Sen, güzel kardeşim, mutlu musun bugün olanlardan? Eski bir Beytepeli olarak yazıyorum bu yazıyı. Dersliklerinde haddinden fazla dirsek çürütmüş, kütüphane önündeki çimlere en az senin kadar uzanmış, yemekhanesinde ya da durağında saatlerce beklemiş, otostop kuyruklarında helak olmuş bir eski öğrenci olarak. Velhasıl tanışıyoruz. Aynı dertleri paylaşıyoruz, ve hatta inanır mısın, çoğu zaman aynı tepkileri veriyoruz. […]
Sen, güzel kardeşim, mutlu musun bugün olanlardan?
Eski bir Beytepeli olarak yazıyorum bu yazıyı. Dersliklerinde haddinden fazla dirsek çürütmüş, kütüphane önündeki çimlere en az senin kadar uzanmış, yemekhanesinde ya da durağında saatlerce beklemiş, otostop kuyruklarında helak olmuş bir eski öğrenci olarak.
Velhasıl tanışıyoruz. Aynı dertleri paylaşıyoruz, ve hatta inanır mısın, çoğu zaman aynı tepkileri veriyoruz. Mesela ikimiz de kıl oluyoruz Gökçek’e. Harç konusu açıldığında katlamalı şekilde ürperiyor içimiz. Aldığımız kredileri nasıl ödeyeceğimizi düşünüyoruz diplomaya yaklaşırken. Çok da farklı değiliz yani.
Burada bir parantez açıp, yine ortak dertlerimizden olabileceğini düşündüğüm bir meseleyi aktarayım. “Komşularımız öldürdü bizi” diyordu 78’in Aralık’ında Maraş’ta olan biri.
Dönüyorum konuya: Sınıf arkadaşım saldırdı bugün bana.
Ve malum soruyu tekrar soruyorum: mutlu musun bugün olanlardan?
Faşist olmadığını biliyorum. Daha doğrusu, her önüme gelene faşist demiyorum. Kime diyorum mesela? Gökçek’e diyorum. Tayyip’e diyorum. Hatta ona hırsız ve katil de diyorum. Bugün çıkıp “Köyleri biz bastık” diyen eski kontrgerillacılara diyorum. 7 TİP’liyi öldürenlere diyorum. Elinde sallamayla, satırla karşıma çıkan, gece vakti karanlık sokaklarda beni tek yakalayıp pusu atmaya çalışan it sürülerinden tut, Dil-Tarih’te öğrencilere silah sıkanlara kadar geniş bir “pislik” skalam var, hepsine faşist diyorum.
Bugün okulumda kırılmadık cam bırakmayan, Edebiyat Fakültesini, Yıldız Amfiyi, kütüphaneyi taşlayan, hocalarıma saldıran, odalarını basan, fakülte koridorlarında elinde sopalarla “solcu” arayan, üniversiteli iki kadın arkadaşımı tartaklayan, yemekhanenin önündeki heykele “kan koksun buram buram, yoksa nasıl gelecek turan” yazan, “allahuekber” nidalarıyla satırları çekip arkadaşlarıma saldıran, silah çekip gösteren it sürülerine de, üstüne basa basa söylüyorum, faşist diyorum!
Peki senin ne işin vardı onlarla?
Hatırla yahu, sıcak Haziran günlerinde birlikte TOMA’yla maytap geçip akrepten kaçarken yine vardı bayrağın elinde, ağzımı açıp tek laf ettim mi? Demek ki mesele bu değilmiş.
Demek ki ortalık yerde valizleri açıp etrafındakilere sopa dağıtanların derdi başkaymış.
Demek ki birileri senin “hassasiyetlerinden” çok ötede planlar yapmış.
Demek ki, aynı gün üç kampüste –Cebeci, ODTÜ ve Beytepe– art arda gelen saldırılar çok da tesadüf değilmiş.
İnan ki tek bir derdim var. İstiyorum ki, bugün yaptığının/ettiğinin muhasebesini iyi yap. Bugünkü bir kıvılcımdır; lakin o ateş yanarsa senin bedenini de sarar. Faşizmin doğası budur çünkü. Sevgilinle el ele yürüyemezsin kampüste. Erkeksen saçını uzatamazsın, küpe takamazsın. Kadınsan eteğinin boyuna göre çeşitli yaftalara maruz kalırsın. Belki hayalindir, romantik bir çıkma teklifi almak istersin, karşılaştığın şey “bizim reis seninle bi görüşmek istiyor” olur. Kantinde istediğin masaya oturamazsın. Diyelim etkinlik düzenleyeceksin, istediğin herkesi çağıramazsın. Bayıla bayıla dinlediğin Korkut hocayı çağıramazsın mesela. Kurtlar Vadisi’nden fırlama tiplerin gezindiğini bir düşünsene kampüste? Bahar şenliklerinde içiyorsun ya, ben çok tasvip etmiyorum, sonuçta bilimsel bilgi üretiminden falan bahsediyoruz, ama inan ki kırarlar şişeyi kafanda.
Karikatür gibi geliyor, değil mi? Değil. İnan ki hepsi gerçek.
Sonuçta üniversite diye gelmişiz, hocalarımızdan öğrenecek bir dünya şey var, öğretemeyecekler! Bedrettin Cömert’in öğretecek çok şeyi vardı inan ki, faşistler tarafından vurulana dek.
Bu hiç karikatür değil.
Bugün onların yanındaydın güzel kardeşim.
Bunlar, daha geçen ay Gazi’de duvara Özgecan’ın siluetini çiziyor diye bir kadın arkadaşı linç edenlerdir.
Bunlar, daha geçen ay Dil-Tarih’te öğrencilere silah sıkıp bir özel güvenliği karnından ve bacağından vuranlardır.
Bunların elleri kanlı, zihinleri karanlıktır.
Tanı bunları.
Sıcağıyla pek anlam veremiyor insan o an ne olup bittiğine, nasıl bir şeyin içine düştüğünün farkına varamıyor. Ama otur bir şimdi düşün, mutlu musun bugün olanlardan?
Senin yerin bizim yanımızdır güzel kardeşim.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.