Öyle insanlar vardır ki yaşları kaç olursa olsun, ölümleri acı bir kayıp, derin bir boşluk oluşturur. Yaşar Kemal de bizler için öyleydi. Sadece bir soluk alış verişi, sadece bir kalp atışı bile onun varlığını hissetmemize, hayatın içinde çok yönlü olarak akıp giden direniş kavgasında, onunda nefesinin bizimkine karıştığını anlamak için yeterdi. Onun için Yaşar Kemal […]
Öyle insanlar vardır ki yaşları kaç olursa olsun, ölümleri acı bir kayıp, derin bir boşluk oluşturur. Yaşar Kemal de bizler için öyleydi. Sadece bir soluk alış verişi, sadece bir kalp atışı bile onun varlığını hissetmemize, hayatın içinde çok yönlü olarak akıp giden direniş kavgasında, onunda nefesinin bizimkine karıştığını anlamak için yeterdi. Onun için Yaşar Kemal hastanede yaşam savaşındayken nefesimizi tutup, onun aramızdan kopmamasına kenetlenmiştik.
Çünkü bilirdik ki Yaşar Kemal; emekten, yoksuldan, ezilenden yanadır. Bu davanın kuşağımızdan önceki asıl sahiplerinden biridir O.
Emekçi halkın başkaldırı ve isyanının olduğu her yer ve dönemde Yaşar Kemal’in ayağının kaydığı görülmemiş, siyasi iktidarların devri dönüp, devranı aralarında el değiştirmişken; buna bağlı olarak ne yazarların, sanatçıların rengi, duruşu yer değişmiştir ancak O, yerli yerinde kalmıştır. Yaşar Kemal bastığı toprağa karşı hiçbir zaman kaypak ve ikiyüzlü bir tavır takınmamıştır. Haksızlık ve zulüm neredeyse Yaşar Kemal tanınmış bir yazar olarak değil, sorumluluk sahibi mütevazı devrimci bir insan olarak aklı ve bilinciyle olması gereken yerde var olmuştur. Sosyalizme olan inançtan gelen kararlı tutumu Yaşar Kemal’i sağa-sola savrulmayı ahlak edinen yazar ve sanatçılardan başından ayırmıştır.
Hem zulme karşı bir ‘İnce Memed’ duruşu, hem edebiyatın ve sözün büyük bir ustası, sosyalist devrimci ve aydınımız olan Yaşar Kemal 28 Şubat’ta aramızdan ayrıldığında onun anısına kaleme sarılanlar ne söyleyeceklerini, nereden başlayacaklarını şaşırdılar doğrusu. Haklıydılar… Onun bin bir türlü yönü, bin bir türlü eseri ve bunlar kadar da büyük hayalleri ve öngörüsü vardı. Hiçbir söz onun üst üste, yan yana koyarak dağlar kadar bir büyüklüğe eriştirdiği edebi varlığını, toplumsal anlayışını ifade etmeye yetmiyor, yetemiyordu.
Yetmedikçe de Yaşar Kemal’i anlamak ve anlatmak daha çok çaba daha çok söz gerekiyordu. Güçtü Yaşar Kemal’in söz gücüyle oluşturduğu insanlık evrenini anlatabilmek…
Efsaneler onun kaleminde gerçek hayatın damarlarındaki kana ne denli bulaşıyorsa, gerçek hayatın kendisi de Yaşar Kemal’in kaleminde o denli efsane bir destana, destan da gerçek hayatta o denli fark etmediğimiz bir zenginliğe, çeşitliliğe bürünüyordu. Ortaya çıkardığı kahramanlar romanlarının akışı içinde olayların olguların içinde öylesine derinliğine işleniyor ki kendi ruhu efsane kahramanında şekillenip, Anadolu halkının sözlü kültürünü dağ başlarında, düz ovalarda avuçlarıyla dağıtan destancılara dönüşüyordu.
Bir değil, beş değil Yaşar Kemal’in romanlarında, hikayelerinde beliren kahramanlar ve onların etrafında biçimlenen hikayeler, masallar toplamında destanların, efsanelerin yegane dilinin Yaşar Kemal olduğu gerçeğini bizim önümüze koyuyor. Bir ülke düşünün ki bir dili olsun… Dil dediğimiz varlık her yörede her çevrede ayrı bir dinamizmle var olarak canlılığını sürdürür. Hele toplum kapalı bir ekonomik yapı aşamasındaysa, dil dağarında da birbirlerine kapalı bir gelişim seyri belirir. İşte Yaşar Kemal, Anadolu’nun birbirine kapalı bölgelerindeki sözcük dağarını dışarı açmıştır, birbirine ulamıştır. Onun için Yaşar Kemal’in romanlarını okuyanlar bir dilin okyanusunda bulurlar kendilerini.
Türkçe’yi yakalayabileceği en geniş damardan yakalayıp standart hale gelmiş/getirilen dil dışındaki sözleri romanlarının gülistanı haline getirmiştir. Kendisi Kürt kökenli biri insan olarak Türkçenin başına konmuş bir talih kuşudur. Eğer kendi ana dilinde okuma yazması olsaydı aynı verimliliği Kürtçe için de göstereceği muhakkaktı. Çünkü bazıları için söylenen ‘doğuştan sanatçı’ lık yeteneği yazarımızda doğuştan edebiyatçı, doğuştan destancı, doğuştan dengbej olarak öteden beri söylene gelinen bir özelliktir. Bununla birlikte milliyeti ne olursa olsun, hangi dilde okumuş ve yazmış olursa olsun Yaşar Kemal gerçek ve en basit bir anlamıyla Anadolu halklarının söz ve söze dayalı kültürünün uzman bir ustasıdır; bu anlamıyla çabası ve eserleri insanlığımızın ortak hazinesinin parçası niteliğindedir.
Ölümü karşısında akılcı, dünyevi dilekler yanında uhrevi dileklerde bulunanlar da çok oldu. Mesela “Allah günahlarını affetsin” ya da “Allah rahmet eylesin” eylesin gibi… 92 yıllık bir ömür içinde hep çalışmış, hep üretmiş, değil ülkemize dünyamıza koca koca eserler bırakmış bir insanın olsa olsa tanrılardan alacağı vardır. Dini bir jargona dayalı olarak ifade edecek olursak Yaşar Kemal rahmetin de nimetin de kendisidir.
Kuşkusuz Yaşar Kemal’le ilgili olarak ölümünden önce de, sonra da çok şey yazıldı çok şey söylendi. Onun toplumsal açıdan durduğu yer her zaman açık ve net olmakla beraber, eserlerinde haksızlığa isyan eden karakterlerle aynı çizgideydi. Ancak edebi açıdan onun eserlerinin gücünü, sözünün büyüsünü anlama, yeniden çoğaltıp üretme çabasının yarına dönük olarak sürekli bir şekilde devam edeceğini vurgulamak gerekiyor.
Anadolu’nun Homeros’u günümüzde dün için nasıl bir güce sahip olmayı sürdürüyorsa, Yaşar Kemal de yarınlarımız için odur.
Yaşar Kemal, başucu kitaplarını başka topraklarda arayanlara inat, başucumuzun en başındaki kitaptır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.