İnsan sormadan edemiyor, Tsipras liderliğindeki SYRİZA gerçekten sermayenin boğazına sarılmış da bizim mi haberimiz yok? Yaşanan küresel krizin en sert vurduğu ülkelerden biri olan ve yediği sert darbe ile ekonomik ve toplumsal çöküşün sınırlarında gezinen Yunanistan, uzunca bir dönemdir ciddi bir siyasal kriz içerisinde. Son birkaç yılda krize karşı AB ve IMF’nin programını uygulayan Papandreu […]
İnsan sormadan edemiyor, Tsipras liderliğindeki SYRİZA gerçekten sermayenin boğazına sarılmış da bizim mi haberimiz yok?
Yaşanan küresel krizin en sert vurduğu ülkelerden biri olan ve yediği sert darbe ile ekonomik ve toplumsal çöküşün sınırlarında gezinen Yunanistan, uzunca bir dönemdir ciddi bir siyasal kriz içerisinde.
Son birkaç yılda krize karşı AB ve IMF’nin programını uygulayan Papandreu ve Papadimos’un (hadi, bir ay başta kalan Pikrammenos’u da ekleyelim) malum sonları gibi oldu Samaras’ın da düşüşü.
İki buçuk sene evvel başa gelen ve meclisteki gücü giderek sönümlenen Yeni Demokrasi-PASOK-DİMAR (ki hatırlayacak olursak DİMAR sonradan ittifaktan çekilmişti) ittifakının Antonios Samaras liderliğindeki koalisyon hükümeti, CB seçimlerinin krize dönüşerek mecliste tıkanması sonucu yasalar gereği düştü.
Ve şimdi 25 Ocak’ta erken genel seçimlere gidiliyor. Kamuoyu yoklamalarından da anlaşıldığı üzere 25 Ocak’ta güçlü bir olasılıkla Tsipras liderliğindeki SYRİZA (Radikal Sol Koalisyon) başa gelecek.
Evet, Yunanistan’da çok özel bir süreç yaşanıyor. Genel seçimlerde çıkacak tablo, sadece Yunanistan’ın iç dinamiklerini belirlemeyecek, etrafına sıçratacağı başka evreleri de açığa çıkaracak.
Öyle ya, şimdiden SYRİZA heyecanı(!) başta Türkiye siyasetini sarıp sarmalamış, umut kapılarını aralamış(!) gözüküyor. Tıpkı SYRİZA’nın tabir-i caizse bir yanılsama kuşatmasına soktuğu ilk çıkış günlerindeki gibi…
Aman yanlış anlaşılmasın; niyetim SYRİZA’yı “tu-kaka” ilan edip sekter bir konuma yerleşmek yahut SYRİZA’nın üstünde debelenip, gelinen noktada güçlü bir tabana sahip olsa da oylarının giderek düşme eğiliminde olduğu, siyasal taktiklerinde çokça hata yapmış Yunanistan Komünist Partisi’ni (KKE) yüceltmek falan değil.
Yunanistan halkının mevcut ekonomik-siyasal-toplumsal krize karşı sokakları zapt ettiği böylesi kritik ve tarihsel bir dönemeci anlamaya çalışmak ve SYRİZA’nın handikaplarına, söylemlerindeki evrimleşme sürecine ve olasılıklara mercek tutmak istiyorum.
Esasında, AB-IMF-Avrupa Merkez Bankası’nın yani topluca adlarıyla Troyka’nın programına ve siyasal yönetimine tabi olmuş koalisyon hükümetlerinin varlığına ve kemer sıkma politikaları kapsamında borç krizine karşı radikal söylemleriyle güçlü bir çıkış yapan, 2008 krizi sonrası daha da genişleyerek can bulan ve yüksek ihtimal 25 Ocak’ta hükümet koltuğuna oturacak olan SYRİZA açısından yeni dönemde belli dönemeçler açığa çıkıyor.
SYRİZA Hükümeti,
İlk elden borçların ödenmesi, yüksek işsizlik ve yoksulluk sorunuyla baş başa kalacak, deyim yerindeyse cebelleşecek.
Borçların ödenmesine, AB, Avro Bölgesi ve NATO ülkeleri içerisinde kalıp kalmayacağına ilişkin alacağı pozisyonlar doğal olarak şimdiden gündemimize oturmuş durumda.
Sermayenin SYRİZA taarruzu
Şunu bir kenara not etmek gerek, ne olursa olsun SYRİZA’nın başa gelecek olması- ki tarihinde ilk kez merkez solun da solunda bir “eğilim” hükümet koltuğuna oturacak -illa ki siyasi- ekonomik çalkantıya sebep olacak ve sermaye güçlerini darboğaz edecektir.
Elbette bizim yaptığımız gibi, egemen güçler de, bu analizleri yapıyorlar ve kartlarını ona göre oynuyorlar. Dolayısıyla sermaye ve AB merkezlerinde ciddi bir telaş hali hâkim. Bu minvalde SYRİZA’ya yönelik inanılmaz bir taarruz harekâtı başlatmış durumdalar.
Bir yandan SYRİZA’nın hükümet olma olasılığını mümkün mertebe engelleme girişimlerini devreye sokarken, öte yandan SYRİZA’yı ehlileştirme hamlelerine girişmiş durumdalar.
Burjuva basını günlerdir SYRİZA iktidara gelirse, Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden ayrılmasının (Bakalım öyle mi olacak?) kaçınılmaz olacağını yazıp çiziyor. Bürokratlar, SYRİZA’nın seçimleri kazanması durumunda ülkenin iflasa sürükleneceğine dair demeçler veriyorlar.
Yaratılan manipülatif zeminde, sermayenin tüm argümanlarıyla körüklenen tartışmalar birbirini izliyor.
Daha şimdiden, büyük yatırım gruplarından Yunanistan’ın en büyük bankalarından Euro Bank’tan çekilme tehditleri geliyor.
AB’nin öncü ekonomik güçlerinden Almanya’nın tehditkâr açıklamaları da işin vahametini gözler önüne seriyor.
Alman Şansölyesi Angela Merkel ve Maliye Bakanı Wolfgang Schauble’nin deyim yerindeyse “ayağınızı denk alın” minvalindeki, gerekirse Yunanistan’ın Avro’dan çıkışına hazır oldukları ve “parlamento seçimlerinde Yunanistan’ı Avrupa yanlısı bir çizgide tutacak şekilde sonuçlanmasını umdukları” açıklamaları, sermaye için nasıl bir Yunanistan beklentisinde olduklarını net bir şekilde beyan ediyor.
Yunan halkının kurtuluşu SYRİZA mı?
Hal böyle iken, insan sormadan edemiyor, Tsipras liderliğindeki SYRİZA gerçekten sermayenin boğazına sarılmış da bizim mi haberimiz yok?
Zira önümüzdeki günlerde tanıklık edeceğiz, SYRİZA Troyka’ya teslim mi olacak yoksa tepesine mi binecek? Gönlümüz sermayenin tepesine tünemesi, ama hep beraber göreceğiz, ilk çıkışının radikal söylemlerindeki gibi sermaye ile hesaplaşacak mı ya da göbeğine mi eklemlenecek…
Daha iki yıl öncesine kadar, borçların silinmesi, bankaların kamulaştırması ve Avro’dan çıkış meselelerinde sert çıkışlar yapan SYRİZA, şimdilerde o “borçları ödemeyeceğiz” çizgisini terk etmiş, talepleri daha ılıman ve reformist bir çizgiye yerleşmiş ve bir süredir sağa kayma emareleri taşır durumda.
Ki, AB ve Avrupa Merkez Bankasından gelen basınç karşısında Tsipras’ın açıklamalarından görüldüğü üzere, sadece sermayenin panik halinde olmadığı anlaşılıyor.
SYRİZA, borçların silinmesi perspektifinden çark ederek, AB ve Avro Bölgesi’nde kalma niyetini beyan edip borçların yeniden görüşülerek müzakereye açılması ve borç ödemelerinin Yunanistan ekonomisinin büyümesi şartına bağlanması hattını öne çıkarıyor. Tsipras, Yunanistan’ın büyük yatırım gruplarına, “paralarınızı Euro Bank’tan çekmeyin” çağrıları yapıyor.
İlk işaretler, SYRİZA’nın alabildiğine taviz verme yaklaşımını benimseyeceğini ve sermayeye eklemlenme olasılığını güçlendiriyor.
Tsipras’ın 15 Eylül’de Selanik’te iki parçalı (kamu borcunun büyük bir kısmının silinerek müzakereye açılması ve Ulusal Yeniden İnşa Planı’nın uygulamaya sokulması) olarak açıkladığı Selanik Programı’nın bile, giderek yok hükmüne yerleştiği ve birbirine yakın zaman aralıklarında SYRİZA’lı vekillerin borç krizi üzerine yaptıkları açıklamalarda giderek daha evcil bir noktaya evrilindiğini açık ediyor.
Ve hatta SYRİZA’nın ekonomi politikalarının mimarı Yannis Milyos’un 5 yıllık Moratoryum planlamasından, 30 Aralık’ta CNBC’de katıldığı bir TV programında “ Korkmayın, komünist değiliz!” müzakere edeceğiz açıklamalarına denk gelmedik mi?
Aslında, SYRİZA’nın ikircikli tutumlarına ilişkin yeni bir şey değil bu.
(Daha önce başka bir yazımda da belirttiğim gibi…) Evveliyatında kemer sıkma politikalarıyla hesaplaşmayı temel sorun sayan SYRİZA, sonrasında, düzen partileriyle beraber tasarruf önlemleri doğrultusunda emekçilerin maaşlarını düşürme anlaşmalarına imza atmamış mıydı?
Ve, liderleri Tsipras, Almanya ziyaretinde sabah Rosa Luxemburg’un anmasında boy gösterip, akşamına Rosa’yı katledenlerin mirasçılarıyla aynı masaya oturup Yunanistan’ın borç ödeme planlarını görüşmemiş miydi?
Başta da değindiğim gibi, niyetim sekter bir hatta konumlanmak asla değil. Uzlaşmalar ya da müzakereler, devrimci mücadelelere içkindir elbette. Ve müzakere mücadelesizlik hattına savrulmak anlamına gelmez. Lakin, o uzlaşmalar senin siyasi paradigmanın yönünü belirlemez ve geçici/belli dönemleri kapsarlar. Kendi iktidarını o müzakerelerin üzerinden ve hele sermayenin programına tabi olarak inşa edebileceğini sanmak, abesle iştigal olmaz mı?
Yunanistan’da devrimci bir kopuş için koşullar olgunlaşmışken, SYRİZA’nın “borçları ödemeyeceğiz” diyeceği vakit tam da şimdi değil de ne zaman?
HDP’yi SYRİZA’laştırmak isteyenlere naçizane bir yorum
Şimdi, Tsipras liderliğinde SYRİZA’nın Yunanistan’da başa gelecek olması, Türkiye’de HDP’yi SYRİZA’laştırmaya niyetlenmiş kesimleri pek bir heyecanlandırıyor…
Sormak gerek HDP içerisindeki o eğilimlere, Yunanistan’da yaşanan sürecin handikaplarını hiç mi görmezler de, “darısı bizim başımıza” naralarına şimdiden soyunurlar?
Türkiye’de de, kritik ve belirleyici bir seçim dönemi kapımızda.
KÖH, muazzam bir iradeyle gerçekleşen ve şimdi etrafına sıçrayan Kobane direnişi ile beraber, kendi bağımsız gücünü dosta düşmana gösteriyor. Bir yandan müzakere ile çözüm süreci hayata geçirilmeye çalışılırken, öte yandan bağımsız duruşun önemli bir teminatı olan demokratik özerkliğin ayakları inşa edilmeye çalışılıyor. Ve aynı zamanda, tüm demokrasi güçleriyle ittifak politikası yürüterek, önümüzdeki yılların kaderini etkileyecek seçimlerden başarıyla çıkmaya çabalıyor.
Lakin, HDP’yi SYRİZA hattına yerleştirmeye niyetlenmiş çeşitli kesimlerin, SYRİZA hülyası(!) seçimlere yaklaşımda da kendisini alenen açık ediyor.
Bizim işimiz “parlamentoculuk oyunu” oynamak değil; direnişi toplumsallaştırmak, HDK ile halk meclislerinin inşasına soyunmak ve halkı bu bağımsız güç alanına dayanarak iktidara taşımak olmalı.
Yoksa, öyle değil mi? Tıpkı Syriza gibi, sistemin ve rejiminin çıkışı olmayan dehlizlerinde koşturmakla mı yetineceğiz?
Velhasıl-ı kelam, Yunanistan tarihsel bir kavşakta. Devrimci bir kopuş için koşullar olgunlaşmış durumda. Ama, Yunanistan devrimci bir öncü yoksunluğu içinde kıvranıyor.
Şimdi en önemli mesele, SYRİZA’ya oy verecek olan ve şimdi sokakları zapt eden Yunan halkının ve özellikle de bilinç ve eylemlilik düzeyi oldukça yükselmiş olan işçi sınıfının, SYRİZA’yı sınıfın bağımsız ve devrimci talepleriyle kuşatıp kuşatamayacağı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.