Atina’da seçim öncesinden başlayarak dört dopdolu gün geçirdik. Syriza’nın birinci parti olmasının heyecanını paylaştık. Uzun uzun yapılabilecekleri, olası tehlikeleri vs. bazen saatlerce masa etrafında konuştuk. Sorularımızın bazılarına cevap bulduk, bazılarına bulamadık. Hem teorik hem de pratik sonuçları bakımdan çok önemli bir eşik ve deneyim Yunanistan’da olanlar. Şimdiye kadar yapabildiğimizden daha fazla, daha yakından izlememiz ve […]
Atina’da seçim öncesinden başlayarak dört dopdolu gün geçirdik. Syriza’nın birinci parti olmasının heyecanını paylaştık. Uzun uzun yapılabilecekleri, olası tehlikeleri vs. bazen saatlerce masa etrafında konuştuk. Sorularımızın bazılarına cevap bulduk, bazılarına bulamadık. Hem teorik hem de pratik sonuçları bakımdan çok önemli bir eşik ve deneyim Yunanistan’da olanlar. Şimdiye kadar yapabildiğimizden daha fazla, daha yakından izlememiz ve etkileşim içinde olmamız gerekiyor. Daha ayrıntılı ve kapsamlı yazıları şimdilik erteleyerek, bu kısa yazıda sadece üç konuya dair gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
Syriza nasıl oldu da bu kadar destek buldu?
Yeni Demokrasi’den, Pasok’tan gına gelmiş. Herkes şikayetçi. Bu bıkkınlık Syriza’nın sağladığı desteği büyük ölçüde açıklıyor. “Her şeyi denedik, sıra Sol’da; bir de bunu deneyelim” ruh hali oldukça yaygın. Konuştuğum taksi şoförleri, garsonlar, otel çalışanları herhangi bir sol değeri benimsedikleri için değil, daha çok çaresizlikten Syriza’yı desteklemiş gibiler. Epeydir oy potansiyeli %4’lerde olan bir partinin çok kısa zamanda %36’nın üstüne çıkmasında, ekonomik krizin ve Troyka’cı politikaların tahribatının rolü büyük. Seçmenlerin, yıldıkları sağ partilerden desteklerini çekip hızla arayış içine girmelerinin arkasında son derece dinamik ve özgül koşullar var.
Syriza’nın ANEL’le koalisyonunun geri planı
Bilineni hatırlayalım; reel siyasette, özellikle hükümet etme ihtimali kapıya dayandığında, neredeyse her zaman, taviz ve uzlaşı kaçınılmaz. Verili koşullar, sınırlı seçenekler neler yapılabileceğini belirliyor. Yunanistan’da, cumhurbaşkanı seçimlerde birinci gelen partiye hükümet kurma yetkisini ancak belirli koşullar yerine getirilirse veriyor.
Bu koşulların başında tabii ki güven oyu için çoğunluğun sağlanmış olması geliyor. En çok oy alan parti mecliste mutlak çoğunluğu (151 ve üstü) sağlarsa mesele yok. Syriza bu çoğunluğu sağlayamadığı ve 149’da kaldığı için cumhurbaşkanı diğer iki koşuldan birinin sağlanmış olmasını bekliyor:
1) Bir başka parti ile resmi ortaklık, yani koalisyona giderek güven oyunu garantilemek;
2) Mutlak çoğunluğun 151 altında da sağlanabileceğine cumhurbaşkanını ikna etmek. Evet, ikinci alternatif garip görünüyor. Mutlak çoğunluk nasıl olup da, mesela 151 yerine 149 olabiliyor? Syriza’nın kendi dışındaki partilerden 3 milletvekilini güven oylaması sırasında oturuma katılmamaya ikna etmesi yoluyla. O zaman, 300 milletvekilli bir mecliste değil, 297 vekilli bir mecliste güven oylaması yapılacağından Syriza’nın 149 milletvekili hükümet kurulması için yeterli oluyor.
Bana anlatılanlardan edindiğim izlenime göre, cumhurbaşkanına bu ikinci koşulun sağlandığını sözle ifade etmek yetmiyor. Cumhurbaşkanı, bu koşulun gerçekleştirildiğine dair kanıt arıyor, bir tür protokol ile güvenoyunun bu yolla alınabileceğinden emin olmak istiyor. Öte yandan, bu tür bir destek sağlandığında oylamaya katılmayan milletvekillerinin seçildikleri partiden ihracı gündeme gelebileceği gibi güven oyu desteği de pek kalıcı olmayabiliyor. 13 milletvekilli
ANEL ile Syriza’nın kurduğu koalisyonu değerlendirirken Yunanistan parlamento geleneğine dair bu tür inceliklerin de dikkate alınması gerekiyor.
Her koalisyonun haliyle bir ortak zemini olması gerekir. ANEL-Syriza koalisyonunun ortak zemini Troyka’nın dayattığı kemer sıkma politikalarına karşı çıkmaları ve müzakerelerin yenilenmesi gereğinde anlaşmış olmaları. ANEL’in göçmen düşmanı milliyetçi söylemi ile Syriza’nın göçmen yanlısı taahhütlerinin çeliştiği biliniyor. Fakat, bu potansiyel çatışma alanının fiili bir uzlaşmazlığa dönüşüp dönüşmeyeceği, dönüşecekse ne zaman, hangi bağlamda dönüşeceği tartışmalı bir alan. Spekülasyonlar, iddialar muhtelif. Yakın dönemde yaşanacaklar her iki partinin önceliklerinin ve samimiyetinin laboratuvarı olacak. Gelişmelerin yönünün belirlenmesinde Syriza’nın kırmızı çizgilerinin tayin edici olacağı kesin.
İlk ağızda neler yapılabilir?
Syriza’nın Selanik Programı’nı değerlendirirken* programa hangi ölçütle, hangi yanlarına öncelik tanıyarak yaklaştığımı belirtmiştim. Benim için, Troyka’nın emekçilere dayattığı koşulları düzeltecek politikaların niteliği ve acilen uygulanıp uygulanmayacağı tayin edici idi. Nitekim, programda öne çıkan asgari ücretin tekrar eski 751 avro seviyesine çekilmesi ve %28’lere varan işsizlik ile mücadelenin ilk adımı olarak devlet eliyle 300,000 işsize istihdam yaratılması Syriza’nın önceliklerini aksettiriyor. Solda olan herkesin desteklemesi gereken somut politika önerileri bunlar. Program, öncelik verdiği bu uygulamaları Troyka müzakerelerine bağlamaksızın, hemen, acilen yerine getireceğini de söylüyor ve net bir tavır takınıyor.
Seçimler sırasında ve hemen sonrasında Atina’da Syriza’ya yakın olan ve olmayan radikal iktisatçılarla yaptığım görüşmelerde Yunanistan’da asgari ücret uygulamasının farklı yanları olduğu ortaya çıktı. Asgari ücretin 751 avro seviyesine yasal değişiklik ile yükseltilmesi her işyerinde bu ücretin uygulanması anlamına gelmiyormuş. İşyeri sahibinin işçilerle (ya da sendika ile) yapacağı toplu sözleşme görüşmeleri (“sosyal diyalog”deniliyor!) asgari ücretin altında da bir ücret seviyesi belirleyebiliyormuş. Kısacası, yasa ile asgari ücretin yükseltilmesi patronların bu ücreti otomatik olarak, yasal zorunluluk icabı işçilere vermesi anlamına gelmiyor.
İşte tam bu noktada, devletin işsizliği azaltan istihdam paketini hızla ve yaygın bir biçimde yürürlüğe koyması ayrıca önem kazanıyor. Ancak ve ancak işsizlik tehlikesinin olmadığı, daha az ücrete çalışmaya hazır işsizlerle rekabet etme durumunda kalınmadığında etkin ücret pazarlığının yapılabileceği kesin. Syriza’nın özellikle hemen uygulama taahhüdünde bulunduğu istihdam paketinde yavaş davranması, kararsızlık göstermesi yapabileceği en büyük yanlışlardan biri olacaktır.
* E. Ahmet Tonak. Syriza iktidara geldiğinde… Sendika.org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.