Suriye halkları Türkiye’deki genel seçimleri Türkiyelilerden daha fazla merak edip izliyorlar. Hemen her Suriyelinin sorduğu kritik soru şudur: “AKP bu seçimlerden gerilemiş olarak çıkar mı?” Hatırlayınız; bir zamanlar bir Libya vardı; sokaklarında çocukların oynadığı… Şimdi o sokaklar bir kan deryası… Anaların çocuklarına sarılıp geleceğe dair umut dolu masallar anlattıkları o Libya evleri yok artık. Bombalarla […]
Suriye halkları Türkiye’deki genel seçimleri Türkiyelilerden daha fazla merak edip izliyorlar. Hemen her Suriyelinin sorduğu kritik soru şudur: “AKP bu seçimlerden gerilemiş olarak çıkar mı?”
Hatırlayınız; bir zamanlar bir Libya vardı; sokaklarında çocukların oynadığı… Şimdi o sokaklar bir kan deryası… Anaların çocuklarına sarılıp geleceğe dair umut dolu masallar anlattıkları o Libya evleri yok artık. Bombalarla “özgürlük” götürülen Libyalıların ölü bedenleri çölü kaplarken, halen Akdeniz kıyılarına cesetler vuruyor “özgür Libya”da… İşte bu “özgürlüğü” götüren emperyalist saldırganların bir ortağının da AKP olduğunu unutmayalım. Önce “NATO’nun Libya’da ne işi var” diyen Erdoğan’ı hatırlayalım, çok geçmeden ve savaş tezkeresi daha mecliste görüşülürken ölüm gemilerinin Libya kıyılarına gönderildiğini de…
2011 yılından beri AKP’nin dış politikası bölge halklarına kan ve gözyaşından başka bir şey getirmedi. Libya halkının üzerine NATO bombalarını yağdıran emperyalist işgalcilerin müttefiki AKP, bugün yaşamları parçalanmış, sokakları kan gölüne dönüştürülmüş Libya halkının çektiği ve halen çekmeye devam ettiği bütün acılardan sorumludur.
Ve Suriye… ABD ve bölgedeki işbirlikçi müttefiklerinin Suriye’de sürdürdükleri kirli savaş beşinci yılına girdi. Dünyanın dört bir yanından cihatçı katillerin toplandığı Suriye’de katliamlar, soykırımlar aralıksız devam ediyor. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere yaşamı ellerinden çalınan insanların sayısı 220 bini aşmış durumdadır. Suriye nüfusunun en az üçte biri yaşam alanlarını bırakıp göç etmek zorunda kalmıştır. Üç milyonu aşkın savaş mağduru Suriyeli başka ülkelerde mülteci durumuna düşmüştür.
Bütün bunların en büyük sorumlusunun AKP olduğu artık dünya kamuoyu tarafından biliniyor. Çünkü BOP’un eşbaşkanı olmakla övünen Erdoğan, emperyalistlerin Ortadoğu üzerindeki emellerine “en iyi” hizmet eden ve projenin taşeronu olma hevesiyle hareket etmiştir.
Netice itibariyle en fazla cihatçı ve silah sevkiyatı Türkiye’den yapılmıştır. Başta kimyasal kıyımlar, toplu katliamlar olmak üzere Suriye halklarına yönelik kanlı savaşın kumanda merkezi Türkiye’dir ve AKP’nin hukuk tanımaz uygulamaları sayesinde ülkemiz, adı “Sarin”e çıkan bir ülke olarak tarihe geçmiştir.
AKP’nin sağlık politikası sonucunda sağlık hizmetlerinin ne hale geldiği aşikardır. Vergisini ödeyen yurttaşlarımız hastanelerde nitelikli sağlık hizmeti alamazken, ambulansların cihatçı katilleri taşıdığının, hastanelerin katliam yaparken yaralanan yerli ve yabancı uyruklu cihatçılarla dolup taştığının farkında olalım. Suriye’nin yağmalanan tarihi eserleri, parça parça sökülen fabrikaları ve varillerce petrolünün Türkiye’de satıldığını hatırlayalım.
Suriye halkları Türkiye’deki genel seçimleri Türkiyelilerden daha fazla merak edip izliyorlar. Hemen her Suriyelinin sorduğu kritik soru şudur: “AKP bu seçimlerden gerilemiş olarak çıkar mı?” ve “Çıkması durumunda gelecekte Türkiye ile Suriye’nin ilişkilerinde barış yeniden tesis edilebilir mi?”
Çünkü Suriye’de bir arada yaşayan her etnik kimlik, her inanç grubu bu savaşın zalimliğinin muhatabı olmuştur. Bütün Suriye halkları, ülkelerine dönük bu kirli savaşta Türkiye’nin sorumluluğunun bilincindedirler. Hatta savaş sürgünü Filistinli mülteciler için de, “ikinci vatan” olarak benimsedikleri Suriye’de yaşamlarını cehenneme çeviren cihatçı saldırılar ve ihanetler zincirinde Türkiye’nin önemli bir halka olduğu biliniyor.
Her Suriyeli bilincindedir ki, iki ülke halklarını düşmanlaştırmak amacıyla sürekli savaş çığırtkanlığı yapanların başında AKP Hükümeti geliyor. Sınırlarını cihatçı geçişlerine açan, öldürücü her türlü silahı ve katliamcıları Suriye’ye gönderen bizzat AKP’nin kendisidir. Eğer AKP’nin savaş ve ölüm üzerine kurulu Ortadoğu politikası bu denli pervasızca işlemeseydi, bugüne kadar Suriye’de ölen, 10 bini çocuk, 7 binden fazlası kadın olmak üzere 220 bin insan hayatta olacaktı belki…
AKP bir projenin ürünüdür; “ABD yüzyılı” olarak planlanan Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesinin bir ürünü olarak inşa edildiği artık herkesçe biliniyor. ABD’nin, Ortadoğu’daki çıkarları doğrultusunda Beyaz Saray’da Abdullah Gül ve R. Tayyip Erdoğan’la anlaşma yapıldığını ve bu anlaşmadan sonra AKP’nin inşa edilme sürecinin başladığını bilmeyen kalmamıştır.
Bu yüzden emperyalizme güdümlü politikalarla ülkemizi kirli savaşın üssü haline getiren AKP’nin geriletilmesi son derece önemlidir.
Tekbirlerle toplu infazlar gerçekleştiren, çocukların dahi boğazını kesen, insanların kalbini söken cihatçı katillerin suç ortaklığını yapan AKP’dir. Eğer AKP müttefiklik yaptığı efendileri tarafından BOP içinde kendisine vaat edilen Yeni Osmanlıcılık hayallerine kapılmasaydı, dünyanın dört bir yanından Suriye’ye üşüşen cihatçı katil sürüsünün geçiş güzergahı belki Türkiye olmazdı. Bugüne kadar on binlerce insanı katleden ve binlerce yeri tahrip eden IŞİD, Nusra, Ahrarül Şam, Muhacirin ve benzeri el Kaidecilerin Suriye’de cirit atmasının ve silahlara kolay erişiminin en büyük sebebi AKP Hükümetidir. MİT TIR’larında deşifre edilen binlerce havan, top mermisi, ağır makineli tüfekler, mermiler sadece bir sevkiyatla ilgili kanıttır. Oysaki dört yılı aşkın bir süredir aralıksız TIR ile sevkiyat yapıldığı bir gerçektir. Bu yüzden, yanı başımızdaki bir ülkeye artık ölüm ihraç eden bir ülke olmamak için AKP geriletilmelidir.
Ortadoğu’da özellikle Irak ve Suriye halklarının bir arada yaşama kültürünü tahrip eden selefi karakterli faşizme en fazla geçit veren AKP’nin gerici-mezhepçi politikasıdır. Her fırsatta mezhepçi söyleme sarılan Erdoğan ve AKP kurmaylarının, inançlar arasında kin ve nefret tohumları ekmek için adeta çırpındıklarını hatırlayalım. Savaşın gerekçesi olarak gösterdikleri Esad’ın mezhebini sürekli öne çıkarak inanç gruplarını bir birine karşı düşmanlaştırma emellerine hiçbir zaman gizlemediler. Mezhep çatışmasının sistematik olarak kışkırtıldığı sürecin bir halkası Reyhanlı katliamı, diğer halkaları ise Suriye’de Alevi soykırımlarıdır. Öyle ki, soykırımları lokum dağıtıp kutlayacak kadar ileri giden bir zihniyete gelinmesi, AKP’nin bu mezhepçi politikasının dört yılda vardığı noktayı göstermektedir. Bu yüzden din ve mezhep üzerinden insanların kıyımlara uğramaması, sevgi ve hoşgörünün yeniden tesis edilebilmesi için AKP’nin geriletilmesi şarttır.
Eğer AKP’nin emperyalist işgal politikalarından nemalanma hevesi ve hırsı olmasaydı belki bugün Suriye ile Türkiye arasındaki sınır hattı halkların buluşturma yeri olarak kalacak, halklar kucaklaşarak bayramlaşmaya devam edeceklerdi. İki ülke halklarının yaşamlarını söndüren, geleceklerini karartan, bayramlarını çalan AKP’nin savaşçı politikalarına dur demek için sandığa gidilmeli ve AKP geriletilmelidir.
İşin gerçeği şu ki, AKP’nin Suriye politikası iflas etmiştir. Esasında Libya’dan Mısır’a, Irak’tan Suriye’ye kadar AKP’nin topyekûn dış politikası çökmüştür, çünkü BOP başarısızlıklarla cebelleşmektedir. Dera’dan Şam’a, Musul’dan Rakka’ya kadar kanla sulanan topraklarda BOP’u ve emperyalistleri tökezleten şey, gerici ve emperyalist işgale karşı halkların direnişidir. Bu direnişleri kırmak ABD ve proje ortaklarından biri olan AKP için elzem haline gelmiştir ki, sözde IŞİD’e karşı koalisyon ile sözde ılımlı muhalifleri savaştıracak Eğit-Donat projesi bunun için devreye sokulmuştur. IŞİD’i var edenin ABD olduğu gerçeğini bütün Ortadoğu halkları biliyor. ABD’nin başını çektiği sözde IŞİD karşıtı koalisyonun aslında IŞİD bahanesiyle yeniden fiili müdahale ve işgal hamlesi olduğu gerçeği de biliniyor. Zira koalisyon güçlerinin IŞİD’i ortadan kaldırmak gibi bir niyeti olmadığı şuradan anlaşılmıştır ki, sözde IŞİD’e karşı koalisyon güçlerinin bombardımanında IŞİD zerrece geriletilmedi ama 103 sivil insan öldü. Hal böyleyken Türkiye ve Ürdün’ün ev sahipliği yaptığı Eğit Donat projesinin uzun vadeli ölüm ve yıkımlara neden olacak bir savaş örgütü yaratacağının bilinmesi gerekir. Eğit-Donat ile tıpkı Somali’deki 17 bin askerden oluşan ABD’nin AMİSOM’u gibi, tıpkı Afrika ülkelerinde ABD adına vurucu güç olarak kullanılan AFRİCOM gibi bölgede işgallerin ve katliamların ordusu tesis edilmek isteniyor. Boğaz kesen katillerden oluşan böylesi bir ordunun bölgede bütün halklar için ABD adına “vurucu güç” olarak kurgulanmasının yanı sıra, müttefik bölge ülkelerde bütün toplumsal muhalefet için bir tehdit unsuru olarak kullanılacağı da açıktır. Bu yüzden Eğit-Donat projesine karşı mücadeleyi, önümüzdeki süreç için bir varlık-yokluk meselesi olarak görmek gerekir. Eğit-Donat’a ev sahipliği yapan ve baş yürütücüsü olan AKP’nin eline böylesi bir katil sürüsünün verilmemesi gerektiği açıktır. Çünkü AKP’nin Suriye savaşındaki bütün yaptıkları yapacaklarının teminatı gibidir.
Sonuç olarak bütün bölgemiz için kıyım makinesi anlamına gelen Eğit Donat’ın AKP eliyle ülkemizde hayata geçirilmesine DUR demek için AKP sandıkta geriletilmelidir. Bu eğitilip donatılacak olanların, acımasızca “çocukları katledenler” olduğunu unutmayalım.
Aralık 2013’te Nusra Cephesi’nin Şam’ın Adra işçi konutlarındaki katliamlarında 5 yaşındaki Suriyeli çocuğun boğazı kesilmeden önce söylediği “Sizi Allah’a söyleyeceğim, bu yaptıklarınızın hepsini anlatacağım” sözleri aklımızdan asla çıkmamalıdır. Nusra Cephesi’ni silahlarla besleyen, hastanelerimizde tedavi ettirenin AKP olduğu gerçeği de… Lazkiye’den Adra’ya, Maan’dan Akrab, Dera, Şam, Halep’e, Rojava’dan Şengal’a kadar yaşamları söndürülen çocukların, “Sizi Allah’a söyleyeceğim” diyen Adralı çocuk gibi insanlığa söylemek istedikleri vardır. Tıpkı Humus-İkrime’de okuldan çıkarken katledilen 6-12 yaşlarındaki 45 çocuğun o masum bakışlarında da insanlığa vermek istedikleri mesaj gibi… İnsani, ahlaki ve vicdani sorumlulukla bütün bunlar hatırda tutmalı, bu katliamların sorumlularına gereken yanıt sandıkta verilmelidir. Bu yanıt, AKP’yi geriletecek formülde, yani rasyonel olarak HDP’nin barajı aşmasında yatıyor.
Başta söylediğimi “son söz” olarak yineliyorum: Ortadoğu’nun barışı için AKP’nin geriletilmesi şart ve bu yüzden OYUM HDP’ye diyorum. Yaşamı söndürülen çocuklar için, Ortadoğu halklarının barışı için, cihatçı katillerin sınırlarımızda ve kentlerimizde cirit atmamaları için bütün vicdanlara sesleniyor, AKP’yi geriletmenin tek formülü için HDP’ye oy vermeye çağırıyorum.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.