“Sözcüklere o kadar takılma.” Günlük hayatımızda sıkça duyduğumuz bir laftır bu. Hatta gerek aile, gerek dost meclisinde bile, cinsiyetçi bir dille karşılaşır da itiraz etmeye kalkarsak, aldığımız şaşmaz eleştirilerden biridir. Esasen itirazımızın sadece sözcüklere olmadığını, öyle bile olsa sözcüklerin de sadece sözcük olmadığını anlatmaya girişiriz kendimizce. Fakat cinsiyetçi dil, kurumsallığını tam da resmî dil üzerinden […]
“Sözcüklere o kadar takılma.”
Günlük hayatımızda sıkça duyduğumuz bir laftır bu. Hatta gerek aile, gerek dost meclisinde bile, cinsiyetçi bir dille karşılaşır da itiraz etmeye kalkarsak, aldığımız şaşmaz eleştirilerden biridir.
Esasen itirazımızın sadece sözcüklere olmadığını, öyle bile olsa sözcüklerin de sadece sözcük olmadığını anlatmaya girişiriz kendimizce.
Fakat cinsiyetçi dil, kurumsallığını tam da resmî dil üzerinden kuran bir yapıda karşımıza çıkarsa orada “kendimizce anlatmaya girişmek” kifayetsiz kalır, zira muhatabımız ne ailenin ne de dost meclisinin ferdidir; muhatap devletin kendisi, devletin resmî dil aygıtıdır ve orada bize düşen şey, en hafif tabiriyle “ona haddini bildirmek”tir.
Bugün, sevincimizden küfrümüze, hitabımızdan teşbihimize kadar hemen her hal ve ifadenin kılcal damarlarına kadar nüfuz eden cinsiyetçi dil, aslında toplumsal cinsiyetin bir göstergesidir. Çünkü tanımı gereği dil cinsiyetçi değildir. Fakat “karı gibi gülerken”, “işini adam gibi yaparken”, kaygısızca “anasını satarken” ya da “bayana yol verirken” dilde karşılık bulan bu cinsiyetçi ayrım, ataerkil bir toplumdaki cinsel rollerin hem birer ifşası hem de yeniden yeniden üreticisi olarak kendine daima bir canlı hücre bulur.
“Müsait” gibi, cinsiyetçi anlamını gördüğümüzde dumura uğradığımız ya da “kirlenmek” gibi, cinsiyetçi anlamını az çok duyduğumuz sözcükler üzerinden yapılan bir tartışma şu bakımdan önemlidir: Devletin bir kurumu olarak TDK’nın bu sözcükleri bu anlamlarıyla tanıması, temelde onları devletin tanıması anlamına gelir. Yani burada mesele sadece olmadık sözcüklerin olmadık anlamlarının tasdiki değil, kullanılagelen cinsiyetçi sözcüklerin de devlet tarafından tanınması, onaylanmasıdır. Başka bir deyişle, resmî dilin bu ifadeleri içerdiğinin itirafıdır. Devlet bunu yaparak cinsiyetlerin, toplumsal düzlemde bir ezen-ezilen ilişkisi içinde konumlanmasına olanak tanır, bunun içselleştirilmesine neden olur ve bunu onaylar.
Aşağıda göreceğiniz görsellerin hepsi TDK’nın resmi sitesinden, rastgele alınmıştır. Göz atmadan önce yanınıza bir kap ya da poşet almanızı öneririm, zira olası bir kusma durumunda hazırlıksız yakalanmayasınız.
Tank gibi sözlüğü hazırlayacağım derken eril tahakkümden gözü dönen TDK çalışanlarına ise hatırlatmakta fayda var: Velev ki müsaitiz!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.