Antik Roma’da celladın adı “carnifex” olup “hayırlı, büyük işler” yapan ve mahpusları korumakla ve suçluları öldürmekle görevli “triumvirs capitales”in yardımcıları olarak görev yapmışlardır. Genelde suçluları iple ya da elleriyle boğarak öldürür ve işkenceleri yönetirlerdi. Orta Çağ’dan eski rejime kadar Fransa’da her bölge, her il için bir cellat bulunurdu. Kent dışında yaşarlar (yani soyutlanır ve sessizliğe […]
Antik Roma’da celladın adı “carnifex” olup “hayırlı, büyük işler” yapan ve mahpusları korumakla ve suçluları öldürmekle görevli “triumvirs capitales”in yardımcıları olarak görev yapmışlardır. Genelde suçluları iple ya da elleriyle boğarak öldürür ve işkenceleri yönetirlerdi.
Orta Çağ’dan eski rejime kadar Fransa’da her bölge, her il için bir cellat bulunurdu. Kent dışında yaşarlar (yani soyutlanır ve sessizliğe gömülürlerdi), kadavralarla ilgilenir ve ölüm işlerine bakarlardı. Kimi vergilerden gelir elde ederler ya da kadavraları uzmanlara satarlardı. Bugün kimi ülkelerde hala görevlerini sürdürmektedirler (S.Arabistan, Bengladeş, Çin gibi).
Osmanlı’da cellatlar sağır ve dilsizler arasından seçilirmiş. Kimin kafasını kestiğini duymaması, kurbanın çığlıklarını işitmemesi ve kurbanın yalvarmasıyla merhamete gelmesin diye 15.yy.’da kullanılmaya başlanmıştır cellatlar. Osmanlılara özgü değildir cellatlar. Tarihin kirli sayfalarında hep yer almışlardır.
Cellatlar insanla birlikte var olmuş ve sessizliğe bürünmüşlerdir. Cellatlar sessizliği, suçsuzluklarını konuşurlar. Görevlerini yaptıklarını konuşurlar. Bazen “konuşursam ülke alt üst olur” diye demeç verirler ama konuşmazlar, sessizliği tercih ederler. Sözünü edeceğimiz bugünkü cellatların bunlardan pek farkları yoktur ve yeni giysileriyle eskilerden çok daha fazla kafa kesmektedirler ya da insan boğmaktadırlar. Kimileri kurbanlarının ciğerini bile yiyebilmektedir.
30 yıl, 100 yıl savaşlarında, Haçlı seferlerinde din adına görev almış, engizisyonda yargılamış, zindanlara atmış, derelerde boğmuştur. Dünya dönüyor diyeni asmış darağacına. Üç Fidan da yüzyıllar sonra yollanmış celladın yanına; darağacına asmışlar savundukları bağımsızlığı da.
Cellat bizonu öldürürken Kızılderiliyi de öldürmüştür ve sonra topraklarına el koymuş, doğal zenginliklerini talan etmiştir. Sonra da sessizlik adasında paralarını saymış ve saklamıştır.
Irkçı kılığına girmiş, kukuletayla kendini saklamış, sanki yaptığından utanıyormuş gibi. Yüzsüzlüğünü saklamış sanki yüzü varmış gibi. Güney Afrika’da siyahları elmas madenlerine hapsetmiş, yeryüzüne çıktıklarında da “apartheid” cellatlarına teslim etmişlerdir.
Latin Amerika’nın altın, gümüş madenlerine girmiş, boğmuş insanları karanlık dehlizlerde.
I. ve II. Dünya / Paylaşım savaşlarında cephelerde ve özellikle toplama kamplarında görev almışlardır cellatlar. Kurbanlarını yakmakla, boğmakla kalmamış varını, yoğunu, ruhunu da almıştır.
Kamboçya’nın pirinç tarlalarına gömmüş kafataslarını kızıl khmer. Vietnam’ı gazla boğmuş efendisi hegemonik, emperyalist güç. Ambargoyla bunaltmış Küba’yı. Guantanamo’da işkenceden geçirmiş.
1 Mayıs gösterilerinde çatıya çıkmış cellat; demokratı, ilericiyi hedef almış. Sessizliğe bürünmüş, konuşmamış. Korunmuş, hala korunmaktadır. Faili meçhuller her yerde, kemikleri tarlalarda, dağda, bayırda. 12 Eylül’de tam zamanlı çalışmışlardır.
K.Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta görev almış, saklamış yüzünü, sağır, dilsiz olmuş, çocukları ana karnında kesmiştir. Diyarbakır cezaevinin koridorlarında kuyruğa girmişlerdir. Görevi olan kafa kesmeyi de aşarak yakmış insanları, alevini seyretmiştir. Afganistan’da, Ortadoğu’da, Afrika’da kâfir dediğini öldürürken sakalını sıvazlamış, Tanrı’yı da işin içine katmakta bir an olsun tereddüt etmemiştir. Çocukları kaçırmış, çalıştırmış köle gibi; evlendirmiş o masum yüzleri sapkınlarla. Genç Kubilay’ı katletmiş sarığıyla.
Şili’de çocukları koparmış ailelerinden, Arjantin’de atmış muhalifleri uçaktan okyanusa, bulunmasın bedenleri diye. Anlamamış önemli olanın beden değil düşünce olduğunu.
Analar yas tutar olmuş 1 Mayıs meydanında, Beyoğlu’nda; cellatların katlettiği çocukları, yakınları için.
Özgürlüklerin, insan haklarının, hukukun cellatları aramızda dolaşmakta ve yakamızdan düşmemektedirler. Ekonominin cellatları borsalarda dolaşıyor, ekranları önünde sessizce tuşlara basarak yarattıkları spekülasyonlarla ceplerini doldururken ve sahte bir mutlulukla sırıtırken simit çalan çocuk işkenceden geçip mahpushaneyi boylamaktadır. Başkalarının boynunu bükerken egemenleri önünde boyunlarını eğiyorlar.
Celladın efendisi vardır, sözünden çıkmaz yerine getirir, sorgusuz sualsiz. Efendi cellat olur, cellat efendi olur. Kurban seçilir, sehpaya yollanır. Kurban konuşur, çığlık atar, sesini duyurmaya çalışır.
Cellat pamuk, buğday, mısır tarlalarında köleleri öldürür. Cellat köleleri getiren geminin kaptanıdır. Köleyi çevresinden, ailesinden toprağından koparıp zorla alıp götüren efendisinin köpeğidir cellat. Piramitleri, yolları, tapınakları, kaleleri, surları yapan insanları, emeği katleden cellattır, sessizlik içinde. Kimse duymamalıdır kaç kişiyi boğazladığını, saklamalıdır kurbanını, vermelidir köpeklere kemiklerini. Sessizlik içinde bağlılığını göstermelidir efendisine.
Silah tüccarları, uyuşturucu baronları, spekülatörler cellattır, sessizce kurbanlarını seçerler. Kurban çığlık attığında artık çok geçtir. Kendini çoktan kurtarmıştır cellat. Keyifle, sinsi gülüşüyle çekilir köşesine.
Cellat savaşı yaratır ve iyice de azar savaşta. Ortadoğu’da, Balkanlar’da çıkarlarını koruma adına insanları birbirine boğazlatırken kendi celladı da seyircilik yapmış ve kenardan yönetmiştir kanlı sahneleri. Barış nedir bilmediğinden savaşta önüne geleni keser, din adına, sınır koruma adına, efendisinin zenginliğini koruma adına. Tecavüz eder, sakat bırakır, umudu karartır, çocuğu gözünü kırpmadan doğrar, masumiyetini parçalar, saflığını zehirler.
Cellat kimi zaman köyleri boşaltır, dereleri kurutur, ağaçları keser ve bunun için gece, kalleşçe, arkadan ve sessizce gelir. Sessizliğini bozanlara acımaz. Karşısındaki gücü yenemezse kaçar, sessizliğe bürünür. Sessizliğini koruyanlara sığınır. Celladı yaratan ve ondan istediğini alan sömürgeci sistem, kapitalist sistemin kendisidir. Celladın babası piyasadır. Piyasanın kirli elleridir, kiralık katilidir.
Cellatların yaratılmadığı, var olanların sessizliklerinin içinden koparılıp alınacağı, ortaya çıkarılacağı ve hesap sorulacağı bir düzen için başta emekçiler olmak üzere tüm mazlum, ezilen, yabancılaşmış insan ve sınıfların mücadelesi gereklidir. Yoksa cellatların sessizliği devam edecek ve efendileriyle birlikte kurbanların haykırışları, çığlıkları karşısında keyifle kendi ıssız, soyutlanmış kalelerinde yaşamlarını sürdüreceklerdir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.