7 Haziran’a dair son tartışmamdır. Çünkü 8 Haziran’da 7’sinde ne yaptığımızı tartışmak abes olacak. Seçimlerde HDP’ye oy verme/barajı aştırma dışında AKP’yi geriletmenin başka bir yolu yok mu? 7 Haziran günü YOK! 7 Haziran’da bir şey yapmayıp “8 Haziran’a bakalım” demek de inandırıcı bir tutum değil. “Hani tek yol sokak tek yol devrimdi”? Evet öyle. Ama […]
7 Haziran’a dair son tartışmamdır. Çünkü 8 Haziran’da 7’sinde ne yaptığımızı tartışmak abes olacak.
Seçimlerde HDP’ye oy verme/barajı aştırma dışında AKP’yi geriletmenin başka bir yolu yok mu?
7 Haziran günü YOK!
7 Haziran’da bir şey yapmayıp “8 Haziran’a bakalım” demek de inandırıcı bir tutum değil.
“Hani tek yol sokak tek yol devrimdi”? Evet öyle. Ama seçimde HDP’nin barajı aşması için veya AKP’nin milletvekili sayısının ‘yetersiz’ düzeye inmesi için ‘tek yol devrim’ demiyoruz.
Tek yol sokak! Çünkü sokakta baraj yok, barikat var! Polisin halk hareketinin önüne kurduğu veya halkın kendisini korumak için kurduğu barikatlar. Gezi barikatları, Dikmen Vadi barikatları, Cizre’nin hendek barikatları, Tuzluçayır’ın, Hatay-Armutlu’nun irili ufaklı belki yüzlerce barikatı… Ve tabi halkın her büyük kalkışmasının önüne panzerlerle, tomalarla, akreplerle kurulan polis barikatları.
Yüzde 10 barajı da bir barikattır, demokratik mücadelenin önüne kurulmuş bir barikat ve bu seçimde aşılma imkanları belirmiştir. Bu da öyle parlamentarizmin, pasifizmin bir marifeti olarak filan da değil. Kürt Hareketinin günahıyla, sevabıyla ağır bedeller ödeyerek yürüttüğü silahlı mücadelenin ve sağladığı kitleselliğin yanı sıra etkili yasal mücadele kanalları oluşturma çabalarının sonucudur. Yani seçim başarısına giden yol, devrimci örgütün yerine yasalcılığın ikamesiyle değil, devrimci örgütün mücadelesinin büyütülmesiyle açılmıştır (tabii ki onca mücadele parlamentoya girmek için değil).
Yüzde 10 barajının aşılma imkânını yaratan sadece Kürt Hareketinin mücadelesi değildir. Haziran İsyanı sürecinde şovenizmde yaşanan aşınma ve AKP’nin konsolide etmek istediği faşizme karşı daha uyanık hale gelen kitlelerin taşıdığı dinamizmin de en az birincisi kadar etkisi vardır. Bu dinamiği küçümseyip, daha statükocu ‘antifaşist’ kitleleri/kesimleri önemsemek sorunlu bir yaklaşımdır.
“Tek Yol Sokak Tek Yol Devrim” sloganı, Halkevleri’nin 2011 1 Mayıs’ında, 2011 Genel Seçimlerine dönük yaklaşımımızı vurgulamak için üretilmiş ve mücadele programımızı betimleyen bir slogandı. Metin Lokumcu’nun öldürüldüğü ve Türkiye çapında polisin saldırılarına karşı direnişlere dönüşen, adeta ‘Gezi’nin arifesi haline gelen 31 Mayıs Hopa Direniş(ler)iyle de popüler bir slogan haline geldi.
O seçimde Biz, seçimlere bağımsız adaylarla giren BDP’nin kimi adaylarını açıktan desteklemiştik. Başka partiler de bağımsız adayları desteklemişti.
“Tek Yol Sokak Tek Yol Devrim” şiarı, demokratik mücadele kanal ve araçlarının, hatta parlamenter yolların reddini değil, tali olduğunu söyler ve kapitalist sömürü sistemini değiştirmeyeceğini, faşizmi yenilgiye uğratamayacağını, bunun asli çaresinin-yolunun devrim olduğunu vurgular. “Sokak” vurgusu ise temsili siyasetin özellikle neoliberal dönemde sınırlarını ve hak mücadelelerinin, Dikmen Vadisi’nde, HES’lere karşı, termik santrallere karşı direnişlerde olduğu gibi mutlaka halkın doğrudan eylemine dayanması gerektiğini vurgular.
Bugün de aynı şiar geçerlidir ve faşizmi ve onun koruduğu neoliberal yağma sistemini ortadan kaldırmanın stratejik yolu devrimdir. Ancak bu seçimlerde bir taktik başarıyı elde etme olanağını es geçmek, stratejiyi güçlendirmez, zayıflatır.
Gelelim testi kırılmadan önceki uyarılarımıza.
Her konuda fikir beyan etmekten kaçınmayan birçok siyasetin, kişinin seçim taktiklerine dair bir fikir beyan etmemesi anlaşılması kolay bir tutum değildir.
Kendisini en azından sosyalist kulvarda tanımlayan siyaset ve kişilerin, CHP ile HDP’ye eşit mesafede durması kolay kabul edilebilir bir durum değildir.
Kürt Özgürlük Hareketi ile Barzani Hareketi’ni aynı siyasal kulvarda değerlendiren yaklaşımların beslendiği ideolojik kaynağı anlamak mümkün değildir.
Kürt Hareketi’nin sosyal zemininin izlerini taşıyan kimi ‘sorunlu’ siyasal yaklaşımlarını esas alıp ilerici, demokratik, antifaşist potansiyelini görmemek ve etkilemeye çalışmamak kolay anlaşılır bir tutum değildir.
İkircikli, muğlak duruşların, sesi yüksek çıkan ulusalcı hezeyanların seslerini daha da yükseltmesini cesaretlendirdiğini görmemek mümkün değildir.
Seçimden sonra “Kürtler ne yapar?” diye evhamlanıp (ki bunun varacağı mantıki sonuç “Kürt Hareketi barajı aşıp, AKP’yi hükümet kuramaz, Anayasa değiştiremez hale getirip sonra kendisi ortak olmaya kalkar, AKP ne yapacaksa tek başına yapsın”dır), “biz ne yapacağız” diye tek somut laf etmemek anlaşılır bir durum değildir.
Görünen köy kılavuz istemez ama bilgiçliğimizi bağışlayın: tüm yollar faşist baskıların dozunun arttırılmasına çıkıyor, ortak direnişin unsurlarını aramak-hazırlamak varken yeni ‘kast’lar oluşturmak ve bu kastların varlığını her şeyin üstünde tutmaya çalışmanın enerjimize yazık edeceğini unutmayalım.
HDP barajı aşıp meclise girince demokrasi gelmeyecek. Neoliberalizme, emperyalizme, savaşa, gericiliğe-mezhepçiliğe, faşizme, kadın düşmanlığına… karşı mücadele devam edecek.
HDP barajı aşsa da aşamasa da, oy vermeye ikna ettiğimiz, edemediğimiz kitlelere karşı devrimci sorumluluğumuz, faşizme karşı mücadele olanaklarını büyütmek ve çoğaltmak olacaktır. Öncesiyle, sonrasıyla Haziran İsyanı, taşeron-kölece çalışmaya karşı işçilerin isyanına başka bir müttefik kazandıran metal işçilerinin direnişleri güzel günlerin/haziranların/temmuzların/ekimlerin habercisidir. Sorumluluk devrimcilerindir.
8 Haziran günü kitlelerin ya yüksek ya da düşük morallerine sesleneceğimiz esas sloganımızı hep beraber haykırmaya hazır olmalıyız: Tek Yol Sokak Tek Yol Devrim!
Samut Karabulut
Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.