Bazen her şey gelir bir sınıra dayanır. İşte, şimdi biz o sınır çizgisinde, “tarihsel” sözünü hak eden kritik bir kavşaktayız. Gezi isyanı sonrasındaki uzatmalı seçim takviminin son durağı olan 7 Haziran seçimlerinin ne denli özel bir dönemeç olduğu herkesçe kabul ediliyor. Özellikle HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararı almasıyla, seçimler çok daha özel bir anlam […]
Bazen her şey gelir bir sınıra dayanır. İşte, şimdi biz o sınır çizgisinde, “tarihsel” sözünü hak eden kritik bir kavşaktayız.
Gezi isyanı sonrasındaki uzatmalı seçim takviminin son durağı olan 7 Haziran seçimlerinin ne denli özel bir dönemeç olduğu herkesçe kabul ediliyor.
Özellikle HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararı almasıyla, seçimler çok daha özel bir anlam kazandı. Öyle gözüküyor ki, 7 Haziran seçimleri AKP ve HDP arasında geçecek.
Tarihsel bir kavşağın önündeyiz!
AKP, inşa etmeye çalıştığı yeni rejimi anayasal statüye kavuşturabilmek ve Başkanlık sistemini hayata geçirilebilmek için gerekli vekil sayısına ulaşabilecek mi? Ya da, en azından halkı referanduma götürecek oyu alabilecek mi? Ve bu yönelimleri engelleyici bir belirleyen olarak, HDP, %10 barajını aşabilecek mi?
AKP cenahında irtifa kaybı
AKP’de söz bol, lakin gel gör ki, kendi açısından seçim tablosu o eski günlerdeki tozpembeliğini çoktan yitirdi. Gün geçtikçe artan bir itibar ve meşruiyet kaybı içinde, o ağzına çokça doladığı “istikrar” sloganı bile içinde debelendiği erozyonda eriyip gitti.
Meydanlarda bangır bangır dilendiği 400 vekil hayali şöyle dursun, 330’u görmesi bile çok zor ve hatta 276’yı bulamazsa koalisyon kurmak zorunda kalacak. Daha da kötüsü, kendi evinin içi yangın yeri, elinden tutan ittifaklarını da tek tek kaybetti…
Her ne kadar kendi tabanını toparlamaya çalışsa da, Erdoğan hem içerden hem dışarıdan gelen basınçla kıvranıyor.
O, artık iktidar alanının dışına doğru itiliyor. Hayat, O’nun için yeni sancılara gebe…
Erdoğan için 7 Haziran’da hiçbir şey garanti değil… Siyasi hayatının sonuna gelebilir, dahası egemen güçlerin itelemesiyle uluslararası mahkemede yargılanabilir ve özgürlüğünü bile kaybedilir… Böylesi sahnelere tanıklık edebiliriz, öyle çok uzak bir ihtimal falan da değil.
“Paranoya iklimi”
Erdoğan için 7 Haziran, kendisinin de gayet bilincinde olduğu üzere, varoluşsal bir eşiği tarifliyor. Özellikle son bir aydır yaratılmak istenen “paranoya iklimi”, Erdoğan/AKP’sinin üzerinde oturduğu ateş topunun yakıcılığından olsa gerek.
31 Mart’ta Çağlayan’da olanlar, Fenerbahçe’ye silahlı saldırı, Ağrı Diyadin çatışması, daha dün 1 Mayıs’ta uygulanan vahşet; 7 Haziran’a kadar seçim takviminin normalin dışında bir zincirleme “şok uygulamaları” seyrinde geçeceğini açık ediyor.
Sürekli istikrarsızlaştırma ve kaos yaratma müdahaleleriyle, toplumsal kesimleri ve gündelik yaşamı şoka uğratacak, panik hali yaratılarak güvence ihtiyacını artıracak ve herkes yine Erdoğan’ın “istikrar” paradigmasına geri dönecek, hesap bu.
Lakin görünen o ki, evdeki hesap çarşıya uymayacak!
Sandığı sokağa bükelim!
7 Haziran seçimleri, ne herhangi bir seçim ne de basit bir “sandık” denklemi…
7 Haziran sonrasında her halükarda yeni bir siyasal dönem açılacak. Birileri için yeni kapılar aralanırken, birileri için çanlar çalacak? Tabir-i caizse kartlar yeniden karılacak, güç dengeleri sadece Türkiye’yi değil bölgeyi de doğrudan etkileyeceği bir biçimde yeniden güncellenecek…
Bu minvalde, seçimin kilit partisinin HDP olması, HDP dışındaki farklı dinamiklerin ve toplumsal kesimlerin de “HDP’ye oy verin” çağrısı ve kendi sözlerini söyleyerek HDP etrafında kampanyalar yürütmesi tesadüf değil.
HDP’nin garabet %10 barajını aşacak olması, Türkiye’nin mevcut ahvalinden radikal bir kopuş ve siyasal güç dengelerinde sarsıcı bir kırılma olacağı anlamına geliyor.
Gezi’de tohumları atılan yeni bir toplumun doğuşu HDP’nin barajı aşması ile, yeni bir ivme alacak, daha bir yeşerecek, bir çentik daha boy verecektir.
Giderek otoriterleşen bir rejimin inşası içinde ve Başkanlık sistemi tehlikesiyle burun burunayken, bu olasılığı mecliste engelleyebilecek güç HDP ise, elbette evvela HDP’ye oy isteyeceğiz. Ancak asıl soru şu, çubuğu nereye bükeceğiz?
Salt “AKP karşıtlığı ve AKP’nin geriletilmesi” hedefiyle yetinerek mi oy isteyeceğiz? Yoksa, sandığı sokağa mı bükeceğiz?
Unutmayalım, böylesine fırtınalı/kaotik süreçler, aynı zamanda devrimci durumları açığa çıkarabilecek muazzam potansiyeller de taşır.
Hatırlıyoruz değil mi, “artık hiçbir şey asla eskisi gibi olmayacak” dediğimiz o Haziran günlerinde, Türkiye bir zaman eşiğinden atlayıverdi.
İktidarın başına musallat olacak “Biz” diye bir kavramı açığa çıkardı Gezi’ye değen/dokunan herkes…
Ve şimdi elimizde umut etmekten çok daha fazlası var, ortak bir isyan tarihimiz, “neşeli ve cüretli” kolektif bir hafızamız var.
Biz, o biz olduğumuz isyan günlerinde, yarına dair önemli bir not düştük.
“Yeni başlıyoruz” dedik ve “mücadeleye devam” etmek üzere sokakta birbirimize söz verdik, gelecek için randevulaştık. Kimse unutmadı değil mi?
İşte şimdi, AKP’nin 13 yıldır kemikleşen neoliberal otoriter karakterini, halkları terbiye politikalarını ve kaos stratejisini alaşağı etmek için tarih karşımıza az rastlanır bir fırsat atıverdi. Ki, Gezi ayaklanması sonrasında onca şey biriktirmişken…
Artık “biz” ve “onlar” diye keskin bir ayrım var. O barikatlar, boşlukta kaybolup gitmedi, değil mi?
Ve çok açık ki, barajı aşmış bir HDP olgusu, seçimlerin sonrasında sokağın meşruiyetini artıracak ve önünü açacaktır.
Sandık matematiğinden ötesi var!
HDP’nin mevcut programına, içerisindeki eksiklik ve zaaflara veya seçim beyannamesinde altı doldurulmamış bazı maddelere dair eleştirilerimiz baki kalacak bir yerden, pekâlâ HDP etrafında saat gibi işleyen bir seçim ve örgütlenme zemini yaratabiliriz.
HDP’nin seçim faaliyeti ve başarısını, sadece AKP’nin belini bükmek ve tökezletmek için değil, halkın çıkarları doğrultusunda kazanım odaklı ortak ve somut bir hedefe yürümek için öncül fırsat olarak belirleyebiliriz.
7 Haziran sonrasında yeni bir toplumun inşası için, döneme özgü koşullara ve yeni dönemin açığa çıkardığı görevlere yüzümüzü döner, hassas ve özel bir yoğunlaşma ile yukarıdan/parti binalarından değil tam tersine aşağıdan/sokaklardan ve evlerden örülecek bir seçim kampanyası ile önümüzdeki kısıtlı zaman dilimini an be an hesap eder ve gereklerini yerine getirirsek, muazzam bir toplumsal sıçrama yaşarız.
Ancak, önümüzde kolayca kazanılacak bir zafer olduğunu söylemek, “politik eblehlik”ten öteye gitmeyen kuru bir lakırdı olur.
Evet, kamuoyu yoklamalarında rakamlar bizden yana. Lakin matematiksel hülyalara kapılmaktan son derece imtina ederek, az zamanda çok iş yapma, milyonlarca insana değip, dokunma gibi sandığı da aşan bir görev duruyor hemen karşımızda.
Böylesi bir çalışmayı örmek içinse, koşullar şimdiye kadar hiç olmadığı kadar uygun.
Karşımızdaki ceberut suç şebekesinin hareket alanı giderek kendi içerisine doğru büzüşürken, biz son derece meşru olduğumuz bir toplumsal zemine yerleşiyoruz.
Bu minvalde, İstanbul’u kazanmak gibi mühim bir sorumluluğumuz var.
İstanbul’u kazanmak salt barajı aşmak anlamına gelmeyecek.
HDP’nin açtığı kanallar üzerinden toplumsal taleplerimizin can bulduğu, dolayısıyla sokağın kapasitesinin güçlendiği ve 7 Haziran sonrasında HDP’yi de aşan toplumsal bir basıncın somutlaştığı yeni bir inşa süreci başlayacak ve HDP de “Türkiyelileşme” hedefine ileri bir adım atmış olacak…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.