Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz şikayeti, öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki dönemlerde devam edecek. 12 yıllık AKP iktidarında Erdoğan’ın faiz meselesinden dert yanmadığı bir dönem olmadı. Bununla birlikte, faiz sisteminin daha önceki dönemlerde görülmemiş güvencelere kavuşturulması da AKP’ye nasip olmuştur. 1977 borç krizinden bu yana, Türkiye Devleti’nin ve özel sektörün faiz ödemeleri AKP iktidarı döneminde olduğu […]
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz şikayeti, öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki dönemlerde devam edecek. 12 yıllık AKP iktidarında Erdoğan’ın faiz meselesinden dert yanmadığı bir dönem olmadı.
Bununla birlikte, faiz sisteminin daha önceki dönemlerde görülmemiş güvencelere kavuşturulması da AKP’ye nasip olmuştur. 1977 borç krizinden bu yana, Türkiye Devleti’nin ve özel sektörün faiz ödemeleri AKP iktidarı döneminde olduğu kadar garanti altına alınmamıştır.
Kısacası AKP’nin izlediği (ve izlemekte olduğu) iktisadi politikalar, faiz elde etme imkanlarını önemli ölçüde genişletmiştir. Gelin, faiz kazançlarının nasıl arttığını devletin resmi milli gelir (TÜİK) rakamlarına bakarak görelim:
Misal, AKP’nin 12 yıllık iktidarı boyunca (2003-2004) milli gelir (sabit fiyatlarla) yüzde 60 oranında artmış. Sanayinin aynı dönemdeki artış oranı yüzde 70 düzeyinde kalmış. Buna karşılık bankalar sisteminin yine aynı dönemde büyüme hızı yüzde 154 gibi aşırı yüksek bir oranda olmuş. Bu yüksek gelirlere tahvil üzerinden kazanç elde edenler de eklendiğinde faiz “gelirlerinin” çok daha hızlı bir şekilde artmış olduğunu söylemeye gerek yok.
Faiz sisteminin ihya edilmesi
Başka örnekler de verebiliriz: Bazı faiz kazançlarına uygulanan vergilerin hala sıfır olması, birçok faiz türünde vergilerin indirilmesi… Repo kazançlarında hiç bir şekilde vergi alınmaması.. Faiz kazançlarının kolayca transfer edilmesi… Banka faaliyetlerinin kolaylaştırılması… Banka kazanç vergilerine getirilen istisnalar… Tüketimin aşırı biçimde artması pahasına, bankaların kredi kartı faiz sisteminin güvencelere kavuşturulması… vs. vs.
Realite böyle iken AKP ve Cumhurbaşkanı’nın faizlerin yüksekliğinden şikayet etmesi ciddi bir çelişki değil midir? Kendilerinin geliştirip, kurumsal hale getirdikleri faiz sistemini kerhen mi benimsemişlerdir? Faiz sistemini ortadan kaldıracak yeni bir sistem arayışı mı vardır? İslami referanslara saygılı bir mali sistem mi kurulmak istenmektedir…
Makalemizde bu soruların cevaplarını da içerecek şekilde AKP’nin faiz sistemiyle ilişkisini inceleyeceğiz. Daha doğrusu, AKP-faiz sistemi ilişkisinin maddi temellerini ortaya koymaya gayret edeceğiz.
Siyasi manevra ihtiyacı
Hemen belirtelim, Erdoğan’ın faizlerin yüksek olduğu vurgusu, örtülü biçimde faiz sisteminin bütününden şikayet edildiğini de işaret ediyor. Erdoğanperver iktisatçıların konuyla ilgili değerlendirmeleri de bu durumu teyid ediyor.
Hiç kuşkusuz faiz eleştirisi, Erdoğan’ın siyasi manevralarının bir parçası. Faizlerden şikayet ederek, ekonomik sıkıntıları faiz sistemine yıkmayı amaçlamış olabilir. Veya belki de aşırı yüksek kredi kartı faizlerinden canı yanan milyonlarca emekçinin ve özel sektörün kredisi kullanamayan kesiminin desteğini sağlamak istemiştir. Yahut faiz sistemini ihya eden kendi iktidarını, temize çıkarmayı amaçlamıştır. Yeni bir düşman yaratarak, siyasi çıkar elde etmeyi de planlamış olabilir. Bu tür spekülasyonlar bizi çok fazla ilgilendirmiyor.
Çünkü faiz sisteminden şikayet edilmesini sadece siyasi manevra olarak tanımlamak iktisadi bakımdan olduğu kadar, kapitalist devlet-sermaye ilişkileri bakımından ve toplumsal muhalefetin imkanları bakımından da son derece eksik bir değerlendirme olacaktır. Şunu da belirtelim ki bu türden siyasi manevralar mevcut konjonktürde AKP’nin “faiz sistemini ihya eden iktidar olduğu” gerçeğinin üzerini örtmeye de yetmeyecektir.
Gerçek nedenler
Faiz sisteminin benimsenmesi veya eleştirilmesinin gerçek nedenlerini (realiteyi), iktidarın sınıflar mücadelesindeki konumuna bakarak anlayabiliriz. Hemen belirtelim sınıflar mücadelesi en derin zeminde, son derece keskin ve uzlaşmaz olarak işçi sınıfı ile sermaye sınıfı arasında cereyan eder. Ama her iki sınıfın farklı kesimleri, örüntüleri arasında da çıkarlar üzerinden mücadele sürüp gider. Yani sermaye sınıfının farklı kesimleri arasında da temeli piyasadaki rekabete dayanan sert bir mücadele vardır.
Devlet ve onun fiili temsilcisi iktidar, sermaye sınıfının nesnel çıkarlarını en başta mülkiyet ve kar (ve faiz) elde etme hakkını garantiye alarak korur ve ileriye götürür. Fakat devlet ile büyük kapitalist işletmeler, büyük mali kuruluşlar ne kadar iç içe geçseler, kendi özel çıkarlarını devlete empoze etseler bile, küçük (ve orta ölçekli) sermaye, kendisini geliştirme, sermaye biriktirme imkanı bulur. Kapitalizmin nesnel yasaları (mesela bileşik ve eşitsiz gelişme yasası) bu türden firmaların rekabet gücünü artırmaların imkan verir.
İşte AKP hepsi kapitalizmin gelişme yasalarının ürünü olan, çoğu Anadolu kentlerinde faaliyet gösteren, büyük ve hakim sermaye karşısında rekabet gücünü artırmaya can atan, küçük ve orta ölçekli firmaların temsilcisi olmaya gayret ediyor. Dolayısıyla Erdoğan (ve AKP iktidarının) faiz meselesindeki tutumunun gerçek nedenlerini yüzeye yansıyan ifadelerde, değil savunduğu ve temsil ettiği sermaye sınıflarının ihtiyaçlarını araştırarak (inceleyerek) ortaya koyabiliriz.
İncelememizi gelecek yazıda sürdüreceğiz.
*İktisatçı
15 Şubat 2015
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.