Sözü ‘endişeli’ patron Ali Koç’tan alıp işçi Aziz Kaynar’a verdiğimizde, bakın o ne diyor: “Ben bu fabrikada onbinlerce pasta yapmışımdır. Ancak çocuğuma bir gün bile buradan pasta alamadım. Biz çocuklarımıza pasta alabilelim diye 108 arkadaş taleplerimizi sıraladık kabul etmediler. Şimdi de direniyoruz” İstanbul son yirmi sekiz yılın en sıkı kışını yaşadığı günlerde (16-17 Şubat haftası), […]
Sözü ‘endişeli’ patron Ali Koç’tan alıp işçi Aziz Kaynar’a verdiğimizde, bakın o ne diyor: “Ben bu fabrikada onbinlerce pasta yapmışımdır. Ancak çocuğuma bir gün bile buradan pasta alamadım. Biz çocuklarımıza pasta alabilelim diye 108 arkadaş taleplerimizi sıraladık kabul etmediler. Şimdi de direniyoruz”
İstanbul son yirmi sekiz yılın en sıkı kışını yaşadığı günlerde (16-17 Şubat haftası), Koç Holding, kendisine bağlı Divan Turizm işletmesinde çalışma koşullarının iyileştirilmesini isteyen işçilerini sokağa atıyordu. İşçiler ise zor hava koşullarına ve polis ablukasına rağmen işyerlerini terk etmeyip kapısında direniş başlatıyorlardı. DİSK Gıda-İş Sendikası’nın örgütlediği bu direnişin başlama hikayesi şöyle.
Kendilerine verilen sözlerin tutulmadığını gören işçiler şubat ayı başlarında maaşlarının yükseltilmesi talebi ile bir metin kaleme alıp imzaya açarlar. 109 işçi bu metni imzalar. Durumdan hoşlanmayan fabrika yönetimi üç işçiyi sorguladıktan sonra işçileri tazminatsız işten atar. Bu arada işçilerin sendikaya katılımı hızlanır. Ve işten atılan arkadaşlarının işe dönmeleri için yemekhanede yemek boykotu yaparlar. Boykotta konuşma yapan işçi, genel müdür ve insan kaynakları müdürünce sorgulanır, diğer işçiler sözlü tacize uğrar. Yemek boykotuna katılmış ve metni imzalamış dokuz işçi de o gün geç saatlerde telefonla aranarak işten atılır. Bunun üzerine, ertesi gün işçiler, atılan arkadaşlarının işe dönmeleri talebiyle fabrika içinde kalarak iş bırakır. Üç gün boyunca yemekhaneden çıkmayarak iş bırakma eylemini gerçekleştiren işçilere bu süre içinde yemek verilmez, bulundukları yerin elektrikleri kesilir. Tuvaletler bile kullandırılmaz. Dışarından yiyecek getirtilmesi kapıdaki güvenlikçiler tarafından engellenir. Açlıktan dolayı fenalaşan bir işçi için ambulans çağrılır. Ancak, o işçi yarı yolda ambulanstan indirilir, hastaneye götürülmez. Direnişi kırmak için çalışanların yakınları telefonla aranarak direnişe katılanların gözaltına alınacağı, tutuklanacakları, yaptıklarının yasal olmadığı, sabıka kayıtlarına işleneceği gibi yanlış ve yalan bilgilerle korkutulur. Tüm bu kötü muamele ve gözdağı vermelere rağmen, tazminatları verilmeden işten atılan toplam 52 işçi yemekhaneyi terk edip direnişe fabrika önünde (Çekmeköy İlçesi Taşdelen Mahallesi, Sırrı Çelik Bulvarı, No:3/4) devam etme kararı alır. 1 Mart 2015 itibarı direniş on ikinci günündedir. İşverenle iki kez görüşüp sonuç alamayan Sendika direnişi/grevi Koç Holding’in sahip olduğu on sekiz pastane ve yirmi iki oteli de kapsayacak şekilde genişletmeyi düşünmektedir.
Gezi Direnişi’nde polisin saldırısından kaçan insanlara kapılarını açan Elmadağ Divan Oteli’nin de sahibi Ali Koç’un, Koç Grubu’nun işçilerine reva gördüğü muamele ve polisi hemen fabrikanın bahçesine çağırıp yerleştirmesi tarihin bir cilvesi olsa gerektir. Bu durumu ya da ironiyi daha da göze batar kılan ise, Koç Holding yönetim kurulu üyesi Ali Koç’un bu hafta içinde Antalya’daki bir konferansta söyledikleridir. Nitelikli Çıraklık ve İşbaşında Eğitimin Teşviki başlıklı konferansta Koç, gelir dağılımındaki uçurum, işsizlik, ücret düşüklüğü, orta sınıfın yok olması gibi konuları işaret ederken endişeli olduğunu da saklamaz: “Her kesimden milyonlarca insanın umutları yok oluyor, hayatları kararıyor ve onlar açısından dünya yaşanmaz bir konuma geliyor. Tabi ki bu gidişat da berberinde sosyal sorunlar ve ciddi gerginlik getiriyor. Ben şahsen 6 ve 8 yaşında iki çocuk sahibi bir baba olarak çocuklarımızın geleceğinden, bu gidişata baktığımız zaman, endişe duymamak mümkün değil diye düşünüyorum. Eminim bu da hepiniz için geçerlidir” (25 Şubat 2015, Cumhuriyet)
Ali Koç gibi servet içinde yüzen biri çocuklarının geleceğinden endişeleniyorsa, kış ortasında sokağa attığı, kendisi gibi iki çocuk babası, 33 yaşındaki Divan işçisi Aziz Kaynar ne yapsın? Sözü ‘endişeli’ patron Ali Koç’tan alıp (hayatını kararttıklarından, umutlarını yok ettiklerinden, ciddi sosyal sorun ve gerginliğe sürüklediklerinden biri) işçi Aziz Kaynar’a verdiğimizde, bakın o ne diyor: “Ben bu fabrikada onbinlerce pasta yapmışımdır. Ancak çocuğuma bir gün bile buradan pasta alamadım. Biz çocuklarımıza pasta alabilelim diye 108 arkadaş taleplerimizi sıraladık kabul etmediler. Şimdi de direniyoruz” (www.gidais.com sayfasında HDP’li Levent Tüzel’in Divan İşçileri Direnişi hakkında TBMM’ye verdiği soru önergesinden alıntı)
Gerçekten de, 30 yıllık ustasına 1500, 10 yıllık işçisine 1131 TL aylık veren böyle bir işyerinde işçiler kendi yaptıkları pastaları, kekleri çocuklarına ancak rüyalarında alabilirler. Bu maaşıyla Aziz Bey çocukları ve karısına, Koç Holding’in sahibi olduğu herhangi bir yerde, mesela Koç Anadolu Medeniyetleri Merkezi’nin Beyoğlu’ndaki lokalinde, bir öğle yemeği bile ısmarlayamaz. Ismarlarsa (en hafif menüyü esas alsak bile), yani herkes bir çorba (14 TL) bir porsiyon ızgara köfte (37 TL) yese, Aziz Bey’in ödeyeceği hesap 204 TL oluyor, ki bu da yaklaşık olarak maaşının beşte biri ediyor.
Bu genel durum, bu hesap kitap ışığında bize -sınıf kardeşleri, devrimciler, ilerici ve demokrat kişi ve kurumlar- düşenin Divan İşçileri ile dayanışmak, onları haklı mücadelelerinde yalnız bırakmamaktır. Anayasal hakları uyarınca sendikaları yoluyla hak aradıkları için mağdur edilen bu insanların yanında olmalı, onlara mücadelelerinde yardım etmeliyiz. Ülker işçilerinin yanında olduğumuz gibi. Çünkü ancak ‘Yaşam hakkımız, birlikte mücadele gücümüz kadardır’ (direnişteki Divan işçilerinden birinin söylediği.)
* Çekmeköy Divan İşçileriyle Dayanışma Grubu
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.