Çok kolay test edilebilir; tek kat ip, halat veya çelik teli katladıkça kalınlaştırır böylece de mukavemetini artırırsınız. Esasında bu bir yığma işlemidir. Ya da ortaya daha kuvvetli bir şey çıkarma gerekliliği. Yani “zor zamanlara giriyoruz toplaşmak lazım” gibi bir şey… Yalan mı? Değil. Zaten mukavemet ihtiyacı tek başına her şeyi açıklıyor; bir topluluğun oluşturulması lazım. […]
Çok kolay test edilebilir; tek kat ip, halat veya çelik teli katladıkça kalınlaştırır böylece de mukavemetini artırırsınız. Esasında bu bir yığma işlemidir. Ya da ortaya daha kuvvetli bir şey çıkarma gerekliliği. Yani “zor zamanlara giriyoruz toplaşmak lazım” gibi bir şey… Yalan mı? Değil. Zaten mukavemet ihtiyacı tek başına her şeyi açıklıyor; bir topluluğun oluşturulması lazım. Ama bir proje etrafında değil.
Elbette ki önemli olan, önümüzdeki sürecin içindeki mevzilerde toplanabilmek. Bu da ancak daha sahici işler yaparak ve topluluğun ne olduğu sorusuna verilen ortak yanıtları artırarak kotarılabilir. Şüphesiz tartışmanın “Hangisi gerçek ki?” boyutu da var. Ama nerden başlamak gerektiği konusunda gösterilen bu acelecilik umulur ki; yükü hafifleterek hızlanmak isteği değildir. Çünkü, önce güzergah kararlaştırılır. Bunu belirlemeden yola çıkmak hele de hızlanmak kadar kötüsü yoktur. Dolaştırıp durur insanı, hem de sağa sola çarparak.
Aslında başlar başlamaz karşılaşılan bir pozisyon hatası var. Bağımsız bir düzlem oluşturmak adına popüler siyasal odaklara eklenmeyen girişimler nasıl olur da pinpon topu gibi arada gidip gelmelere başlar. Kuşkusuz bir iyi niyet söz konusu ve bunların muhalefeti birleştirmek için yapıldığından da kimsenin kuşkusu yok. Peki bunu siyasetin yüksek katlarındaki görüşmeler yerine Gezi’yi temsil ettiğine inanılan sol değerlere kefil tüm siyasi çevreleri bir davette buluşturarak yani daha şeffaf yöntemlerle yapmak mümkün olamaz mı?
Bu gerçek işler listesi pekala uzatılabilir ama bunların ses getiren ve göz doyuran biçimde yapılmaları ortak özellikleri olmalı. Örneğin, “kalabalık olmak” Gezi’de gördüğümüz ve artık murat ettiğimiz bir şey. Kitle hareketi sınıfına dahil edilebilecek birleşik eylemlerin örgütlenebilmesi bir hareketin gelişimi açısından çok önemli. Çünkü bütün dinamizm ve üretkenliğini buradan alıyor. Herkes farkında ki sosyal medyada kullanılmak üzere imal edilip beğeniye sunulan öncü pratiklerin artık çok bir hükmü yok.
Öncülük oldum olası sıkıntılı konudur. Kuşkusuz burada yol gösterici gayretleri kuru bir öncü küçümsemesiyle değerlendirmemek lazım. Ama ayak izleri oluşturarak sizi takip etmesini istediğiniz kesimlerin hilafına ve gözüne sokarcasına yapılanları da öncülükten saymak, artık bu kadar kolay olmamalı.
Bugünlerde öncü deyince akıllara SYRIZA geliyor. Tüm dünyanın popüler konusu SYRIZA’yı düşünürken hatırlanan diğer bir şey de kefalet müessesesi. Kefil olmak kolay şey değil. Ha diyince de olunmaz. Üstelik yanı başındaki “muadillere” bile olmamışken bunu yapıyor olmak işi daha çapraşık hale getiriyor. Kuşkusuz sempatik bir şey. Yüksek sesle söylenemeyen birçok şeyi başka diyarlardan da olsa duymak hele de bunların iktidar katından size ulaşması ayrıca bir güven de veriyor. Ancak eski kefaletlerden ileri gelen borç yükü ortada dururken bir diğerine atlanması da ayrıca tartışılacak bir şey. SYRIZA’yı bu boyutuyla da konuşmak gerekiyor. Küresel ölçekteki krize sol bir pencere açmak hele de bunu bir icraat olarak deneyimlemek oldukça önemli. Dolayısıyla yapıp yapacaklarına peşinen kefil olmak yerine krizden hem sosyalist hem de devrimsel bir çıkışı henüz sağlamamış ama bunun yolunu bulmaya çalışan bir hareket olarak görülüp desteklenmeli SYRIZA.
Zira siyasal geleceğini başka tarihsel ve toplumsal şartlarda oluşan hareketlerin kaderine gönüllü bağlamak hiçbir zaman yeterli olmamıştır. Bunlar ihtiyatlılık adına söylenen şeyler de değil. Tunus’tan Mısır’a, Yunanistan’dan Ukrayna’ya karşılaşılan bir yığın toplumsal hareketin nereye gideceğine dair ortak bir anlama çerçevesine henüz sahip olunabilmiş değil. Bugün bu küresel hareketin parçası olarak sunulan konumlanmaların, olan biteni emperyalizmin oyunundan ibaret gören bir pozisyondan çok kısa süre önce buralara geldiğini hatırlamak bu olgunlaşmanın hala tam sağlanamadığını çok iyi açıklar.
Solun kendi içinde konuşması siyasal uğraşların belki de en zoru. Söylenen her şeyin rakip aidiyetlere yorulduğu veya sataşma ve destek telakki edildiği bir kültürü herkes bir şekilde tanıyor. Aslında kimsenin kimseye ihtiyacının olmadığını varsayan kibirli bir ilişki kültürüyle birleşik bir enerji oluşturmaya dönük siyasal gayelerin paradoksal bir biçimde iç içe yaşandığı bir halden söz edebiliriz. Bu sürtüşmelerin nispeten giderilebileceği hitap şeklinin ise karşılıklı nasihat olduğu kesin. Evet sol birbirine nasihatlerde bulanabilmeli. Hem de “bedava nasihat” olmalı bunlar. Çünkü bugün, karşılığında hiçbir şeyin beklenmediği pazarlıksız bir netliği temsil edebilmelidir Sosyalistler. Tüm tarihsel dönemlerde olduğu gibi…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.