30 Haziran 1976’da Türk Metal’in dağıttığı bildiriyi almaması üzerine kurşunlanarak öldürülen Bursa TOFAŞ işçisi, Maden-İş üyesi Muammer Çetinbaş’ın anısına Renault işçileri işverenle dokuz madde üzerinde anlaşmaya vararak işbaşı yaptılar. Müzakereleri doğrudan işçiler tarafından seçilen ve hepsi de fabrika işçisi olan temsilciler yürüttü. Tabii işçilerin, direnişin/grevin daha ilk gününden başlayarak gece gündüz işçinin yanında olan işçi […]
30 Haziran 1976’da Türk Metal’in dağıttığı bildiriyi almaması üzerine kurşunlanarak öldürülen Bursa TOFAŞ işçisi, Maden-İş üyesi Muammer Çetinbaş’ın anısına
Renault işçileri işverenle dokuz madde üzerinde anlaşmaya vararak işbaşı yaptılar. Müzakereleri doğrudan işçiler tarafından seçilen ve hepsi de fabrika işçisi olan temsilciler yürüttü. Tabii işçilerin, direnişin/grevin daha ilk gününden başlayarak gece gündüz işçinin yanında olan işçi dostlarıyla dayanışma içinde oldukları da biliniyor.
İşçi temsilcileri ile işveren arasında imzalanan protokol, iş güvencesini ve sendika özgürlüğünü garanti ediyor. Ücret artışı yönünden atılan adımlar teknik olarak tartışılabilir olsa da önemli ve uygulama açısından işçinin birliği en büyük güvence. Ama bence protokolün en önemli maddesi işçinin temsiline ilişkin düzenleme. Protokolün 7. maddesi Bursa metal grevlerinin asıl özünü ortaya koyuyor: “İşyerinde çalışan ancak mevcut toplu iş sözleşmesinde dayanışma aidatı ödemek suretiyle yararlanan sendikasız işçilerin serbestçe sözcü seçmeleri halinde, yasal mevzuat çerçevesinde seçilen sözcüler, işçi-işveren arasındaki iletişimi sağlamak amacıyla muhatap kabul edilecekler.”
Bu maddenin özellikle altını çizmek gerekiyor. Bunlar Türkiye’de rastlanmayan ve sendika çevrelerinde dikkatle ele alınması, tartışılması gereken satırlardır. Bunlar meselenin esasına işaret eden satırlardır: İşçiler yeni bir birlik ve mücadele perspektifi aramaktadırlar.
Grevler, Türk-İş’e ve Türk Metal’e karşı bir başkaldırıydı aynı zamanda. Sendika özgürlüğünü hiçe sayan, saygısız, vicdansız, bir “sendika”-sermaye ortaklığına karşı bir kalkışmaydı. Bu mafya bozuntusu “sendika” düzeni içinde bıçak kemiğe öyle dayanmıştı ki, işçiler artık “sendika” adını duymak bile istemiyorlardı.
Metal işkolunda özellikle bir dönem önce MESS-Türk Metal çemberini kırarak toplu pazarlık masasında çok önemli -bence tarihsel- bir başarıya imza atan Birleşik Metal-İş de bu “sendika” algısı içinde sürecin dışında tutuldu. Grevler, bir sendika rekabetine de dönüşmedi. Bunda siyasi tercihlerin elbette rolü var ama Bursa’da 1970’lerin ilk yıllarından başlayarak hızla yükselen Maden-İş geleneği düşünüldüğünde bunun tek başına işçinin siyasi tercihiyle açıklanamayacağı da son derece açık. Bursa metal işçisi, özellikle 1975-1980 döneminde “sınıf ve kitle sendikacılığı” olarak adlandırılan DİSK’e hakim bir sendika işleyişi/anlayışı içinde ve Maden-İş çatısı altında MESS’e karşı çok etkili bir “savaşım” vermişti. Bu mücadele süreci boyunca Bursa işçisini birbirine kenetleyen siyasi tercihler değil, sendika ilkeleri olmuştu. Bursa metal grevinin gerisinde böyle bir tarihsel geri plan ya da gelenek vardır ve bu gelenek Bursa’da işçi sınıfının kolektif bilinçaltında varlığını korumaktadır. Ve sermayeye karşı mücadelede sendika/örgüt içi demokrasi, işçinin doğasında vardır.
Sendikalar cephesinde doğrudan işçinin seçtiği temsil gruplarına dayanan “işyeri içindeki/düzeyindeki” birlik yapısının, “sendikasızlaştırmanın yeni bir biçimi” olabileceği kaygısı da var. Oysa umutların yeşerdiği nokta, bence tam da bu noktadır. Mutlaka sermaye, MESS, bu yükselişi kendi çıkarları yönünde saptırmaya, yönünü değiştirmeye çalışacaktır. Bu bir sınıf meselesidir. Ama Bursa’da direnişleri/grevleri örgütleyip kotaran, götüren gücün “sahici bir güç” ve “sahici bir birlik” olduğu da su götürmez. 170 bin kişilik dev bir “sendika” çatısı altında esamisine rastlanamayan türden bir birlik. Bu birlik, açık ve demokratik ilişkilere/temsile dayanmaktadır ve sermayeyi dize getiren gücün kaynağı da buradadır. Bursa metal işçilerinin grevlerinden sendikaların çıkaracakları dersler vardır. “İşçiye saygı” ve hatta daha da geniş bakarak “insana saygı” diye özetleyebileceğimiz çok yalın dersler: Temsilcisini işçi kendisi seçer, sendika atayamaz gibi, işçinin açık onayı alınmadan toplu sözleşme imzalanamaz gibi…
Ama sendikaların Bursa metal grevlerinden almaları gereken asıl ders, bir tür sendikacılığın -tek tip sendika modelinin- artık tükenmekte olduğudur. Bursa metal grevi göstermiştir ki, sınıf her tür örgüt yapısı içinde zafere yürüyebilir. Yeter ki sınıfa yön veren, hayatın içinden çıkan “sahici” bir birlik olsun.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.