Sendikal anlayışlar, özyönetim deneyimleri ve işçi mücadele pratikleri son dönemde yoğun olarak tartışılıyor. Bu noktada bizler açısından en önemli referans Yeraltı Maden-İş Sendikası’nın pratikleri ve özel olarak Yeniçeltek. Yapılanlar mücadelemize ışık tuttu ve tutacak. Salt deneyimi tarihsel olarak aktarmak bile çok değerli. Diğer yandan bu deneyimden ne anlamamız gerekiyor sorusuna cevap vermek önemli. Çünkü deneyimin […]
Sendikal anlayışlar, özyönetim deneyimleri ve işçi mücadele pratikleri son dönemde yoğun olarak tartışılıyor. Bu noktada bizler açısından en önemli referans Yeraltı Maden-İş Sendikası’nın pratikleri ve özel olarak Yeniçeltek. Yapılanlar mücadelemize ışık tuttu ve tutacak. Salt deneyimi tarihsel olarak aktarmak bile çok değerli. Diğer yandan bu deneyimden ne anlamamız gerekiyor sorusuna cevap vermek önemli. Çünkü deneyimin ortaya çıktığı koşullar, etkileşimleri, izlediği politikalar bir bütün içinde ele alınmalı. Yoksa deneyimin salt belli yönlerini öne çıkarma, onu bir bütün içinde görememe ve sınıf savaşımının güncel görevlerine doğru odaklanamama gibi bir sonuçla karşılaşabiliriz…
Yeraltı Maden-İş Deneyimi’nin yaşama geçtiği zemin…
1980 evvelinde Türkiye kapitalizmi derinleşen bir krizle karşı karşıyaydı. Oligarşi krizi aşmak için bir iç savaş politikası izliyor ve faşist baskılarla halkı sindirmeye çalışıyordu. 1974-75 ile beraber başlayan faşist saldırılar sonucu günde 5-10 insan hayatını kaybediyordu. Özellikle üniversite gençliği yoğun bir saldırı altındaydı. Büyük kentlerde gecekondu bölgeleri, Anadolu kentlerinde özellikle alevi nüfusun belli yoğunluğu olduğu bölgeler keza aynı durumdaydı. Sivil faşistler her bölgeyi ele geçirmeye ve halkı teslim almaya çalışıyordu.
Ancak halk içinde kendiliğinden direniş eğilimleri boyveriyordu. Üniversitelerde, mahallelerde ve köylerde kurulan derneklerle halk bir karşı koyuşu ortaya koyuyor, okula veya işe toplu gidip gelmeye başlıyordu. Bu noktada tabi ki en örgütlü kesim üniversite gençliği idi. “Devrimci Gençlik bir yandan üniversitelerdeki faşist işgalleri kırarken diğer yandan gecekondulara ve köylere gidiyor, oralarda olan direnişlerden öğrenirken direnişe de öğretiyordu.” Bu süreçte -yani 1977 evveli- Devrimci Gençlik bir gençlik örgütünün ötesinde bir halk örgütünün görevlerini de üstlenmeye başlamıştı. Devrimci Yol işte bu koşullarda yaşam buldu…
“Can güvenliği” temelinde gelişen bu direniş eğilimlerinin bir çatı altında toplanması ve ülke çapında bir direniş cephesi oluşturulması bir zorunluluktu. Direniş komiteleri bu noktada Devrimci Yol tarafından önerilen bir program ve pratikti. Direniş komiteleri anlayışını biraz açmak gerekiyor. İfade edilen esasında “faşizme karşı direniş komiteleri kurma çalışması”ydı:
1- Devrimci Yol tarafından “faşizme karşı direniş” sınıf savaşımının güncel biçimiydi. (Çünkü sınıf savaşımı burjuvazi ile işçi sınıfının düzenli ordularının kendi bayrakları altında birbirleriyle savaşa tutuşması değildi. Sınıf savaşımı, tarihte son derece zengin dolayımlar aracılığıyla yürümüştü. İç savaştan ulusal kurtuluş hareketlerine, siyasi reform hareketlerine, eşkıyalık hareketlerine vb. uzanan bir yelpazede farklı biçimlere bürünen ve bazen bunların birkaç tanesi ile örtülü bir mücadeleydi.)
2- Önerilen “komite kurma çalışmaları” halkın oluşturduğu demokratik ve gönüllü birliklerdi. Ülkemiz düzeyinde başta savunma amaçlı yüzlerce direniş komitesi kurma çalışması yapıldı. Mahallelerde, fabrikalarda, köylerde yani her yerde. Faşist saldırılar büyük oranda durduruldu. Halk meşru müdafaa hakkı çerçevesinde yaşadığı her yeri ve her şeyden önce yaşamını korumayı öğreniyordu. Bir yönüyle savunma örgütleri kurma çalışmasıydı bu çaba. Direniş komitelerinin bir diğer yönü ise, geleceğin toplumunun birer küçük örneğini bugünden oluşturma çabasına girilmesiydi. Halkın kendi sorunlarını belirleme, bu sorunlar hakkında söz söyleme, karar alma ve önerme yani siyasal katılım kanallarının gerçekten açılması çabasıydı. Böylece demokrasi ve sosyalizm yolunda gerçek deneyimler elde edilecekti. Halk için birer demokrasi okulu işlevi vardı direniş komitelerinin…
Oligarşinin iç savaş politikasına karşı halkın “kendiliğinden direniş hareketleri”ne önderlik eden Devrimci Yol, önerdiği direniş komiteleri ile ülke çapında bir direniş cephesi kurmayı amaçlıyordu. “Fatsa-Çeltek-Tariş, Zafere Kadar Direniş” sloganı oluşturulmaya çalışılan direniş cephesi pratiğinin meyvelerini simgeliyordu…
Son bir ek yapmak gerekiyor. Doğal olarak Devrimci Yol dünyada sosyalizme egemen Sovyet-Çin kutuplaşmasında bir saf değildi ve onun ülkedeki tezahürlerinin anlayışına da uzaktı…
Üreten Biz(iz) Yöneten (de) Biz Olacağız…
Yeraltı Maden-İş Sendikası’nı; Yeniçeltek, Beypazarı ve Hekimhan işçileri 1975’de kurdu. Tabi ki en büyük emek maden işçilerinin başkanında, Çetin Uygur’da. O dönemin sınıf savaşımı içinde bir benzetme yapmak gerekirse Fatsa için Fikri Sönmez’in anlamı ne ise Yeraltı Maden-İş için de Çetin Uygur’un anlamı aynıydı…
Yeraltı Maden-İş ülkemizde DİSK’te egemen olan TKP çizgisini eleştiren bir anlayışa sahipti.
1- TKP çizgisi siyaseti SBKP’ye paralel olarak partinin yapacağını savunur. Bu da ülkemizde CHP’nin desteklenmesinden kapitalist olmayan yola bir dizi sınıf savaşımından uzak bir anlayışa tekabül eder.
2- TKP çizgisi, siyaset algılayışına paralel olarak sendikalarda ekonomist bir anlayışı benimser.
3- TKP çizgisi, işçileri üreten değil ücretli olarak görür. Bu anlamda işçiyi de araçsallaştırır.
Özetle bu çizgi kapitalist sistemin devamlılığını sağlıyordu. Yeraltı Maden-İş anlayışı bu çizginin tümden reddiydi. Temel ifadesini işçi konseyleri örgütlenmelerinde ve üreten biziz yöneten de biz olacağız sloganında buluyordu.
1- Sınıf savaşımını faşizme karşı direniş komiteleri kurma çalışması temelinde veren bir anlayışa sahipti.
2- İşçileri ücretli olarak görüp salt ekonomik açıdan birleştirmeyi değil, üreten oldukları ve bu anlamda siyasal olarak işçiyi özneleştiren bir anlayışa sahipti.
3- İşçi komite-konseylerini geleceğin toplumunun birer küçük örneğini bugünden oluşturma çabasına girilmesi olarak görüyordu.
Yeraltı Maden-İş Alpagut, Hekimhan ve Aşkale’de önemli örgütlenmeler hayata geçirdi. Alpagut kendiliğinden ve politik bir boyutu olmayan bir deneyimdi. Hekimhan’da Bilfer Demir Madencilik’in üretim araçlarını kaçırma girişimi engellendi ve üretim, işçilerce devam ettirildi. Aşkale ise, dönemin Milliyetçi Cephe iktidarına karşı işletmeye el koyan ve üretimi devam ettiren bir örnek oldu. Aşkale’de üretim yedi ay boyunca devam ettirildi ancak üretimin satışı gerçekleştirilemedi ve stoklandı. Yeniçeltek deneyimi ise her yönüyle bu örnekleri aştı. (Bu örgütlenmeler dönemin sıcaklığını yansıtan halleriyle de Devrimci Yol dergilerinde de yer adlı.) Çetin Uygur en olgun deneyim olan Yeniçeltek’in hayata geçmesinde ise “o dönem Devrimci Yol’un Anadolu’daki gücü”nün önemli olduğunu belirtir…
Yeniçeltek…
Yeniçeltek Linyit İşletmeleri şeker fabrikalarının ihtiyacını karşılamak için kuruldu. Yeniçeltek’te Yeraltı Maden-İş’in örgütlenmesi sonrası baskılar arttı ve saldırılar gerçekleştirildi. Buna rağmen maden işçileri köylülerle bütünleşti ve örgütlülüklerini korudular.
Sendikal mücadele; işyeriyle sınırlı tutulmadı ve bölgesel bir nitelik kazandı. Maden işçileri, gençlik ve köylülerle birlikte komitelerde örgütlendi. Bu girişime karşı bölgede alevi-sünni çatışması yaratılmaya çalışıldı. Çorum Olayları çatışmalara örnek oluşturdu. “ABD vatandaşı” Robert Aleksandr ve ABD Büyükelçiliği 1. Katibi Mr.Mayk bizzat bölgede mezhep çatışmalarını organize ettiler. Yeraltı Maden-İş’e saldırılar da sağ-sol çatışması olarak lanse edildi. Ancak işçilerin bölgeyle bütünleşen mücadelesi sonucunda Çorum Olayları bölgeye yayılamadı.
Çetin Uygur, Yeraltı Maden-İş örgütlenmesini bizzat şöyle açıklar:
“Sendikanın merkezinde İşyeri İşçi Konsey Meclisi bulunmaktadır. Bu meclis işkolu ve genel anlamda işçi hareketinin ekonomik ve siyasal taleplerini savunur. Meclisi oluşturan temsilciler, her işyerindeki işyeri konseyleri temsilcilerinden oluşmaktadır. İşyeri konseylerini ise işyeri işçi komiteleri temsilcileri oluşturmaktadır. Bu anlayışla üretimin her biriminin temsili sağlanmakta ve bu birimlerin temsilcileriyle oluşan işyeri konseyleri de, işyerindeki her türlü olumsuzluğu aşmaktaydı. Böylece maden işçileri kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesinde aktif olarak rol almıştır.
Konsey örgütlenmesinin yanında Türkiye işçi sınıfı hareketinde bugün bile örneği bulunmayan özgün bir örgütlenmeye rastlanmaktadır. Bu örgütlenme İşletme İşyeri Konseyleri’dir. Bu konseyler işverenle yapılan toplu sözleşmelerde kabul ettirilen bir taleptir. İşçi ve işverenlerin eşit haklara -örneğin nicelik bakımından- sahip olduğu bu örgütlenmeler vasıtasıyla, işçi üretimin örgütlenmesinden işyeri içindeki işleyişin belirlenmesine kadar tüm süreçte söz-karar hakkına sahip olmuştur. Böylece işçi geleceğini çizip yönetme becerisi kazanmış ve işyerlerinin kapatılmasını önleyerek üretime devam edebilmiştir. İşçilerin oluşturduğu kendi öz-örgütlülükleri olan işyeri konseyleri ile işletme işyeri konseyleri karıştırılmamalıdır.
…Yeraltı Maden-İş, Marmara Adası’nda bulunan Dolamit (cam hammaddesi) İşletmesinde yaptığı toplu iş sözleşmesinde son noktada iki talebi daha olur: Disiplin kurulu kaldırılsın, işyeri çalışma koşullarındaki olumsuzluklar, işçi ve işverenlerin dahil olduğu işyeri işletme konseylerine verilsin. İkincisi, Dolamit İşletmesine bağlı Trakya’daki Silisyum İşyeri kapatılmıştı. DİSK’in aynı işkolundaki sendikasıyla (Kemal Türkler’in Yeraltı Maden-İş’e alternatif olarak kudurduğu sendika) masaya oturun, olmuştur. Talepleri kabul eden işveren temsilcisi sorar: Taleplerinizle sendikanızı Sol’da bir yere oturtamadık. Siz nerede yer alıyorsunuz? Yani bunun anlamı sendikanın bir siyasal tercih yapsa dahi onu oluşturan işçiler tarafından yönetilmesi gerekliliğidir. İşçiler yanlış karar alsa dahi yürürken bu kararı düzelteceklerdir. Gerçek anlamda bir sınıf örgütü böyle yürümelidir. Yeraltı Maden-İş’i bu anlayışı ayakta tutmuştur…”
Toplu sözleşmelerde geçirilen maddelerle halkın köy, mahalle ve işyeri düzeyinde örgütlenerek, topluca işyerine gelip öncelikle kömür almaları sendikal kontenjanla sağlandı ve karaborsacılık önlendi. İşçi alımlarında da köy komitelerinin verdiği liste esas alındı ve ihtiyacı olanın öncelikli olarak işe alınması sağlandı.
Yeraltı Maden-İş, eğitimi yıkanıp, paklanıp toplantı yapan bir tarzda ve klişe sözcüklerle değil; yaşamın içinde, yaşamdan çıkararak ve herkesle yapılan bir süreç olarak algıladı. Böylece işçiler üretim sürecinde edilgen bir rolden, etken hale geldi ve işe gelip sessizce çalışan işçilerden fiilen yaşamı örgütleyen işçiler haline geldiler. Bütün bunları yaparken de işçilerin görüşlerini değil, “üretim sürecindeki konumlarını” temel aldılar.
Yeraltı Maden-İş ancak 1978’de DİSK’e katılabildi. Yeraltı Maden-İş’in bu mücadeleleri sonucu birçok işyerinde örgütlenmesi, devrimci sendikacılık çizgisinde işçi sınıfının siyasal eylemini öne çıkarması, DİSK içindeki işçilerin sempatisini kazandı. Bu itibar sonucunda, son DİSK Kongresinde ayrı bir liste çıkaran devrimci muhalefet hareketi DİSK içinde önemli bir güç oldu.
1980’de işletmenin zarar ettiği gerekçesiyle Yeniçeltek Linyit İşletmesinin kapatılması kararı alındı. Ancak bu karar kağıt üzerinde kaldı. Haziran 1980’de işçiler yönetime el koyarak hem üretti hem de yönetti. 112 milyon TL. zarar ettiği söylenen işletme, bir haftada 2.5 milyon TL. kar etti. Üretim, üretim planlaması, sağlık, ulaşım, mali, işyeri propaganda ve eğitim, güvenlik, işçi sağlığı ve iş güvenliği, halkla ilişkiler, halka kömür ulaştırma ve beslenme komiteleri aracılığı ile işletme yönetildi ve üretim-satış gerçekleştirildi. Yöre halkının kışlık kömür ihtiyacı da sağlandı.
Sonuç olarak…
Elbette her dönemin kendine özgü koşulları ve buna uygun hareket noktaları bulunmaktadır. “Tarih tekrar etmez. Ancak tarihten öğrenebilir, tarihe danışabilirsiniz”. Bu noktada Fatsa, Çeltek ve Tariş’ten öğrenmek önemli. Ayrıca gençlerin sınıf savaşımının güncel pratiğini oluşturacaklarına dair de güvenimiz tam olmalı. Ki gençlerin “tarihin hasadını toplamak için hayatın gübresi olma” yolunda yürüdükleri unutulmamalı…
Yaşam nice Ali İşçi’ler çıkaracak…
Hekimhan Bilfer Maden Şirketi işçisi, Yeraltı Maden-İş üyesi, Devrimci Yol’cu… 1985 yılında 33 yaşında cuntanın çatışmada öldürdüğü Ali İşçi’nin yaşamı bir dönemi özetliyor…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.