Yeri gelmişken diyeceğiz ama “kitap” her yer ve zamanı kaplayan; hani üstüne basa basa “ekmek gibi, su gibi elzem” denilerek bütün bir hayat için önemine vurgu yapılan bir nesne olduktan sonra sıcaklığının hep daim olacağı da kuşkusuz demektir. Sözün özü kitabın önemi insanlık için yazının icadının kendisi kadardır ve bunun ölçütü, ona yetecek bir ölçütün […]
Yeri gelmişken diyeceğiz ama “kitap” her yer ve zamanı kaplayan; hani üstüne basa basa “ekmek gibi, su gibi elzem” denilerek bütün bir hayat için önemine vurgu yapılan bir nesne olduktan sonra sıcaklığının hep daim olacağı da kuşkusuz demektir. Sözün özü kitabın önemi insanlık için yazının icadının kendisi kadardır ve bunun ölçütü, ona yetecek bir ölçütün olmayışıdır.
Derin bir yerinden kitap demişken gündelik sıcaklığıyla İstanbul’da 8 Kasım’da başlayan kitap fuarı hemen aklımıza geliyor; TÜYAP 33.İstanbul Kitap Fuarı. Alan büyüklüğü, katılan yayıncı ve sivil, demokratik toplum örgütleri sayısıyla Türkiye’deki kitap fuarlarının en büyüğü…
Yayıncıların, yazarların kitaplarıyla okur niteliğini ve niceliğini sınadığı bir etkinlik. Tabi esas itibarıyla hem düzenleyici olarak TÜYAP hem de yayıncılar açısından ticari bir organizasyon. Sorun kitap olunca, ticari boyutunu görmek istemiyor insan ama katılımı yoğun kılmak her şeyden önce stantlarına yüksek kiralar ödeyen yayıncılar açısından çok da önemli.
Öteden beri İstanbul’daki kitap fuarını her yıl yaklaşık 350 ila 400 bin arasında kişi ziyaret ediyor. Ziyaretçilerin yaklaşık %70’ini ilk ve ortaöğretim öğrencileri oluşturuyor. Ki öğrenci ziyaretleri de okulca veya sınıfça yapılan etkinlikler arasında olduğu için oranı haliyle yüksek olabiliyor.
İstanbul gibi 15 milyonluk bir kentte, insan hayatında doğumdan ölüme kadar çok önemli bir yeri olan kitap açısından iyimser bir rakam olarak 400 bin kişinin fuarı ziyaret etmesi olumlu bir rakam olarak kabul edilemez. Zaten bu sayının önemli bir kısmın 8 yaş ile 14 yaş arasında olup, öğretmenleri tarafından gezmek-görmek amacıyla dolaştırılan, kitap stantlarının önünden sürü gibi iteklenen çocuklardan oluşuyor. Hal böyle olunca kitaplar 400 bin kişilik ziyaretçisiyle buluşma gibi bir şansa da sahip olamıyor. Elbette ki gezip-görmek; kitaplı atmosferden etkilenmek, yazarlarla tanışmak herkesin hakkıdır da. Buna itiraz etmek olmaz. ‘İyi de o zaman kaç kişi fuarı ziyaret ederse iyi bir rakam olur?’ diye sorulduğunda bunun için şöyle böyle bir rakam vermek yerine, Türkiye’nin birçok açıdan kalbi diyebileceğimiz, ülke nüfusunun 1/5’inin yaşadığı bir kentteki katılımın en azından bu konuda ülkeyi süründüğü yerden çıkaracak bir düzeyde olması gerektiğini söylemek yanlış olmaz… Çünkü İstanbul’daki rakamlar Türkiye’nin geneli açısından da bir ölçü koymamıza yardımcı olacak cinstendir.
Tam da İstanbul’daki kitap fuarındaki stantlarda ülke olarak “ne kadar bir kitaplı’ bir ülke olduğumuza dair bilgiler, yorumlar okurunu bekleyen yazarlar ve yayıncılar tarafından da sık sık gündeme geliyor. TÜİK’in verileri bu vesileyle ortaya dökülüyor. Rusya’da, İngiltere’de toplu ulaşım araçlarında kitapsız yapılmayan gündelik yolculuklar anlatılıyor…
Söz konusu TÜİK bu konuda yaptığı çalışmanın sonuçlarını geçtiğimiz nisan ayında açıklamıştı. TÜİK raporuna göre Türkiye kitap okuma sıralamasında dünya ülkeleri arasında sonlarda bir yerde yani 86.sırada. Kişi başına bir günde kitap okuma süresi ortalaması 1 dakika. Televizyon izleme oranı 6 saat, internet kullanımı ise 3 saat.
Bunun dışında bilinen bir başka bir gerçek Japonya’da bir yılda kişi başına okunan kitap sayısı 25, Rusya’da 23 iken Türkiye’de 0.01. Bundan öte ölçüp biçmeye hiç mi hiç gerek yok.
Uygar dünyada yeni teknolojilerin insanın gündelik hayatına girmesi yadsınamaz bir gerçektir. Bu bakımdan gerek televizyon, gerekse bilgisayar yazının veya kitabın alternatifi değildir. Bizde televizyon, bilgisayar ya da toplu ulaşım araçlarında yoğun olarak kullanılan akıllı telefon alışkanlığı kitabın yerine geçmiş bir alışkanlık değildir. Akıllı telefonlardan önce de ellerde kitap yoktu. Zaten ellerinde kitap olmadığı için akıllarını, akıllı telefonlarda aramaya başladı insanlar. Bu konuda sayımız nedir bilemeyiz ama tablomuzun böyle olduğu aşikar.
Fabrikanın yani eğitim sisteminin niteliği ve onun çıkardığı ürün ortada. Kitap sayıları, kapısına kilit vurulan halk kütüphanesi sayıları da ortada. Kişi başına okunan kitap sayısı yerlerde… Gelişmiş ülkelerdeki mevcut kitap sayısı 10 ila 15 milyon arasında iken, Türkiye’de bu sayı 3 milyon gibi bir düzeyde. Geriliğin, gericiliğin kodları da kitapla ilgili sayılarda gizli. Üstelik burada daha “nasıl, ne tür kitap?” sorusuna bile sıra gelmeden…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.