Türkiye Meclis’e ve seçime kilitlendi. Meclis’te Haziran İsyanı’nın “Takrir-i Sükun”u, “İç Güvenlik Yasası” var. AKP’nin “İsyan Bastırma Harekatı”nın (counterinsurgency) yasal temelini oluşturacak tasarıyla, iktidar “muhalefetin isyan hali”ne karşı savaşını azgın bir devlet terörüne dönüştürmeyi hedefliyor. Üç buçuk ay sonra yapılacak seçimlerin odağında ise HDP’nin %10 barajını geçip geçemeyeceği sorusu bulunuyor. HDP’nin barajı geçmesi halinde Erdoğan’ın […]
Türkiye Meclis’e ve seçime kilitlendi. Meclis’te Haziran İsyanı’nın “Takrir-i Sükun”u, “İç Güvenlik Yasası” var. AKP’nin “İsyan Bastırma Harekatı”nın (counterinsurgency) yasal temelini oluşturacak tasarıyla, iktidar “muhalefetin isyan hali”ne karşı savaşını azgın bir devlet terörüne dönüştürmeyi hedefliyor. Üç buçuk ay sonra yapılacak seçimlerin odağında ise HDP’nin %10 barajını geçip geçemeyeceği sorusu bulunuyor. HDP’nin barajı geçmesi halinde Erdoğan’ın “diktatörlük yürüyüşü”nün ölümcül bir darbe yiyeceği düşünülüyor.
İç Güvenlik Yasası, Erdoğan’ın diktatörlük yürüyüşünü iç savaşı göze alarak sürdüreceğinin bir kanıtı. Erdoğan, HDP’nin %10 barajını geçerek “Anayasal Başkanlık Rejimi”nin yolunu tıkaması halinde de yürürlükte kalacak olan bu yasayla, fiili başkanlık rejimini ayakta tutmaya çalışacak. AKP’nin 300’ün altına düşecek bir milletvekili sayısıyla alacağı bir seçim yenilgisinin, devletin bütün zorbalığına karşın, muhalefetin isyan halinin sürekliliğini sağlayacağı; AKP’nin böyle bir seçim yenilgisinin altından kalkamayacağı, parçalanma yoluna gireceği umuluyor.
İktidar-Muhalefet çatışmasının Meclis’e ve seçime odaklandığı bu günlerde temsil alanının öne çıkması elbette kaçınılmaz. İlerici siyasal ve toplumsal muhalefetin her ciddi merkezi, AKP iktidarının, temsil alanında ilerici-demokratik güçler tarafından sınırlanması için elinden geleni yapmak ve buna hizmet eden bütün güçlerin etkili ve uyumlu seferberliği için çalışmak zorunda. Ancak, temsil alanının bu öne çıkışının, bugünkü siyasi çatışmanın belirleyici odağını oluşturan “gerçek hareket” alanını ikinci plana düşürme riskini yarattığı da bir başka gerçek.
“Gezi Ruhu” diye de adlandırılan “Muhalefetin İsyan Hali”yle, “TBMM direnişi” ve sandık siyaseti arasındaki dikkat çekici “örtüşme bozukluğu”, temsil alanı ile gerçek hareket arasındaki ilişkileri ciddi bir sorun olarak ele alıp tartışmamızı gerektiriyor.
Meclis’te etkili bir sosyalist grubun oluşmasının otomatik olarak muhalefetin isyan halinin sürekliliğini sağlayacağı beklentisi de, AKP’nin 300 milletvekilinin altına düşmesiyle otomatik olarak parçalanma yoluna gireceği beklentisi de yanıltıcı olabilir.
Muhalefetin isyan hali ile temsil alanı arasındaki ilişkilerin otomatik bir karşılıklılığının bulunmadığını iki örnekle açıklayayım.
Birinci örneğim, Kürt hareketinden: İki yıl boyunca sürdürülen KCK tutuklamaları, militan Kürt halk hareketinin sokaktaki omurgasını öylesine zedeledi ki, 2012 yılına geldiğimizde, gerilla “Devrimci Halk Savaşı” ilan ederek “alan hakimiyeti” taktiğine yönelir ve Rojava’da özerklik ilanına ilerleyen süreç başlarken, Kürt sokağı kıpırdayamaz hale gelmişti. BDP’nin 14 Temmuz 2012’de düzenlediği ve Diyarbakır valiliğinin yasakladığı miting, BDP’li milletvekillerinin güçlü çağrılarına ve sergiledikleri kararlı direnişe karşın, yeterince güçlü bir yığınsal cevap alamamıştı.
İkinci örneğim ise geçtiğimiz iki haftanın muhalefet pratiğinden: “İç Güvenlik Yasası”na karşı TBMM’de büyük bir mücadele veren HDP ve CHP’li vekillerin, AKP’nin çoğunluk imkanlarıyla iç tüzüğü rafa kaldırarak oylamaları başlatmasına karşı yaptıkları kitlesel direniş çağrıları “Gezi Ruhu”yla bu güne dek buluşamadı. Oysa “Gezi Ruhu” sahneden çekilmiş değil; Özgecan cinayetine karşı gelişen Kadın İsyanı, Nuh Köklü cinayetine karşı gelişen anti-faşist duyarlılık, muhalefetin isyan halinin sürdüğünün göstergeleri. Ama “Meclis Direnişi” ile aynı günlerde sokaklarda varlığını hissettiren “Gezi Ruhu”nun, “meclis direnişi”nin çağrısına yanıt vermediği de bir gerçek.
Muhalefetin isyan hali ile temsil alanı arasındaki bu “örtüşme bozukluğu” koşullarında, temsil alanında sağlanacak başarıların, faşizme karşı gerçek bir halk hareketini otomatik olarak tetiklemesi beklenmemelidir. Böyle bir beklentiyle hareket etmek, parlamenter sol siyasetin 1967 sonrasında kitlesel devrimci hareketle ilişkisinde ortaya çıkan kısıtlayıcı, geriye çekici, çarpıtıcı ilişkinin yeni-den üretilmesine neden olabilir. Meclis çatısı altında oluşacak ya da temsil alanı merkezli bir sol siyasi güç birliği merkezini, bugünkü halk direnişinin siyasi üst yapısı olarak tanımlamak, bu-günkü isyan halini daraltıcı ve statikleştirici bir etki yapacaktır.
AKP içerisindeki fay hatlarını harekete geçirecek asıl sürecin ise emperyalist merkez ve egemen sınıf oligarşisinin inisiyatifine bağlı olduğu gerçeği hiç bir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. AKP’nin milletvekili sayısının 300’ün altına düştüğü ve hatta iktidarın güçlü bir halk direnişinin baskısı altın-da olduğu koşullarda meydana gelebilecek böylesi bir parçalanmanın otomatik olarak egemen sınıfların siyasi temsil alanındaki hegemonyasını krize sokacağı beklenmemelidir. Halkın AKP’ye karşı isyanı, kendi devrimci siyasi düzlemini ve bu düzleme özgü siyasallaşma formunu yaratamadığı sürece egemen sınıf iğvasına açık olacaktır. Yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde “Tatava Yapma Bas-Geç” ve “Birinci Turda Selahattin, İkinci Turda Ekmeleddin” formüllerinin AKP karşıtı isyan cephesinde elde ettiği egemenlik unutulmamalıdır.
Temsil alanını “halk direnişi”nin siyasi üst yapısı olarak değil, bir cephesi, bir alanı olarak gören yeni bir devrimci siyaset zihniyetini edinmemiz ve geleceğe ilişkin beklentilerimizi ve hareket tarzımızı bu zihniyete uygun bir duyarlılıkla oluşturmamız gerekiyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.