Laiklik ilkesi proletaryanın elinde “siyasal” bir ilke olmanın ötesine geçer, toplumsal devrimin genel ilkesi haline gelir Sosyalistlerin politik bir ilke olarak laiklik karşısındaki tutumları nedir? “Politik devrim” karşısındaki tutumları neyse odur. Marx bunu daha 25 yaşındayken görmüş ve “politik özgürleşmenin dinle ilişkisi sorunu, bizim için politik özgürleşmenin insani özgürleşmeyle ilişkisi sorunu(dur)” demiş. Tek başına politika […]
Laiklik ilkesi proletaryanın elinde “siyasal” bir ilke olmanın ötesine geçer, toplumsal devrimin genel ilkesi haline gelir
Sosyalistlerin politik bir ilke olarak laiklik karşısındaki tutumları nedir?
“Politik devrim” karşısındaki tutumları neyse odur.
Marx bunu daha 25 yaşındayken görmüş ve “politik özgürleşmenin dinle ilişkisi sorunu, bizim için politik özgürleşmenin insani özgürleşmeyle ilişkisi sorunu(dur)” demiş.
Tek başına politika alanıyla sınırlı bir özgürlüğün insanı özgürleştirmeye yetmeyeceğini; yalnızca burjuvaziye politik özgürlük getireceğini; toplumun emekçi çoğunluğunu politik alanda burjuvazinin, ekonomik alanda ise sermayenin egemenliği altına sokacağını biliyoruz.
Genç Marx’ın “insani özgürleşme” dediği şeye daha sonra “toplumsal devrim” dediğini ve politik devrimi toplumsal devrimin bir momenti olarak ele aldığını da biliyoruz.
Elbette politik devrim toplumsal devrimin “kilit” sorunu ve ilk adımını belirleyen temel süreçtir.
Ancak, proletaryanın politik devrimi, burjuva politik devriminden farklıdır.
Bu devrim egemen üretim ilişkileri temeli üzerinde yükselmez.
Proletaryanın politik devrimi, işçi sınıfının ideolojik-politik-fiili önderliği altında bir araya gelmiş halkın, egemen üretim ilişkilerini yıkarken yeni üretim ilişkilerini kuran toplumsal eylemini örgütler.
Yani proletaryanın “politik devrimi”, toplumsal devrimin ihtiyaçlarına karşılık verir.
Bu nedenle proletarya devriminin din karşısındaki tutumu da, temellerini toplumsal devrim süreci içerisinde oluşturur.
Dinsel kurumların kapitalizmle barışı
Burjuva devletin laiklik ilkesi, feodal bir sınıf olarak din adamları sınıfını iktidardan uzaklaştırır ama din adamlarının birer burjuva olarak, burjuvazinin (çoğunlukla da büyük burjuvazinin) politikacıları, bakanları, diplomatları, rektörleri, filozofları olarak burjuva toplumuna eklemlenmelerine, dinsel kurumların proletaryayı, yoksulları, kadınları ve ikincilleştirilen tüm nüfus gruplarını kapitalizme tabii kılan kurumlar olarak yeniden örgütlenmesine kapıları kapatmaz.
Din adamlarının ve dinsel kurumların kapitalizmle bu “barış”ı sermayenin dinsellik alanına egemen olmasını getirir.
Din adamlarının ve dinsel kurumların kapitalizme bu eklemlenmesi, (meta fetişizminin en çaresiz kurbanları olarak dünyayı dinsel biçimde kavrama eğilimi en yüksek sınıflar olan) emekçi sınıfların burjuvazinin en gerici tarihsel bloğuna katılmalarında stratejik bir rol oynar.
Burjuva egemenliğinin tarihsel bloğunun parçalanması, burjuva hegemonyasının dağıtılması ve burjuvazinin organik aydınlarının eklemlenme kapasitesinin daraltılması proletarya devriminin gelişiminin niteliksel momentleridir.
İşçi sınıfının, toplumsal eşitlik ve siyasi özgürlük mücadelesi; dinin, kapitalizme eklemlenen din adamları ve dinsel kurumlar aracılığıyla ezilen sınıfları burjuva egemenliğinin en gerici biçimlerine bağımlı hale getirmesine karşı mücadeleyi de içine alır.
Sermayenin dinden arındırılması
Proletarya devrimi kategorik olarak dine karşı bir devrim biçiminde değil, dinin kapitalist egemenliğe eklemlenmesine karşı bir devrim biçiminde gelişir.
Neoliberalizm, dinin kapitalizme siyasal ve ekonomik düzeyde eklemlenmesinin en gerici en sömürücü biçimlerinin gelişmesini teşvik eder.
Dinsel soslu “sosyal yardım ağları”, yoksullaştırılmış yığınları sermayeye bağımlılaştırmanın etkili kanalları olarak devlet tarafından himaye altına alınır, sermaye tarafından beslenir.
Din kurallarını referans alan bankalar, korporasyonlar, muhafazakâr işadamları ile el ele verirken, emek pazarı işçi simsarlığı yapan “cemaatler”, cemaat referanslı sendikalar aracılığıyla denetim altına alınır.
Kamusal alanın dinsel referanslarla yeniden örgütlenmesi, kamusal alanın neoliberal yıkımının koçbaşı haline getirilir.
Eğitimin özelleştirilmesiyle eğitim kurumlarının dinselleştirilmesinin iç içe geçişi; sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin piyasalaştırılmasında, dindarları hedefleyen sağlık kuruluşlarının, dini rengi ön planda tutan yardım kuruluşlarının koçbaşı olarak kullanılması tesadüf değildir.
Her dinde bulunan otoriter, militarist, fetihçi temalar, saldırgan emperyalist-yıkıcı politikaların kaynağı olarak sunulmak suretiyle, emperyalizm ve faşizmin egemenlik stratejileri/oyunları dinsel kurtuluşla özdeşleştirilerek geniş yoksul yığınlara mal edilir.
Neoliberalizmi yıkacak olan devrim, yalnızca dinin devletten ve devletin dinden arındırılmasıyla yetinemez; dinin sermayeden ve sermayenin dinden arındırılmasını da hedeflemek zorundadır.
Böylece laiklik ilkesi proletaryanın elinde “siyasal” bir ilke olmanın ötesine geçer, toplumsal devrimin genel ilkesi haline gelir.
İşçi sınıfı devrimi, laikliği reddetmez, onu kendi iflasına sürükleyen politika alanının ötesine halkın neoliberalizme isyanı üzerinde yeniden inşa edilen kamu hayatına ve üretim araçlarının kamusallaştırılmasına kadar genişletir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.