Şimdiye kadar ne PKK’nin, ne PYD’nin ve ne de HDP’nin “Aman Türkiye Kobanê’ye yardım et” dediğini ben duymadım. Duyduğum şu: IŞİD’e destek vermekten vazgeç… Aslında Türk devleti Kobanê’ye karşı suç işledi. Bu insanlık suçudur. Şimdi Türkiye’den istenmesi gereken, “işlediği suçun diyetini ödemesidir”. “Koridor” açmasıdır. Amerikan Başkan Yardımcısı Biden, Türk hükümetini çetelere yüzmilyonlarca dolar ve onbinlerce […]
Şimdiye kadar ne PKK’nin, ne PYD’nin ve ne de HDP’nin “Aman Türkiye Kobanê’ye yardım et” dediğini ben duymadım.
Duyduğum şu: IŞİD’e destek vermekten vazgeç…
Aslında Türk devleti Kobanê’ye karşı suç işledi. Bu insanlık suçudur. Şimdi Türkiye’den istenmesi gereken, “işlediği suçun diyetini ödemesidir”. “Koridor” açmasıdır.
Amerikan Başkan Yardımcısı Biden, Türk hükümetini çetelere yüzmilyonlarca dolar ve onbinlerce ton silah vermekle ve Beşar Esad rejimini yıkmak için bölgede mezhep savaşını kışkırtmakla suçladı. Bunlar, eğer Türkiye yol yakınken işlediği suçların diyetini ödemez, bildiği yolda devam ederse, bilin ki ayağı sürçtüğü an, bu suçları işleyenler kendilerini uluslararası adaletin önünde bulacaklardır.
Kobanê şunu gösterdi: Türk siyasetinin hiçbir sözü, çıkaracağı hiçbir kanun, vereceği hiçbir taviz kesinlikle güvenilir değildir. Ve hiçbir “küresel güce” bel bağlanamaz.
Kürdistan Özgürlük Hareketi ve onun müttefikleri, kendi öz savunmalarını, en az IŞİD’ın elindeki potansiyel güç kadar mutlak bir güç yığınağı ile güvence altına almadıkları durumda, “çözüm süreci” tam bir “tuzak” olacaktır. Yüzbinlerin caydırıcı öz savunması dışında güvenilecek hiçbir şey yoktur. Kürde ne Türk devleti, ne de “uluslararası koalisyonun” devletleri, değil “özgürlük” su bile vermeyecektir.
Sabahtan akşama kadar “sızdırılan” haberlerle oyalanmanın alemi yok. Hakikat açıktır: Kendi gücüne güven. Çünkü devletler birbirleriyle “gücün diliyle” konuşmakta. Onlar birbirlerini hem “suçlamakta”, hem de Kürdün özgürlüğüne ve yaşama hakkına karşı kanlı “uzlaşmalar” yapmakta…
Bakınız. ABD Türkiye’yi en yüksek düzeyde suçladı.
“Suç işlediniz” dedi.
Sonra “özür” diledi…
Ortada “özür” yok aslında. Biden o iç bulandırıcı özür metninde, “suç işlemediniz” demedi. “Bilerek suç işlediniz dediğim için özür dilerim” dedi. Yani “suç işlendiniz” iddiasını ortadan kaldırmadı. Buna karşılık, “bilmeden bu suçu işlediniz” diyerek, “uzlaşma” kapısını açık tuttu. O kapı ne kadar açılır, yoksa kapanır mı, bütün bunlar artık Kobanê’nin ve diğer kantonların ve tüm parçalardaki Kürt halkının bu hayasız “uzlaşmalar”, ayak oyunlarına, diplomatik namussuzluklara rağmen, ne kadar direneceğine bağlıdır.
Şu açıktır: Türkiye’nin “suç işlediği” resmen ilan edilmiştir.
Ama aynı zamanda Türkiye’nin işlediği bu suçun, tıpkı İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi ABD tarafından “affedilebileceği” de şu “özür” dileme maskaralığıyla ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda İnönü Hükümeti Nazilerle suç ortaklığı yapmıştır. Silah sanayi için hayati olan hammaddeleri Almanya’ya vermiş, onların denizaltılarının Boğazlar’dan geçişine, şimdi IŞİD çetelerinin sınırları geçişine göz yumduğu gibi göz yummuştur. Tıpkı şimdi nasıl Kürdistan topraklarına göz koyduysa, Nazilere yanaşarak Sovyet topraklarına, Kırım’a, Azerbaycan’a ve Özbekistan’a göz koymuştur. Ama Türkiye Sovyetler Birliği’ne karşı NATO ve CENTO savaş ittifakına girmesi ve ABD’nin Ortadoğu’daki atlama tahtası olma karşılığında bu “savaş suçunu” işlediği halde affedilmiş, daha sonra da Truman doktrini, Marshall planı faslından, bir sadakayla ödüllendirilmiştir.
Şimdi de benzer filmi yeniden seyrediyoruz.
ABD Türkiye’yi yine “suçluyor” ve yine onu, kimbilir hangi berbat “uzlaşmalar” karşılığında “affedebileceğini” kıytırık bir özür dileme açıklamasıyla hissettiriyor.
“Devletler” kendi menfaatleri için kanlı bir oyun oynamakta.
Buna karşılık “devletsiz” insanlar, bu kanlı oyunun kurbanı olmakta…
Kobanê’yi düşüreceklermiş…. Düşürdüklerini farzedin. Diğer iki kanton ne olacak? Onlara da saldırıldığını düşünün. Kandil ne olacak? Kuzey Kürdistan’daki binler, onların arkasındaki milyonlar ne olacak?
Siz boşverin Kürdistan’ın ne olacağını Ey Erdoğan, Ey Davutoğlu…
Düşünün… Siz ne olacaksınız? Türkiye ne olacak?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.