AKP 2002’de ilerici bir gücü temsil eder gibi görünürken, şimdilerde geleceğin potansiyel diktatöryal partisi olarak görülüyor
AKP 2002’de ilerici bir gücü temsil eder gibi görünürken, şimdilerde geleceğin potansiyel diktatöryal partisi olarak görülüyor
7 Haziran günü Türkiye’de genel seçimler yapıldı. Beklenin aksine Adalet ve Kalkınma Partisi salt çoğunluğu kaybetti ve bu hem parti hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan için ciddi bir yenilgi olarak görülüyor. Financial Times muhabiri sonuçları “deprem” olarak nitelendirdi ve Erdoğan hakkında bir eleştiriye yer verdi: “Artık Erdoğan için güvenli bir yol yok; her ne tercih ederse etsin bu bir kumar olacak.” Haberin başlığı ise şöyle: “Erdoğan’ın seçim sonrası kararı: Bir adım geri veya ileri”.
Hem Türkiye içinde hem de dışında seçimleri gözlemleyen neredeyse herkes aynı laf kalabalığını yapıyor. Nedenini anlamak için Türkiye’nin bir bağımsız devlet olarak 1923’te başlayan tarihine bakmamız yeterli. Kurtuluş Savaşı (1919-1923) Lozan Barış Anlaşması ile sona erdi ve bu noktada geçici meclis seçim çağrısı yaptı. Ardından ikinci meclis cumhuriyeti ilan etti, Lozan’ı kabul etti ve halifeliği kaldırdı. Çoğunluğu elinde tutan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bir süre sonra tek parti konumuna geldi ve CHP’nin başında, ölümüne yani 1938’e kadar kurucusu Mustafa Kemal Atatürk vardı.
Atatürk’ün politikaları birçok bakımdan Fransa’dakiler dikkate alınarak modellendi. Ülkesini “modernleştirme” yolları arayan antiklerikal[1] bir Jakobendi. Onun bu Jakobenliğinin merkezinde “laiklik” denen, din ve devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen Fransız görüşü vardı.[2]
Atatürk’te ifadesini bulan Jakobenizm, devlet ve birey arasına katı mesafeler koyar ve dini, etnik ve bölgesel aracılara karşıdır. Atatürk’ün engel olmaya çalıştığı dört büyük aracı vardır. Birincisi İslam’dır, bunun için halifeliği kaldırmış ve dini kıyafetleri yasaklamıştır. İkincisi Kürtlerdir ve Kürtçenin kullanımını ve hatta Kürtlerin varlığını reddedip onları “dağ Türkleri” olarak adlandırmıştır. Üçüncü olarak Ermenilere katliamlar yapılmış ve Ermeniler sınırdışı edilmiştir. Sonuncusu Rum Ortodoks nüfusu ve kilisesidir; ve Yunanistan’daki Türkler ve Türkiye’deki Rumlar arasında mübadele yaşanmıştır.
Dahası, Atatürk ve CHP için modern bir devlet yaratma süreci Türkiye’nin sınırlarına titiz bir sınırlama gerektiriyordu. Bu da bütün Türki halkların birliğini savunan pan-Türkizmin ve hatta daha ziyade dilsel olarak ortak köklere sahip olan Finliler, Macarlar, Moğollar, Koreliler ve Japonların birleşmesine dayanan Turancılığın reddi demekti.
Fakat durum tam tersi. Atatürk, modern Türkiye’nin temel sınırlarını oluşturan Anadolu’da kullanıldığı gibi Türkçeyi Arapça, Farsça, Yunanca ve Latinceden “arındırma”ya çalışmış ve Arap harflerini kaldırarak yerine Latin alfabesini getirmiştir.
Sonraki anayasalarda da cumhuriyetin niteliklerinde “laiklik” maddesi yer almıştır. Atatürk, 1930’da “aynı ulusal sınırlar içinde buluna grupların kendilerini Kürt, Çerkez, Laz veya Boşnak olarak tanımlamalarının hatalı olduğunu” yazmış ve bu isimler yerine onları “devletin fertleri” şeklinde tanımlamıştır.
Türkiye için hala önemini koruyan bir diğer konu da Türkiye’nin jeopolitik tutumudur. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye Sovyet Rusya’yla temaslarda bulundu. “Devrimci” ortak faydada buluştular ve nihayetinde Batı dünyası tarafından kabul görmediler. Fakat, Fransız modeli modern bir devlet yaratma arzusundaki Atatürk için bu ittifak geri planda kalmıştı. Hitlerin iktidara gelmesiyle Almanya Türkiye’yle yakın ilişkiler kurmaya çalıştı ve İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte Türkiye muhtemel ittifaklar arasında gitti geldi ve sonunda tarafsızlıkta karar kıldı. Türkiye’nin bu tarafsızlığı müttefik devletler tarafından fazlaca Alman yanlısı bulundu.
Atatürk’ten sonra gelen İsmet İnönü, Türkiye’nin Avrupa ve Kuzey Amerika’yla olan ilişkisini düzeltmek için 1944’te tek partili sistemi bitirdi ve seçimler yapıldı. CHP ilk seçimleri zorlanmadan kazandı ama bir sonrakinde çoğunluğu elde edemedi ve azınlık partisi oldu. Ardından parti sosyal-demokrat olduğunu ilan ederek Sosyalist Enternasyonel’in üyesi oldu. Parti aşırı milliyetçi çizgisinde devam etse de seçimlerde destekçileri kentli orta sınıf meslek sahipleri ve yönetimi elinde tutan elitler oldu. CHP seçmenleri aynı zamanda NATO’ya katılmak gibi Batı yanlısı politikaların ve temel hakların iyileştirilmesinin destekçisi olmuşlardır.
CHP dört tarafının muhaliflerle sarılı olduğunu gördü. Artık, Batı yanlısı politikalara daha az önem veren muhafazakâr partinin takipçileri vardı. Bunların güçlü köklerinin kaynağı kırsal alanlardı ve İslam’a karşı oldukça hoşgörülü tutumları vardı. Öte yandan devleti güçlü tutmak isteyen ve laikliğin korunması için her an tetikte olan ordu ve yargı da vardı. Bu da birçok kez ordunun yönetimi devralmasıyla sonuçlandı. Ayrıca siyasi olarak örgütlenerek nihayetinde Kürdistan İşçi Partisi (PKK) altında silahlı ayaklanma başlatacak olan Kürtler vardı. Abdullah Öcalan’ın liderliğindeki bu grup ilk başta kendilerini Marksist-Leninist ilan etse de sonradan bunu gözden geçirerek sosyalist yönelimlerini Türkiye sınırları dahilindeki özerk bir bölgeye çevirdiler. Öcalan CIA’in yardımıyla yakalandı ve idam cezasına çarptırıldı fakat cezası sonradan İmralı’da ömür boyu hapse çevrildi.
Bu dönemde ortaya çıkan İslam temelli partiler kapatıldı ve liderleri ya mahkum oldu ya da bunlara siyaset yasağı getirildi. Erdoğan’ın “ılımlı İslamcı” partisi AKP, 2002’de iktidara geldiğinde bunun gerçekten ilerlemeci bir devrim olduğu düşünülüyordu. Parti, hala pek çok sol görüşlü “seküler” entelektüelin güçlü muhalefetine maruz kalıyordu. Hatta ordunun hükümete el koyması olasılığıyla dahi karşı karşıya kaldı. Erdoğan bütün bu tehlikelerden kurtuldu ve giderek güçlendi. Bu noktada Erdoğan yeni anayasayı yapabilecek ve güçlü bir başkanlık sistemini onaylayabilecek bir parlamento oluşturmayı amaçladı. AKP 2002’de ilerici bir gücü temsil eder gibi görünürken, şimdilerde geleceğin potansiyel diktatöryal partisi olarak görülüyor.
Bir taraftan da Erdoğan, başbakanlığının son döneminde çok önemli ve şaşırtıcı bir hamle yaptı. Meseleyi çözüme kavuşturacak şekilde bir ademi merkeziyet formülünün olup olmadığını görmek üzere Öcalan’la müzakereler başlattı. Bu hamlesiyle Kürtlerin güvenini kazandı ama bir yandan da yeni bir dış politika yürüterek Türkiye’yi tekrar Ortadoğu sahnesine çıkarmaya çalıştı. Suriye lideri Beşar Esad’a şiddetle karşı çıkması öncelikle İslam Devleti’yle savaşan PKK müttefiki Suriye Kürtlerine karşı olumsuz tavırlar sergilemesine neden oldu.
Dolayısıyla, son seçimlerde Kürtlerin son yasal partisi HDP yepyeni bir politikayla çıktı ve ilerici, içerisinde her rengi barındıran bir koalisyon yarattı. Aday listesinde başlıca etnik gruplardan kişilere, ilk açık eşcinsel adaya ve en önemlisi çok sayıda kadına yer verdi. HDP ülke genelinde %13 oyla %10 seçim barajını aşarak meclise girebilen ilk Kürt partisi oldu.
Erdoğan’ın artık kendi anayasasını meclisten geçirme şansı kalmadı. Şu anki gündeminde zor görünse de azınlık partisi olarak hükümet kurması veya meclisteki bu üç partiden birinin desteğini alarak çoğunluğu oluşturması var: Sol HDP, seküler CHP ve aşırı sağ MHP. Bu, hem kendisi hem partisi hem de Türkiye için zor bir seçim olacak çünkü sonuç sadece Türkiye’nin geleceğini değil aynı zamanda Ortadoğu’nun jeopolitiğini de önemli ölçüde etkileyecek.
15 Haziran 2015
[1] Antiklerikal: ulema/ruhban sınıfı karşıtı; ç.n.
[2] Yazar İngilizce metinde, terimi önce Fransızca laicité sözcüğüyle, daha sonra da Türkçe laiklik sözcüğüyle kullanmıştır.
[Binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Cemre Zekiroğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.