Besinlerin asitlik-bazlık durumları ve yaşamımıza etkileri Genelde asidik maddeler canlıların vücuduna zarar verebilirken bazik maddelerin kullanımı daha sağlıklı olduğundan tercih edilmelidir. Örneğin nötr veya asidik su içme yerine hafif bazik su içimi insan vücudu için daha yararlıdır. Günümüzde tüketilen su, birçok toksik maddeyi vücudumuza taşıyabilmektedir. Tipik çeşme suyunun içinde klor, flor, alüminyumun yanı sıra kurşun, […]
Besinlerin asitlik-bazlık durumları ve yaşamımıza etkileri
Genelde asidik maddeler canlıların vücuduna zarar verebilirken bazik maddelerin kullanımı daha sağlıklı olduğundan tercih edilmelidir. Örneğin nötr veya asidik su içme yerine hafif bazik su içimi insan vücudu için daha yararlıdır. Günümüzde tüketilen su, birçok toksik maddeyi vücudumuza taşıyabilmektedir. Tipik çeşme suyunun içinde klor, flor, alüminyumun yanı sıra kurşun, kadmiyum ve nikel gibi çeşitli toksik ağır metaller barındırabilmektedir. Bu, vücudun ihtiyaç duyduğu ‘kaliteli’ ve ‘yaşayan’ suyun aksine asit ve kimyasal katkılarla ‘öldürülmüş’ sudur. Satılan şişe sularının da birçoğu daha iyi değildir.
Aşağıdaki şekil ve tablo günlük hayatımızdaki bazı besinlerin asitlik ve alkalilik durumunu göstermektedir.
Tüm yiyecekleri ve etkinliklerini iki grupta sınıflandırabiliriz: alkali/baz oluşturan (pH derecesi 7′den yüksek) ve asit oluşturan (pH derecesi 7′den düşük). Aşağıdaki rehbere bakarak yaşamınızda alkali oluşturan yiyecek ve etkinliklere ağırlık vermemizde yarar vardır.
İnsan vücudunda yüksek alkali oluşturan duygu durumu ve etkinlikler örneğin huzur, minettarlık, affetmek, neşe, gülmek, olumlu düşünmek, dinlenmek, egzersiz yapmak, derin nefes almak ve nezaketli olmak yüksek alkali oluşturan besinler yiyerek artırılırken; korku, kıskançlık, öfke, stres, uykusuzluk, hareketsizlik, sigara içmek, uyuşturucu kullanmak vs. gibi yüksek asit oluşturan duygu ve düşünceler yüksek asidik besinlerle olmaktadır. Bu yüzden yüksek asit oluşturan besinlerden uzak durulmalıdır.
Vücuttaki asidik oluşumu: Vücudumuzdaki bütün canlı hücreler atık üretirler. Tüm besinler hücrelere vücudumuzdaki sıvılar yardımıyla taşınırlar ve oksijen ile yanarak enerji haline dönüşürler. Yediğimiz ne olursa olsun bir atık ortaya çıkar. Bu atıklar idrar ve ter yoluyla atılır. Atıklar temel olarak asidiktir. Bunun sonucunda idrarımız düşük bir pH dengesine sahip olur. Bahsi geçen atıkların hepsini vücudun atması mümkün değildir. Yaşam ve beslenme tarzı, besin türleri ve tüm çevresel koşullar bu atıkların oluşumunu hızlandırır.
Atılamayan asidik atıklara ne olur?
Bu atıklar katılaşmış atıklara dönüşürler, örneğin; kolesterol, yağ asidi, böbrek taşı v.b gibi ve bilemeyeceğimiz başka bir şekilde vücudun içinde herhangi bir yerde birikip yerleşirler. Vücuttan atılamayan ve biriken bu asidik atıkların toplanması yaşlanma sürecini hızlandırır. Alkali besinler ve su, asidik atıkların atılmasını kolaylaştırarak vücudumuza yardımcı olur.
İnsan vücudu mükemmel bir mekanizmadır. Gittikçe artan asidin yaşamsal organlarımıza hasar vermesini engellemek üzere vücudumuz savunma mekanizmalarını düzenlemeye başlar. Asidin yağ hücreleri içinde depolandığı bilinmektedir. Bütün bunlara rağmen asit herhangi bir organla temas edecek olursa, dokuyu içinden çürütebileceği bir delik açma şansı da bulur. Bu durum hücrenin mutasyona uğramasına neden olabilir. Bu asidik ortamda oksijen seviyesi düşer ve kalsiyum tüketilmeye başlar. Bu nedenle savunma mekanizması olarak, vücudunuz gerçekte sizi aşırı asidiklikten korumak üzere şişmanlatır/yağlandırır. Asitlerin toparlanıp paketlendiği tüm bu yağ hücreleri ve selüloit birikimleri yaşamsal organlardan güvenli uzaklıkta tutulmaya çalışılır. Bu açıdan şişmanlık yaşamsal organlarınızı zarar görmekten koruyabilir.
Birçok insan artık kendisini hiç iyi hissetmiyor. Birçokları da kendilerini soğuk algınlıkları veya çevredeki herhangi bir mikroptan çok daha kolay etkilenir halde buluyorlar. Bundan daha ciddi olan ise lupus, romatoit arterit, multipl skleroz, kronik yorgunluk sendromu ve fibromiyalji sendromu gibi bağışıklık sistemi rahatsızlıklarındaki artışlardır. Özellikle de genç yaşlarda…
Kronik hastalıkların iyileşmeye başlaması sadece ve sadece kanımızda mevcut olan pH değerleri normale yakın olursa gerçekleşiyor! Tümden iyileşme ise kan değerlerinin alkali pH değerlerine sahip olmasıyla gerçekleşiyor. Bu sonuçlar hastalıkla mücadele eden, iyileşmekte olan ya da sadece daha iyi ve daha sağlıklı hissetmek isteyen herkes için geçerlidir. İnsan kanındaki değerler çok dar bir pH ölçeğinde (7,3) yer alır. Bu değerlerin altında ya da “fazla üzerinde” yer almak hastalıklara davetiye çıkarır. pH raydan çıkarsa yapıcı enzimler yıkıcı olmaya başlar. Hücrelere yeteri kadar oksijen taşınamaz. Hastalıklar ve kanser kapıya dayanır.
Alkali-Asit dengesinin bozulması:
Asit ne yapar?
Asit hangi hastalıklara yol açar?
Alkali diyet yapın
Sağlıklı beslenme sonucu vücudun pH dengesi 7,36 ila 7,44 arasında alkali seviyesinde yer alır. Asit oluşumuna neden olan gıdalarla beslenme sonucu bu denge bozulur ve vücut tekrar denge sağlayacağım derken hayati önem taşıyan bazı minerallerin (potasyum, magnezyum, kalsiyum, sodyum) kaybı meydana gelir. Bu dengesizlik asidoza (asidik pH seviyesi) yol açar ve asidoz da ölümle sonuçlanabilecek pek çok hastalığa neden olur.
Yediğimiz yemeklerin pek çoğu (hazır gıdalar, fastfood vs) asidoza neden olacak kadar fazla asit içerir. Bunlar pH dengesini bozup kronik hastalıklara davetiye çıkarır. Alkali beslenme, yüksek protein, yüksek yağ ve düşük karbonhidrat diyetlerinin tam tersidir. Diyetin nerdeyse yüzde sekseni alkali besin tüketimine ve yüzde yirmisi de, pH dengesini kuracak kadar asitli besin yemeye dayanır.
Meyvelerin çoğu alkali besinlerdir. Kalsiyum, magnezyum ve potasyum bol miktarda yeşil sebzelerde bulunur. Alkali diyetin en önemli faktörü düzenli ama alkali su tüketimidir. Organlarımız çoğu, özellikle de böbrekler düzgün bir pH için önemli rol oynar. Bunun için ise doğru besinlere ihtiyaç duyarlar. Asit fazlalaştığı zaman, vücut dışarıdan alkali takviyesiyle bunu dengelemek ister. Alkali zaten kanda bulunan bir maddedir ancak pH seviyesindeki karmaşaya kan çok fazla tolerans gösteremez, o yüzden alkalinin alınacağı kaynak kan olamaz. En iyi alkali kaynakları iç organlar ve dokulardır. Bunlar yeterli pH seviyesine gelebilmek için gerekli toleransı gösterirler. Lakin iç organlardan ödünç alınan alkalinin bir an önce telafi edilmesi gereklidir ki fazla olan asidi vücuttan atabilelim. Eğer alkali ağırlıklı sağlıklı bir diyetiniz varsa bu sorun değildir; ama pek çoğumuz asidoza neden olacak kadar sağlıksız besleniyoruz.- Eğer telafi edilemez ve alkali dengesi sağlanamaz ise vücut pek çok hastalığa karşı savunmasız kalır.
Alkali beslenme ipuçları:
Asitler:
Asitler, çözeltiye Hidrojen iyonu bırakan bileşiklerdir. Bütün asitler hidrojen (H+) içerir. Asitler, en eski çağlardan bu yana tanınan maddelerdir. Sözgelimi, alkol mayalan-masının yanı sıra, asetik mayalanma, yani mikroorganizmaların etkisiyle alkolün sirkeye dönüşmesi daha o dönemlerde biliniyordu. Sirke, bir başka deyişle asetik asit, XIII. yy’a kadar bilinen tek asitti. Günümüzde kimya sanayisinin büyük bir bölümü, az sayıda asidin (sözgelimi sülfürik, nitrik, asetik ve hidroklorik asitler) üretimine ya da kullanımına dayanır.
Genelde;
1- Ekşi bir tada sahiptirler.
2- İndikatörlerin rengini değiştirirler. (Asitler litmus kağıdını kırmızıya çevirirler).
3- Bazlarla reaksiyona girdiklerinde Tuz ve Su oluştururlar. Bundan başka çok çeşitlilik gösteren başka özellikleri de bulunur. Bu spesifik özellikler, anyon muhtevası ve ayrılmamış molekülerden dolayı olur. Çeşitli asitlerin molekülleri, çözeltiye farklı miktarda serbest Hidrojen bırakma eğilimindedirler.
Asitler başlıca iki grupta toplanabilirler:
İnorganik asitler: Bünyesinde C bulunmayan asitlerdir. Minerallerden ve metal olmayan maddelerden yapılan asitlere, inorganik asitler adı verilir. Yaygın inorganik asitler arasında, sülfürik asit (H2SO4), hidroklorik asit (HCl), nitrik asit (HNO3) ve fosforik asit (H3PO4) yer alır. Endüstri her yıl bu asitlerden milyonlarca üretir. Bunlar plastik, lif, gübre, boya kimyasallarının yapımında kullanılır. Konsantre inorganik asitler çok aşındırıcıdır. Cilde zarar verebilir ve diğer metallerin içinde hızla eriyebilirler. Hidroflorik asit (HF), camın yapısını bozarken diğer inorganik asitler cam için tehlikeli değildir.
Organik asitler: Bünyesinde C bulunan asit-lerdir. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar, organik asitler adı verilen çeşitli asidik karbon bileşim-leri üretir. Bunların çoğu zararsızdır; meyveler ve diğer yiyeceklere tat verir. Organik asitler yapıları karbon iskeletine dayalı asitlerdir. Formik, asetik, propiyonik, bütirik, fumarik, sorbik, sitrik ve malik asit gibi asitler ve bunların tuzları başlıca organik asitlerdir.
Doğada saf olarak bitkisel ve hayvansal organizmada bulunabilirler ve ayrıca doğal yollardan elde edilebilirler. Hayvan vücudunda kullanılıp, metobolize olduktan sonra karbon dioksit ve suya okside olurlar. Dolayısıyla canlı organizma için herhangi bir sağlık sorunu ya da bir risk oluşturabilecek hiçbir kalıntı bırakmazlar. Bu özellikleri nedeniyle organik asitler, kâr büyütme faktörlerinin hayvan beslemede kullanımının yasaklanmasından sonra anti-biyotiklerin yerini alabilecek çok sayıda yapay organik asit üretilmiştir.
Asitler ayrıca kuvvetli ve zayıf asitler olarak da ikiye ayrılabilirler:
Hidroklorik Asit (güçlü asit)
HCI → H+ + CI–
Asetik asit (zayıf asit)
C2H4O2 (CH3COOH) ↔ CH3COO- + H+
Asetik asit (sirke) zayıf iyonize olur ve serbest oksijenden az miktarda çözeltiye bırakır. Güçlü asit ve bazlar iyonlarına ayrılır ve ayrılmış halde bulunur. Bu asit olarak tek yönlü ok ile ifade edilir. Zayıf asit ve bazlar sürekli olarak iyonizasyon prosesi altındadırlar. Serbest iyonlar sürekli olarak tekrar kombine olurlar. Bu durum çift yönlü ok ile belirtilir.
Asidik olan bir su asit nötralizerleri ile arıtılır. Su asidik ise geçtiği yerlerde zamanla mavi-yeşil lekeler ortaya çıkar. pH testleri ile suyun asidik olup olmadığı anlaşılabilir. Asit nötralizer olarak kalsit kullanıldığı zaman suya karışan çözünmüş kireç taşları su sertliğinin artmasına neden olur. Soda (NaCO3) veya sodyum hidroksit (NaOH) ile de pH yükseltilebilir.
Bazlar/Alkaliler: Bazlar, hidroksit iyonu bırakan maddelerdir. Örnek olarak Sodyum hidroksit (NaOH) ve amonyum hidroksit (NH4OH) verilebilir.
Sodyum hidroksit,
NaOH → Na+ + OH–
Amonyum hidroksit,
NH4OH → NH4+ + OH–
Genelde;
1- Acı tada sahiptirler.
2- Kaygan hissiyatı verirler.
3- İndikatörlerin rengini değiştirirler. (Litmus kağıdını mavi yaparlar).
Amonyum hidroksit, zayıf bir bazdır ve çökeltiye az miktarda hidroksit iyonu bırakırlar. Güçlü baz ve zayıf baz durumu da asitlerde olduğu gibidir. pH suyun asitlik veya bazlık durumunun bir ölçüsüdür ve logaritmik bir ölçüdür. Saf su H+ ve OH– iyonları açısından dengelidir ve pH değeri 7’dir.
pH < 7 ise asidik , pH >7 ise baziktir.
pH H+ iyonlarının elektrik potansiyellerine bağlı olarak veya renk indikatörleri ile ölçülebilir. Düşük pH’lı sular çoğunlukla, hız kısıtlayıcı reaksiyon olan katot reaksiyonunu kolaylaştırıp, korozyonu artırır. Bu parametre içme suyunun güvenliği hakkında direk bilgi vermez. Düşük pH ve aynı zamanda düşük toplam çözünen maddeli (TDS‘li) sular korozif olduğu için borulardaki birtakım zehirli metalleri çözebilir. Yüksek pH ‘a sahip sularda da pH’ı yükselten kimyasalların zararlı olup olmadığı belirlenmelidir.
pH: Hidrojen iyon konsantrasyonu veya sudaki hidrojen potansiyelidir.
pH değerine göre asitlik ve bazlık karakteri ve bazı maddelerin pH değerleri aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
CO2 ve SO2 suda asit özelliği gösteren maddelerdir. Havadaki karbon dioksit (CO2) ve kükürt dioksit (SO2) gazları yağmur damlalarında çözündüklerinde asit olarak yere düşer. Bu durumda asit yağmurları oluşur.
Önemli asit ve bazların özellikleri ve kullanıldığı alanları
FORMİK ASİT (HCOOH): Bakterilere küf ve mayalara etki eder…Mikrobik bozunmayı önlemek için gıdalarda koruyucu olarak kulanılır… Karınca salgısında ve ısırgan otunun tüyünde bol miktarda bulunur.
ASETİK ASİT (CH3COOH) (E 260): Sirke asidi olarak bilinir. Asetik asitin %5-8 lik çözeltisi sirke olarak kullanılır. Asetik asit birçok ilaç endüstri maddesinin kullanılmasında kullanılır. Tahriş edici bir kokuya sahip bir sıvıdır. Alüminyum asetat tuzu, taze kesilmiş yaralarda kan dindirici olarak kullanılır.
SORBİK ASİT (HC6H7O2): Küf ve mayaların gelişmesine engel olur. Bu özelliğinden dolayı yiyeceklerde antimikrobik koruyucu olarak kullanılır. Kokusu lezzeti yoktur.
BENZOİK ASİT (C6H5COOOH): Beyaz renkli iğne ve yaprakçık görünümünde bir maddedir. Gıdalarda mikrobik bozunmayı önlemek için kullanılır. En çok kullanıldığı alanlar, meyva suyu, marmelat, reçel, gazlı, içecekler, turşular, ketçap ve benzeri ürünlerdir. Benzoik asit, birçok bitkinin yaprak, kabuk ve meyvelerinde bulunur. Benzoik asit genellikle sodyum tuzu olarak (Sodyum benzoat) kullanılır. İlave edildiği bitkinin tadını etkiler.
FOLİK ASİT (C19H19N7O6): Folik asit dokularında az da olsa bulunur. Folik asit en çok koyu yeşil yapraklı sebzeler ve gıda olarak kullanılan hayvanların böbrek ve karaciğerlerinde bulunur. Biftek, hububat, sebzeler, domates, çilek, peynir ve sütte az miktarda bulunur. Folik asit eksikliğinde vücutta anemi (kansızlık) ortaya çıkar. B grubundan bir vitamindir (B9). Plesantayı destekler ve bazı vücut defektlerini önler.
SİTRİK ASİT (C6H8O7) (E 330): Kristalli beyaz katı haldedir. Suda çözünürlüğü sıcaklıkla değişir. Limon ve turunçgillerde bulunur.
OLEİK ASİT: Zeytinyağında bulunur.
KARBONİK ASİT: Karbondioksidin sulu çözeltisi olan zayıf asittir. Ayrıca, yağmur suyu da zayıf karbonik asit çözeltisidir. Formülü H2CO3 şeklindedir. Gazoz ve kolalarda bulunur.
TARTARİK ASİT: (E 334): Bitkilerde yaygın olarak bulunan, kristal yapılı, renksiz organik asit. Başta gıda sanayi olmak üzere çeşitli sanayi dallarında kullanılan bu asit, şarabın mayalanması esnasında potasyumun yan ürünü olarak elde edilir. Tartarik asit gazozlarda, jelatinli tatlılarda, metallerin temizlenmesinde ve cilalanmasında ve yün boyama işlerinde kullanılır. Antimon potasyum tartarları da böcek ilacı ve mordan olarak kullanılır. Üzümsü meyvelerde toplam asidin %1,6–2,8’lik bölümünü tartarik asit oluşturmaktadır.
MALİK ASİT: Elmada bulunur.
LAKTİK ASİT (C3H6O3): Ticari olarak büyük ölçüde ekşimiş sütten elde edilir; bu yüzden süt asidi de denir. Sütte bulunan laktoz, laktik maya denilen bakteriler tarafından laktik aside dönüştürülür. Ayrıca yoğurtta da bulunur. Her insanın vücudunda oluşan tabii bir organik bileşiktir, kas, kan ve vücudun değişik organlarında bulunur. Laktat ile aynı anlamda kullanılır, laktat, laktik asidin sodyum (Na) ve potasyum (K) tuzudur. Yoğurta bulunan laktik asit kas hücrelerinde toplanarak vücuda yorgunluk hissi/uyku hali verir.
BÜTİRİK ASİT (C4H8O2): Hayvansal ve bitkisel yağlarda bulunan bir doymuş yağ asididir. Bütirik asitin düşük molekül ağırlıklı esterlerinin hoş kokuları vardır, bu yüzden gıda ve parfüm katkısı olarak kullanılır. Butirik asidin gliserit hali tereyağında %3 – 4 oranında bulunur
ASETİLSALİSİLİK ASİT (C9H8O4): Aspirin olarak bilinir. Genellikle ufak ağrı ve sızılar için kullanılan ağrı kesici ve ateş düşürücü bir ilaçtır. Ayrıca kan seyreltici etkisi vardır ve kalp krizine karşı koruma sağlaması amacıyla uzun dönem az dozaj kullanılır. Aşırı dozda kullanımı yüzünden her yıl yüzlerce kişi ölümcül etkilere maruz kalsa da, genel olarak aspirinin faydalı bir ilaç olduğu kabul edilir.
AKRİLİK ASİT (C3H4O2): Oda sıcaklığı ve basıncında sıvı olarak bulunan renksiz ve keskin kokulu asitlerdir. Esterleşme için kullanılan (%94’lük) ve suda çözünebilen reçine yapımında kullanılan (%98-%99,5’lik) olmak üzere ticari olarak kullanılabilir 2 derecesi vardır. Işık, ısı ya da metale maruz bırakıldığında kolayca polimerleşir. Bazı boyalarda bulunur.
ASKORBİK ASİT (C6H8O6): C vitamini, askorbik asit olarak da bilinir, suda eritilebilen ve birçok görevi olan vitamin. Çoğu hayvanlar ve bitkiler, kendi C vitaminlerini glukozdan üretebilirler. İnsanlar, bazı meyve yarasaları, hint domuzu ve insan benzeri primatlar C vitamini üretemediklerinden bunu besinlerden almak zorundadırlar. C vitamini olup turunçgillerde bulunur.
HİDROJEN SÜLFÜR (H2S): Renksiz bir gazdır. Kokmuş yumurtayı andıran bir kokusu vardır. Çok zehirlidir. Uzun zaman solunduğunda insanı öldürebilir. Havada seyreltik olarak bulunduğunda yorgunluk ve baş ağrısı yapar.
SÜLFÜRİK ASİT (H2SO4): Endüstüride kullanılan en önemli asit ve dünyada en çok üretilen kimyasallardan biridir. SO2 gazı kullanılarak kontakt metodu denilen bir metotla üretilir. Endüstride birçok alanda kullanılan bu asit, özellikle gübre üretiminde, amonyum sülfat üretiminde, patlayıcı yapımında, boya sanayinde, petrokimya sanayinde kullanılmaktadır. Akülerde H2SO4 kullanılır. Piyasadaki adı zaç yağıdır.
NİTRİK ASİT (HNO3): Nitrik asit, dinamit yapımında kullanılır. Nitrik asidin gliserin ile reaksiyonundan nitrogliserin meydana gelir. Ayrıca nitrik asit NH4NO3 içeren gübrelerin üretiminde kullanılır. Ticari olarak kezzap olarak adlandırılır.
HiDROKLORİK ASİT (HCl): Kuvvetli bir asittir. Tuzruhu seyreltik HCl’den yapılır. Mide özsuyu seyreltik HCl’dir.
FOSFORİK ASİT (H3PO4): Saf fosforik asit, renksiz kristaller halinde bir katıdır. Fosforik asit en çok fosfatlı gübrelerin yapımında ve ilaç endüstrisinde kullanılır.
HİDROFLORİK ASİT (HF): Hidroflorik asit yüksek oktanlı benzin yapımında, sentetik kriyolit (Na3AlF6) imalatında kullanılır. Ayrıca hidroflorik asit camların üzerine şekiller yapmak için kullanılır. Bu iş için, önce cam eşya yüzeyi bir parafin tabakası ile kaplanır. Sonra parafinin üzerine bir çelik kalem ile istenen şekil çizilir. Bu çizgilere hidrojen florür gazı veya çözeltisi tatbik edilir. Camdaki parafin temizlendikten sonra camda yalnız sabit şekiller kalır.
SODYUM HİDROKSİT (NaOH): Beyaz renkte nem çekici bir maddedir. Suda kolaylıkla çözünür ve yumuşak kaygan ve sabun hissi veren bir çözelti oluşturur. Sodyum hidroksit, laboratuvarlarda CO2 gibi asidik gazları yakalamak için kullanılır. Endüstride bir çok kimyasal maddenin yapımında, yapay ipek, sabun, kağıt, tekstil, boya, deterjan endüstrisinde ve petrol rafinerilerinde kullanılır.
POTASYUM HİDROKSİT (KOH): Endüstride arap sabunu üretiminde, pillerde elektrolit olarak ve gübre yapımında kullanılır.
KALSİYUM HİDROKSİT (Ca(OH)2): Beyaz bir toz olup, suda hamurumsu bir görünüş alır. Sönmemiş kirece su ilave edilmesi ile elde edilir. Kalsiyum hidroksit asidik gazların uzaklaştırılması (Hava gazından hidrojen sülfürün uzaklaştırılması gibi), kireç ve çimento yapımı alanlarında kullanılır.
AMONYAK (NH3): Renksiz, kendine özgü keskin kokusu olan bir gazdır. Sıvı amonyak özellikleri bakımından suya benzer, polar yapıdadır, hidrojen bağı yapar ve su gibi iyonlarına ayrışır. Amonyak endüstride en çok azotlu gübrelerin ve nitrik asitin üretiminde başlangıç maddesi olarak kullanılır. Birçok laboratuvarlarda amonyak, zayıf baz olarak ve birçok kimyasal maddenin elde edilmesinde kullanılır. Amonyak bilhassa nitrik asit ve amonyum tuzları imalatında, üre, boya, ilaç ve plastik gibi organik madde imalatında kullanılır. Amonyak gazı normal sıcaklıkta basınç uygulandığında kolaylıkla sıvılaşır oluşan bu sıvının buharlaşma ısısı yüksektir (327 kcal/g) bundan dolayı amonyak endüstride soğutucu olarak kullanılır.
HİDROSİYANİK ASİT (HCN): Tabiatta bulunan zehirlerin en kuvvetlisidir. HCN’nin kokusu şeftali çekirdeği içi kokusuna benzer. Metreküpte 34 miligram HCN varlığında kokusu hissedilir. Öldürücü dozu konsantrasyonuna bağlıdır. Mesela, 200 mg/m3 konsantrasyonda öldürücü doz 2000 mg dk/m3’tür.
* Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, [email protected]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.