanuslarda açılan kuyulardan, kaya gazı peşinde delice koşuşturmalardan sonra sıra geldi kutuplara. Yaşamımızın her alanını, nesnesini, klonlamayı, ölümü, yaşadığımız çevreyi ve hayvan ve bitkilerini metalaştıran kapitalizm son olarak, iklim değişikliği karşısında ellerini ovuşturuyor ve kutuplarda buzulların giderek erimesiyle açılacak yeni alanlarda petrol, maden peşinde. Rusya’nın nükleer enerjiyle çalışan buz-kırıcı gemileri Çinli turistleri Güney Kutbu’na götürerek kutup ayılarıyla eğlendiriyor ve akşamda buzul üzerinde dans ettiriyor.
Güney ve kuzey kutbundan ilgi çekeni kuzeydir (Arktika). 27 milyon kilometrekare alanın 9 milyon kilometrekaresi kara geri kalan kısmı ise denizdir (Kuzey kutbu Okyanusu). Yıllık 100-500 milimetre yağış alır ve sıcaklık +10’un üzerine çıkmaz. 23 Eylül-21 Mart arası güneş yoktur ve bu döneme kış kutup gecesi adı verilir. Yılın diğer kalan kısmı ise kutup gündüzüdür. 4 milyon kişi yaşamaktadır. Kuzey Kutbu’nda ABD (Alaska), Kanada, Danimarka (Grönland), Norveç, İsveç ve Rusya’nın toprakları vardır.
Güney kutbu (Antarktika) ise 14,4 milyon kilometre alana sahiptir. Yaz aylarında sıcaklık eksi 20’dir. Yüzde 98’i buz tabakası olup kalınlık 2000 ila 4500 metre arasındadır. Buzul kütlesi 24 milyon metreküp olup dünya buzullarının yüzde 92’sini oluşturur. Burada da maden yatakları mevcut ise de miktarı işletmesi için yeterli değildir ve kuzeye göre koşullar çok daha ağırdır. Tekellerin ve çokuluslu şirketlerin iştahını kabartan kuzey kutbu’dur.
İklim değişikliği ya da küresel ısınmanın bir gerçek olduğunu kimse yadsımıyor ve sonuçlarını insanlık her geçen gün hissediyor. İklim değişikliğinin nedeni konusunda ise tartışmalar devam ediyor. İnsan etkinliği ya da kapitalizmin doymaz bilmez açlığının sonucu olarak ortaya çıkan salımlar ve sera etkisi mi yoksa güneşin hareketlerinin, güneşten yayılan enerjinin, Dünya’nın ekseninde kaymanın, El Nino’nun etkilerinin mi bu ısınmada rol oynadığı tartışılıyor. Ancak neden ne olursa olsun buzullar eriyor. Buzulların ve donmuş deniz suyunun (Buzul yağan karın sıkışması ve yoğunlaşmasıyla oluşur ve tatlı su kökenlidir, buzdağları da buradan kopar. Bankiz denilen ise denizdeki suyun donmasıyla oluşan buz kütleleri ya da tabakasıdır. Deniz buzulu ya da Buzla adı verilir (tuzla gibi). Buzulların ve deniz buzulunun erimesiyle ortaya çıkan sorunlar nelerdir?
Buzulların ve deniz buzulunun erimesinin sonuçları:
– Okyanus-deniz seviyesi yükselmektedir. Buzulların erimesi sürerse, yakın bir gelecekte okyanus ve deniz kıyısında bulunan kentler ve kimi kentlerin bölümleriyle kimi adalar kaybolacaklardır. Burada yaşayan insanlar göç etmek zorunda kalacaklar (Çevre ve İklim sığınmacıları-[1]) ve hayvan ve bitki örtüsü de kaybolacaktır.
– Yaz mevsimi kutup bölgelerinde giderek daha uzun bir süreye yayılmaktadır. Buzulların ve özellikle deniz buzullarının erimesiyle kutup bölgelerinde daha önce kullanılması mümkün olmayan deniz yolları açılmaktadır ve ayrıca daha önce kısa süre kullanılan limanlar, tren yolları ya da karayolları daha uzun süre kullanılmaya başlanır. Deniz buzulu genelde yaz mevsimlerinde azalır fakat küresel ısınmayla daha fazla azalmaktadır ve aynı zamanda yeniden buzullanma uzun sürede olmaktadır. 1992-2006 yılları arasında deniz buzulu alanı (buzla) yüzde 21,3 azalmış, kalınlığı da yüzde 42 küçülmüştür. Deniz buzulu ve buzullar azalınca yansımada azalır, yansıma azalınca ısınma daha fazla olur ve bu da yeniden buzulların ve deniz buzulunun daha fazla erimesine neden olur. Son yıllarda fazla olmasa da kullanılmaya başlanan bu deniz yolu mesafeleri önemli ölçüde azaltmaktadır. Örneğin, Londra-Yokohama (Japonya) arasındaki mesafe Panama Kanalı yoluyla 23.300 km, Süveyş Kanalı yoluyla 21.200 km, Cap burnu yoluyla 32.289 km, kutuplardan kuzey-batı yönünde mesafe 15.930 km.’ye, kuzey-doğu yönünde ise 14.062 km.’ye inecektir. Aynı şekilde Hambourg-Vancouver (Kanada) arası sırasıyla 17.310 km, 29.880 km, 27.200 km. iken kuzey-batı yoluyla 14.970 km.’ye, kuzey-doğu yoluyla 13.770 km.’ye inecektir. Bir başka örnek ise Hudson koyunda bulunan Churchill limanı 6 hafta açık kalırken şimdi bu süre 3 aya çıkmıştır. Belirli bir süre de kullanılsa da büyük ölçüde zaman ve yakıt tasarrufu sağlanacaktır. Büyük konteynerlere ve tankerlere sahip şirketler uzun süre bu yolu kullanmak için heyecanla beklemektedirler. Ayrıca askeri gemilerin dolaşması da daha kolaylaşacaktır. Daha güçlü gövdeli (buz-kırıcı ya da buza dayanıklı) kargo gemileri şimdiden Finlandiya’da şantiyelerde yapılmaya başlanmıştır. Ancak deniz yolunun trafiğe daha etkili biçimde açılabilmesi içinde bu yolda gerekli önlemlerin alınması gerekir. Fener, liman inşası, kurtarma-yardım-devriye ekipleri (özellikle gezen buzdağlarına karşı) oluşturulması gibi.
Bu deniz yolunun kullanılması 1930’lu yıllarda SSCB’nin (bugün Rusya) Kuzey Yolu politikasıyla başlar. Amaç Kuzey Sibirya’yı, Lenissei, Obi, Lena, Kolym gibi nehirleri de kullanarak ticari filoyla beslemektir. 1933 yılında Kuzey Yolu Yönetimi kurulur. 1980 yılından sonra önemli bir buz-kırıcı filosu oluşturulur. SSCB’nin yıkılmasından sonra proje gerilese de önemli bir yol olarak kalır. 1935 yılında 246 bin ton olan taşıma kapasitesi 1987 yılında 6.580.000 tona ulaşır ve 2001’de 1.980.000 tona geriler. 1991 yılında Rusya navlun, rehber gemi, buz kırıcılarla döviz kazanmak için yolu yabancı bandıralı gemilere de açar. Kanada, ABD, Norveç de kutup yolunu kullanmak için çalışmalar yapmaktadır.
– Alaska, Grönland, Sibirya’da gaz, petrol, maden çıkarılmaktadır ancak buzulların ve deniz buzulunun erimesiyle Alaska’da, Kanada’nın, Norveç’in, Grönland’ın, İsveç’in ve Rusya’nın kuzeyinde (Sibirya) daha fazla toprak ve denizde de (offshore) kimi bölgeler petrol, gaz ve maden açısından işletilmeye hazır hale gelmektedir ki bu da iştahları kabartmaktadır. Dünya gaz rezervlerinin yüzde 30’u (47.000 milyar m3-6 yıllık dünya tüketimi), petrol kaynaklarının yüzde 13’ü (90 milyar varil, 3 yıllık dünya tüketimi) kuzey kutbundadır. Ayrıca önemli ölçüde kömür, elmas, kurşun, çinko, nikel, altın, uranyum, nadir metaller bulunmaktadır. Bunların bir kısmı işletilmektedir ama Kuzey Kutbu’na daha fazla açılımla araştırmalar hızlanacaktır ve maden şirketlerinin araştırma-çıkarma-taşıma süreleri uzamaktadır. Kanada kutba yakın bölgelerde çıkardığı elmaslarla (Ekati ve Diavik madenleri) dünyanın üçüncü büyük üreticisi durumuna gelmiştir. Sibirya’da Kanada’nın kuzeyine göre daha fazla kent kurulmuştur ve çok sayıda şirket çalışmaktadır. Önemli çok uluslu şirketler ve dev petrol şirketleri (Shell, Total, Statoil, BP, Rosnef, Gazprom) araştırmalarını yeni teknikleri kullanarak (yatay delme, batık elektrikli pompalar gibi) sürdürmektedirler.
Buzdağlarının sürekli hareketi, zeminin istikrarsızlığı, soğuk, kar fırtınası, coğrafi uzaklık, taşıma zorluğu, yüksek ücret araştırmaları zorlaştırmaktadır. Taşıma yapılacak boru taşımacılığıyla çözümlenebilir. Kârın önünü açmak için gerekli harcama yapılacaktır. Tabii petrol, gaz ve madenlerin açılıp işletilmesi büyük ölçüde bunların fiyatlarına da bağlı olacaktır. Ayrıca yükselmekte olan ülkelerin (BRICS) gereksinmeleri de giderek artmaktadır. Çin şimdiden Grönland, Norveç ve İzlanda ile iş ortakları aramaktadır ve 2004 yılında Norveç’te bir üs açmıştır. Çin ticaretinin yüzde 10’unu kutup yolundan yaparsa kazanacağı para 2020 yılına kadar 700 milyar dolar olacaktır! Uydularla araştırma ve deniz altı araştırmaları son yıllarda çok artmıştır.
– Turizm de canlanmaktadır. 2004 yılından beri yılda 27.000 kişi Kuzey Kutbu’nu ziyarete gitmektedir. 2006-2007 yılında turist sayısı 37.500 kişiye, 2010 yılında ise 45.000 kişiye ulaşmıştır.
– Balıkçılık artmaktadır ve balık avı daha kuzeye doğru genişlemektedir. Bu konuda da yine belirli önlemlerin alınması gerekmektedir. Korsan balıkçılar kutuplara gelmektedirler. 2001 yılında imzalanan BM balık stokları antlaşması ve direktifleri dikkate alınarak yeni bir sözleşme yapmakta yarar vardır.
– Tüm bu etkinliklerin artmasıyla kutup çevresi büyük ölçüde etkilenecektir ve bitki ve hayvan örtüsü (tundralara özgü yosun, liken, ardıç, cüce akkayın ve kutup ayısı, tilki, ren geyiği, tazı, baykuş) zarar gördüğü gibi burada doğayla barış ve denge içinde yaşayan insanlar (Eskimolar, İnuitler, Laponlar, Samiler) da etkilenecektir ve etkilenmeye başlamışlardır. Köpek-Kızak yerine kar motoru kullanmaktadırlar ve iglo yerine barakalarda kalmaktadırlar. Yöresel yemek kültürlerini (balık, fok) terk edip zengin ülkelerin tüketimini taklit etmeye zorlanmaktadırlar. 4 milyon kişinin yaşamı söz konusudur. Alaska’da 1989 yılında meydana gelen ünlü Exxon Valdez faciası (petrol tankerinin parçalanması) unutulmamalıdır. Burada kuyu açmak sadece yılın belirli aylarında mümkündür ve petrol kaçağı olduğunda kaçağa ulaşmak ve önlemek özellikle kış aylarında çok zor olacaktır. Ayrıca bilinen klasik riskleri önleme yöntemleri burada geçerli olmayabilir (çözücü, yakma gibi).
Hukuki açıdan kutup:
– En son olarak da Kuzey Kutbu’nda kara ve deniz alanlarının kullanılması hukuki bir sorunu gündeme getirmektedir ki o da karasularının sınırıyla ilgilidir. Uluslararası hukuk kutupları kıta değil donmuş alan olarak ele alır. Güney Kutbu’nun korunmasıyla ilgili olarak sözleşmeler mevcut ise de (1959 Washington sözleşmesi) Kuzey Kutbu için uluslararası bir sözleşme söz konusu değildir. Ama Kuzey Kutbu’yla ilgili sorunları incelemek ve koruma amacıyla kurulmuş (her ülkenin biraz da kendi çıkarını koruma) kimi kuruluşlar vardır. Bunlar 1996 Ottowa Bildirgesi’yle kurulan ama kökeni 1991 yılında imzalanan Rovaniemi bildirgesine dayanan Arktik Konseyi (Kanada, ABD, Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Norveç, Rusya ve İsveç), 1991’de kurulan AMAP (Arktik’in gözlenmesi programı olup arktik çevresi için riskleri belirleyip önleme programları geliştirir), 1993’de kurulan Arktik Bölgesi Parlamenterler Konferansı, 1991’de kurulan 17 üyeli Kuzey Forumu olup yine bölgesel düzeyde kurulmuş konseyler vardır (Örneğin: Baltık Denizi Devletler Konseyi (1993) gibi). Avrupa Komisyonu da her yıl belirli bir bütçe ayırarak kutupla ilgili yapılan araştırmalara destek vermektedir. 2007 yılından beri sürdürülebilir kalkınma için bölgeye 1,14 milyar avro yatırım yapılmıştır. Bu kuruluşlar Kuzey Kutbu’yla ilgili çalışmalar yaparlar ama yaptırımları yoktur. Güney Kutbu gibi uluslararası bir sözleşmede olmadığından Kuzey Kutbu’na kıyısı bulunan devletler hak iddia etmektedirler ve bunu da Deniz Hukuku’yla ilgili 1958 Cenevre konferansı ve 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Montego Bay Sözleşmesi’ne (karasularının sınırları, yüksek deniz, balıkçılık ve biyolojik kaynakların korunmasıyla ilgili) göre yaparlar. Açılacak yol kime ait olacaktır, denetim nasıl yapılacaktır, bir boğaz geçişi gibimi ele alınmalıdır, karasularının sınırı kutupta nereye kadar genişletilebilir gibi sorular gündemdedir ve kutuplarda yaratılacak kâra göre daha çok tartışılacaktır.
Henüz vakit varken ve Kuzey Kutbu fazla kirlenmemişken kapitalist şirketlerin açgözlülüğünden kutbu kurtarmak için bir an önce gerekli önlemler alınıp uluslararası sözleşmeyle kutup koruma altına alınmalıdır ve dünya mirası listesine girmelidir. Kutup ayısı daha ne kadar dayanacaktır? Foklar petrole bulanmadan daha ne kadar özgürce dolaşacaklardır?
[1] Çevre ve İklim Sığınmacıları – İsmail Kılınç, sendika.org
Kaynaklar:
Actulaités-news-environnment.com; fr.wikipedia; les echos.fr; europa.eu; lemonde.fr; wwf.ca; ddmagazine.com;geopolis.francetvinfo.fr; gac.ca; greenpeace.org; lefigaro.fr; counterdimension.free.fr; ifpenergiesnouvelles.fr; knowckers.org; ieri.be; cnrs.fr.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.