AKP birden fazla unsuru olan bir bankacılık düzenlemesini (Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) 20 Ekim’de Meclis’e taşıdı.[i] Söz konusu tasarı Tasarruf Mevduat ve Sigorta Fonu (TMSF) işlemlerinden Hazine Müsteşarlığı yetkilerine kadar çok sayıda düzenleme içeriyor. Ancak en dikkat çeken nokta Vakıfbank’ın mülkiyetini elinde bulunduranlarda değişiklik öngörülmesi, […]
AKP birden fazla unsuru olan bir bankacılık düzenlemesini (Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) 20 Ekim’de Meclis’e taşıdı.[i] Söz konusu tasarı Tasarruf Mevduat ve Sigorta Fonu (TMSF) işlemlerinden Hazine Müsteşarlığı yetkilerine kadar çok sayıda düzenleme içeriyor. Ancak en dikkat çeken nokta Vakıfbank’ın mülkiyetini elinde bulunduranlarda değişiklik öngörülmesi, daha net bir ifadeyle Vakıfbank’ın Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan hisselerinin Hazine’ye devredilmesi oldu.
Vakıfların giderleri için bir gelir akışı sağlayacak fon yaratılması gerekçesi hükümete yakın yayın organları tarafından ön plana çıkarıldı. Meclis’te komisyon aşamasında bulunan kanun tasarısında ise bununla birlikte çok daha fazlası gerekçe olarak açık bir şekilde dile getiriliyor. Ancak ilginçtir, kamuoyunda bu gerekçeler yeterince incelenmeden, gerçekleştirilenin bir özelleştirme hazırlığı olduğu ve Vakıfbank’ın kamulaştırılacağına dair değerlendirmeler aynı gün içinde yapıldı.
Burada kolaycı çıkarımlar devletin finansal alana dair bir süredir hazırlığını yaptığı tasarrufları atlıyor. Sürecin, bankanın bir kısmının daha özelleştirilmesiyle mi (halihazırda bankanın yaklaşık % 25,1’i halka arz ile satılmış durumda, % 16,3’ü de gerçek ve tüzel kişilere ait, % 58.5’iyse -A ve B Grubu hisseler- Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün elinde bulunuyor), tamamen satılmasıyla mı, ya da sadece bir yeniden yapılandırmayla mı sonuçlanacağı belirsizliğini koruyor. Ancak net bir şekilde ifade edilebilecek husus, devletin İslami bankacılığa adım atmakta olduğu ve Vakıfbank’ın bu sırada kullanışlı bir araç oluşturacağı.
Özelleştirme sürecinde hazırlık, kalkış ve tıkanıklık
AKP, iktidar olduğu süre zarfında kamu bankalarının özelleştirilmesi parti programında yer almasına karşın, nasıl yol alacağı ve ne zaman neyi yapacağı konusunda belirgin bir çizgide ilerleyerek tek bir tavır sergilemedi. Muhafazakar ve liberal kanaat teknisyenlerinin cümleleriyle yetinmemek için Vakıfbank’ın hisselerinin Hazine’ye devri ne anlama geliyor sorusunu cevaplandırmadan önce geçmişi hatırlamakta fayda var.
Devlet bankalarının özelleştirilmesine ilişkin 4603 sayılı kanun (Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun) 2001 krizi öncesinde çıkartılmıştı.[ii]
Bu süreç zarfında Kamu İşletmeciliği Geliştirme Merkezi, çalışanların haklarının korunması için çeşitli davalarda kazanımlar elde etse de, Fazilet Partisi’nin Anayasa Mahkemesi’ne özelleştirmenin iptali başvurusu 2001 krizi sonrasında olumsuz yanıtlandı. Banka çalışanlarının mücadelesi bu dönemde ezildi ve kamu bankalarında eski kuşak ve sendikalı çalışanların performans odaklı çalışma koşullarına karşı koyuşu çeşitli mobbing taktikleri ve hukuki dalaverelerle minimize edildi.
AKP hükümeti değişen konjonktürde özelleştirme doğrultusunda çaba harcamasına ve 2005’te Vakıfbank’ın % 25.18’lik hissesinin halka (sermayedarlara!) arzına karşın yasada öngörülen süreyi tutturamadığı için önce 2004 ve 2005’te daha sonra da 2007 ve 2010’da yasal düzenlemeler ve Bakanlar Kurulu kararlarıyla özelleştirme için öngörülen süreyi uzattı. Bu süre zarfında Cumhuriyet Halk Partisi’nin süre uzatımı iptaline dair 2007’de Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru da reddedildi.
AKP, devlet bankalarının özelleştirilmesi sürecinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) onayını es geçmek için kısmi satışlara başvurduğu gibi kendi tabanından gelen tepkiyi mas etmek için ekonomi kurmaylarının isteğinden daha geride adımlara razı olmak durumunda da kaldı. Tıpkı 2007-2008 özelleştirme girişimlerinin sadece Halkbank’ın hisselerinin % 24.94’ünün satışıyla sonuçlanması örneğinde olduğu gibi. Halkbank’ın hisselerinin % 23.9’unun daha 2012’de satılmasına karşın hisse satışı ve özelleştirme bu süre zarfında Ziraat Bankası’na uzanmadı ya da Halkbank ve Vakıfbank’ta daha büyük satışlara girişilmedi.[iii]
Özelleştirmenin daha ileri gidememesinde siyaset yapıcılar arasındaki anlaşmazlıklar da önemli rol oynadı. Ancak burada aslan payı etkili bir muhalefet yokluğunda esasen uluslararası finansal krizde görünüyor. AKP’nin kendi tabanından da aldığı tepkilere karşın özelleştirme sürecinde esas tıkanıklık finansal kriz sonrasında baş gösterdi. 2007 sonunda uluslararası piyasada likiditenin kurumaya başlamasıyla birlikte Ziraat gibi bir bankanın blok satışı ya da 2008’de girişilenden daha büyük hisse arzları orta vadede söz konusu olmaktan çıkmıştı. Üstüne, kriz zamanında devlet bankalarının AKP’nin programı hilafına ancak söylemiyle uygun bir şekilde çiftçileri ve küçük işletme sahiplerini desteklemek için kullanılmasını eklediğimizde bir yandan elden çıkartılmak istenilen devlet bankalarının öte yandan krizle baş etmede gayet işlevsel kılındığını görmekteyiz.[iv]
Özelleştirme amaçlı kamulaştırma: Hadi canım sen de!
Ali Babacan’ın açıklamaları ve az sayıda köşe yazarının değinisi dışında son bir yıldır devlet bankalarının özelleştirilmesi nadiren gündeme geliyordu. Sanki banka özelleştirilmesi bir süreliğine unutulmuştu. O kadar ki Mehmet Şimşek’in ekim başında açıkladığı özelleştirme stratejisinde sadece Halkbank’ın bağlı ortaklığı Halk Sigorta ve Halk ve Halk Emeklilik’in ismi geçiyor, bankalara dairse “devletin payını azalttık” dışında tek cümle edilmiyordu. Ancak 2013’te Vakıfbank Genel Müdürü tarafından da dillendirilen[v] Vakıfbank hisselerinin Hazine’ye devri projesi, meclise gönderilen tasarı ile yeni bir soluk kazandı. Bu tasarının yedinci maddesine göre Hazine % 58’lik hisse devri karşılığında Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ödemede bulunacak ve Vakıfbank’ın (C) grubu hissedarları da Hazine’nin kendi hisselerini almasını talep edebilecekler. Dolayısıyla Hazine, Vakıfbank’ın % 58’inden daha fazlasına sahip hale gelebilecek. Yapılan haberler bunun özelleştirme hazırlığı anlamına geldiğini belirtirken bir yandan da söz konusu olanın kamulaştırma olduğunu iddia edenler, Anayasa Mahkemesi’nin vakıf malları ile ilgili düzenlemeleri göz önünde bulundurarak böyle bir düzenlemeyi iptal edeceğini belirtiyorlar.
Tasarıda öngörülen bir kamulaştırma değildir. Çünkü söz konusu olan hisselerinin çoğunluğu Başbakanlık’a bağlı bir teşkilatta bulunan ve neoliberal dönem boyunca kamusallığı daha da aşındırılmış olsa da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün tevdi edeceği gayrimenkul ve işletme idaresi konusunda yasa ile yetkili kılınmış bir bankadır.[vi] Bunun bir özelleştirme süreci olduğunu söyleyerek işin içinden çıkmak da yanıltıcı olacaktır. Çünkü yasa tasarısı bu doğrultuda kesin bir madde içermemektedir. Bu tasarı yasalaşırsa devlet bankalarının hisse satışı ile ilgili olarak 4603 sayılı kanunda belirtilen ve 2010’da uzatılan yasal süre 2015 yılı içinde dolmadan, daha önce gerçekleşenlere benzer bir hisse satışının gerçekleşmesi mümkündür ve tasarıdaki madde gerekçeleri Vakıfbank’ı, Ziraat ve Halkbank’la hukuki olarak aynı düzleme getirme isteğini belirtmektedir. Ancak AKP’nin özelleştirme amacının sürekliliğine karşın, devlet bankaları için tek bir seferde özelleştirme hamlesine girişilmediğini ve 2002 sonundan bu yana özelleştirme sürecinde gel-gitlerin yaşandığını, halka arzlara karşın hisselerin çoğunluğunun devlette kalmaya devam ettiğini tekrarlayalım. Bu sürecin sonunda Vakıfbank’ın % 51 Hazine hissesiyle çoğunluk hissesi devlette yer alan ticari banka niteliğinin baki kalması kuvvetle muhtemeldir.
Devlet İslami bankacılığa adım atarken
Bu durumda söz konusu operasyon neyi hedeflemektedir? Ekonomi politikasındaki belirleyici aktörlerin demeçlerinden ve yasal-siyasal düzenlemelerden anlaşıldığı üzere AKP katılım bankacılığı konusunda daha büyük adımlar atılmasını ve Türkiye’de büyük katılım bankaları oluşturulmasını hedeflemektedir. Bu süreçte kamu bankalarının kullanılmasının halihazırda faaliyet gösteren katılım bankalarını engelleyeceği çekincesine karşın nihai olarak Ziraat ve Vakıfbank’ın kuracağı iki ayrı katılım bankasının oluşturulması ve bunların İslami bankacılık olarak nitelenen finansal faaliyetler konusunda Türkiye’nin elini güçlendirmesi amacı galebe çalmış durumda görünmektedir.[vii]
BDDK’nın 15 Ekim tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan izni ile Ziraat Bankası ve yurtiçi iştirakleri, önümüzdeki 9 aylık süre içinde 300 milyon ABD doları karşılığı TL sermayeli bir katılım bankası kurmaya girişti. Hatta faiz işlemlerinden muaf görüntüsünü sağlamak ve muhtemel iş ortaklarında şüphe bırakmamak için sermayenin Hazine’den karşılandığına dair bir açıklama yapılarak kuruluşun gerçekleşeceği belirtildi.[viii] Meclise sevk edilen kanun tasarısı ile Vakıfbank’ın ya doğrudan katılım bankası kuracağı ya da katılım bankası ortağı olacağı belirtiliyor. Dördüncü madde ile BDDK izni by-pass edilerek TMSF’nin banka kurması, bankanın ihalesiz olarak Vakıfbank’a ya da iki bankanın kuracağı bağlı ortaklığa satılması planlanıyor.
Bu nedenle söz konusu operasyon, tasarının gerekçelerinde ifade edildiği üzere Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne düzenli gelir akışı sağlama gerekçesiyle açıklanamaz.[ix] Ya da bu özelleştirme hazırlığıdır denilerek işin içinden çıkılamaz. Yapılan Vakıfbank’ın hukuki statüsünü netleştirerek, bir katılım bankası oluşturulması için çerçeve hazırlamaktır. Vakıf işletmeleri ve çeşitli faiz geliri taşıyan işlemler üzerinden elde edilen sermayeyle katılım bankası oluşturmak, iş ortakları ve mudiler nezdinde sorunlar çıkartacağı için Vakıfbank’ı Ziraat Bankası ile benzer statü sahibi haline getirmek (hatta doğrudan Hazine’den sermaye aktarımıyla katılım bankası sermayesi oluşturmak) İslami finansal operasyonlar için daha faydalıdır. İslami bankacılığa adım atan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin politika yapım süreçlerinin tepeden tırnağa faiz getiren işlemler referans alınarak biçimlendiriliyor olması ise günümüzün ironisidir.
* Ali Rıza Güngen – Queens Üniversitesi Küresel Kalkınma Çalışmaları, Doktora Sonrası Araştırmacı
**
[i] Söz konusu tasarıya Meclis internet sitesinden erişmek mümkündür: http://www2.tbmm.gov.tr/d24/1/1-0982.pdf
[ii] 4603 Sayılı kanuna şu adresten erişmek mümkündür: http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4603.pdf
[iii] Devlet bankalarının mülkiyet ve denetimine ilişkin veriler, bankaların ilerici pratiklerinin sahiplenilmesi ve devlet bankalarının kamunun kılınması için yapılması gerekenlere ilişkin bkz. Marois, T. ve Güngen, A. R. (2014) “Türkiye’nin Devlet Bankalarını Geri Kazanmak”, İktisat Dergisi (50. Yıl Özel Sayı), 527: 54-70
[iv] Bu konuda Thomas Marois ve Ali Rıza Güngen’in hazırlanan çalışmaları daha ayrıntılı bir değerlendirme sunmaktadır.
[v] “Vakıfbank’ın devrinde üç taraf da kazanacak”, www.dunya.com (3.10.2012), http://www.dunya.com/vakifbankin-devrinde-uc-taraf-da-kazanacak-167410h.htm, erişim 20 Ekim 2014
[vi] Vakıfbank kanunu için bkz. http://www.vakifbank.com.tr/documents/yiliski/turkiye-vakiflarbankasi-kanunu.pdf
[vii] “Vakıfbank özelleştirmesi için düğmeye bastı”, Zaman (31.10.2013), http://www.zaman.com.tr/ekonomi_vakifbank-ozellestirmesi-icin-dugmeye-basti_2159865.html, “Vakıf’ın ikinci katılım yolda”, Yeni Şafak (20.10.2014), http://www.yenisafak.com.tr/ekonomi/vakifin-ikinci-katilimi-yolda-694349, erişim 20 Ekim 2014
[viii] “300 milyon dolar Hazine’den”, Akşam (16.10.2014), http://www.aksam.com.tr/ekonomi/300-milyon-dolar-hazineden/haber-346018, erişim 20 Ekim 2014
[ix] Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün temel gelir kaynaklarından birisini kaldıran 6456 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun AKP hükümeti tarafından çıkartılmıştır. Anayasa Mahkemesi 2013/72 Esas Sayılı, 2013/126 Karar Sayılı 31.10.2013 tarihli kararı ile bu düzenlemeleri anayasaya aykırı bulmadığını belirtmiştir. İlgili karar için bkz. http://www.kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Karar/Content/c4f8bf56-0508-4ed8-8d10-e53d6c16b2fc?higllightText=vak%C4%B1fbank&excludeGerekce=False&wordsOnly=False, erişim. 20.10.2014
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.