Cumartesi Anneleri’nin 500. Oturma eylemi için Barış için Akademisyenler, DİSK ve DBP çağrı yaptı: “500 haftadır bizim annemiz Cumartesi”
Cumartesi Anneleri’nin 500. Oturma eylemi için Barış için Akademisyenler, DİSK ve DBP çağrı yaptı: “500 haftadır bizim annemiz Cumartesi”
Devlet tarafından çoğu Kürt illerinde olmak üzere kaybedilen çocukları için 500 haftadır oturan Cumartesi Anneleri’nin eylemine Barış için Akademisyenler, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) çağrı yaptı.
500 haftadır kayıpları için nöbet tutanların seslerini dünyanın dört bir yanına duyurduklarını ancak ne bugün ne de geçmişteki mevcut iktidarlara duyuramadıklarının altını çizdi. Sorumlularının kamuoyu tarafından bilinmesine hatta bazen faillerin itiraflarına ragmen işlenen insalık suçunun cezasız kaldığını hatırlatan Barış için Akademisyenler “Bizim de meselemiz Cumartesi Anneleri’yle ve Türkiye’deki tüm hak arayan ve güzel bir dünya için mücadele edenlerle aynıdır” diyerek herkesi oturma eylemine çağırdı.
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu yayımladığı çağrı metninde “500 haftadır bizim annemiz Cumartesi” diyerek Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 500 haftadır süren adalet arayışına dikkat çekti. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler (BM) protokollerine uymasını isteyen DİSK, “ Cumartesi Anneleri 500. Adalet arayışlarında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nu yanında görecektir” dedi.
DBP, Cumartesi Anneleri’nin 500. buluşmayı gerçekleştiriyor olmalarının ve hala faillerinin bulunmamaış olmasının Türkiye için demokratikleşme kararlılığının olmadığının ve geçnişiyle yüzleşmeme konusunda ısrarının bir göstergesi olduğunu belirtti. “6-7 Ekim olaylarında yaşamını yitiren yurttaşlarımızın da faillerinin belli olduğunu, bu faillerden hesap sorulması gerektiğini belirtiyor, sorumlu çevreleri ise görevlerini yapmaya çağırıyoruz” diyen DBP herkesi 500. haftada Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemine çağırdı.
Barış için Akademisyenler’in basın açıklaması
25 Ekim 2014, Cumartesi Anneleri’nin devlet tarafından çoğu Kürt bölgelerinde kaybettirilen, varlıkları ve mücadeleleri hafızamızdan silinmeye çalışılan kızlarının ve oğullarının yaşamlarını bize 500üncü seferdir hatırlatacakları, devletten 500üncü seferdir hesap soracakları gün…
Tüm bu zaman zarfında Cumartesi Anneleri Şili’de, Arjantin’de, Sri Lanka’da kayıplarını arayanlara seslerini duyurup onlarla dayanışırken, ne geçmişteki siyasi iktidarlar, ne de bugünkü siyasi iktidar, yüzlerce insanın kaybettirilmesinden sorumlu kişileri etkin bir şekilde soruşturmadı, cezalandırmadı ve yetmiyormuş gibi bu kişilerin mesleki “kariyerlerini” kimi zaman büyük terfilerle sürdürmelerine olanak sundu.
Öyle ki kamuoyunun bu sorumlu kişilerin kim olduğunu bilmesine rağmen ve hatta faillerin kimileri, kendileri itiraflarda bulunmalarına rağmen, işlenen bu insanlık suçu cezasız kaldı. Örneğin, şu an Ankara’da süren bir davada itirafçı sanıklar tutuksuz yargılanmakta ve duruşmaya bile gelmek zorunda bırakılmamaktadır.
Biz, Barış İçin Akademisyenler olarak, bütün bunları görüyoruz, takip ediyoruz ve takip etmeye devam edeceğiz. Bununla da kalmayıp Cumartesi Anneleri’nin davasını başta derslerimiz olmak üzere bulunduğumuz her ortamda dile getiriyoruz ve getirmeye devam edeceğiz. Devletin kaybettirdiklerini kelimelerimizde yaşatmaya, kaybettirilenlerin yaşamlarını, hikayelerini öğrencilerimizle paylaşmaya devam edeceğiz.
Tüm üniversitelerdeki meslektaşlarımızı da asla zulmedenin safında durmamaya, başta Cumartesi Anneleri olmak üzere devletin hışmına uğramış tüm kesimlerin yanında olmaya, mücadelelerine güç katmaya çağırıyoruz. Çünkü bizim de meselemiz Cumartesi Anneleri’yle ve Türkiye’deki tüm hak arayan ve güzel bir dünya için mücadele edenlerle aynıdır: İnsanların onurlarının zedelenmeden yaşadığı, şeffaf, demokratik, ifade özgürlüğüne ve insan haklarına saygılı ve en önemlisi, elinde masum insanların kanı olanları çevreleyen cezasızlık kalkanının kaldırıldığı bir ülke için herkesle, hep birlikte mücadele ediyoruz ve mücadele etmeye devam edeceğiz.
(Barış İçin Akademisyenler girişimi, 50’yi aşkın üniversitede görev yapan ve sayıları 150’yi aşan, Türkiye’nin meselesi olarak gördükleri Kürt meselesini ve halkların barışını odağına alan bir girişimdir, www.bak.web.tr)
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu:
“500 haftadır bizim annemiz Cumartesi!”
500 haftadır bekliyorlar. “Cumartesi Anneleri ve Cumartesi İnsanları” evlatlarını arıyor, eşlerini arıyor, sevdiklerini arıyor, kayıplarını arıyor. Cumartesi anneleri 500 haftadır ellerinde kırmızı karanfilleriyle adalet arıyor.
500 haftadır, kimsenin gözaltında kaybedilmediği bir ülke için kayıpların akıbetinin açıklanmasını ve kaybedenlerin yargılanmasını talep ediyorlar. Bu talepleri yüzünden defalarca gözaltına alındılar, polis şiddeti ile karşı karşıya kaldılar.
25 Ekim Cumartesi günü 500. kez Galatasaray Meydanı’nda kırmızı karanfilleriyle oturduklarında Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) onların yanında olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti Birleşmiş Milletler’in “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme”sini derhal imzalamalıdır.
Ortaya çıkarılan toplu mezarlar için bağımsız bir komisyon oluşturulmalı, mezarlar açılırken Birleşmiş Milletler “Otopsi Protokolü”ne uyulmalıdır.
Kaybedenler hesap vermelidir. Bu yüzden kayıplarla ilgili davalarda zaman aşımı kaldırılmalıdır.
500 haftadır Galatasaray Meydanı’ndan yükselen sessiz çığlık, demokratik bir ülkede insanca yaşamak isteyen herkesin çığlığıdır.
Demokratik Bölgeler Partisi Genel Merkezi:
Ülkemizin kanayan en önemli yaralarından birisi, faili belli cinayetlerin faillerinin yıllardır açıklanmamış olmasıdır. Yıllardır süregelen demokrasi ve özgürlük mücadelesi içerisinde aşılması gereken, fakat hiçbir zaman iktidarlarca temel gündem haline getirilmeyen ve araştırılması, sorgulanması doğru temellerde gerçekleşmeyen bir yara olmuştur faili meçhuller ve Cumartesi Anneleri.
27 Mayıs 1995’ten bu yana Galatasaray Meydanı’nda toplanan Cumartesi Anneleri devlet tarafından gözaltına alınarak kaybedilen ya da sokakta durduk yere alınıp resmi gözaltı işlemi yapılmaksızın alıkonularak kaybedilen yüzlerce kayıp için aileleri, sevenleri olarak hesap sormak, faillerin bulunmasını sağlamak için oturma eylemleri yapmışlardır. Bu arayış vicdanlara seslenen bir arayıştır. Cumartesi Anneleri eylemlerinde, gözaltında kaybedilenlerin devlet arşivlerindeki akıbetlerini öğrenme, bu vahşice katliamları gerçekleştirenlerden hesap sorma, Türk Ceza Kanunu’nda zorla kaybetme suçunun insanlığa karşı suç kapsamında zaman aşımına uğramayacak şekilde düzenlenmesi ve Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Gözaltında Kayıplar Sözleşmesi’ni imzalaması taleplerini de haykırmıştır. Ancak şimdiye kadar gelinen aşamada ne failler bulunmuş, ne zaman aşımına uğrayan dosyaların zaman aşımına uğramaması için herhangi bir çabanın sahibi olunmuş, ne de bilinen failler hakkında herhangi bir yaptırım uygulanmıştır.
Geride bırakılan 19 yıllık süreçte faili meçhul cinayetlerle ilgili herhangi bir gelişme kaydedilmezken yakınlarının akıbetini araştıran, haklarını arayanlara karşı şiddet uygulanmış, asıl suçlular suçluları arayanlar olarak görülmüşlerdir. 1999 yılında ise, açığa çıkan şiddet artma yönünde ivme kazanmıştır. Bütün bunlara rağmen faili meçhul yakınları haklı davalarında ısrarcı olmuşlardır.
Bütün bu direnişlere rağmen hala devletin gözü kör, dili lal tavrı devam etmektedir.
Cumartesi Anneleri 500. buluşmasını gerçekleştirecekken faillerin hala bulunmamış olması Türkiye devleti açısından hala demokratikleşme kararlılığının olmadığının, hala geçmişiyle yüzleşmemede ısrarcı olunduğunun bir göstergesidir. Geçmişle yüzleşmeme, tarihinde yapılan yanlışları görmeme, göstermeme çabası, suç pratiklerinin üzerine giderek suçluları ortaya çıkarmamak, aslında yaşananları meşru görmekle bağlantılıdır. Bu pratiklerin meşru görülmesi gelecekte de aynı tarzda pratiklerin açığa çıkma olasılığının yüksek olduğunu göstermektedir. Bu durum biz demokrasi ve barıştan yana olan kesimleri gelecek açısından kaygılandırmaktadır.
Türkiye Devleti açısından demokratikleşmenin yoğunca tartışıldığı böylesi bir dönemde faili meçhullere dair henüz somut bir adım atılmamış olması, hala faili meçhul dosyalarının zaman aşımı gerekçesiyle kapatılıyor olması ciddi bir paradokstur. Ülke açısından gerçekten bir demokratikleşmeden bahsedilecekse öncelikle geçmişle doğru temelde yüzleşme yaşanmalıdır. Dosyalarda faili meçhul olarak görünen ancak esasında bilinen failler bir an önce adalet karşısına çıkartılmalı ve yaşanan kayıpların hesabı sorulmalıdır.
Demokrasi ve barıştan yana olan herkesi, 500. defa buluşacak olan Cumartesi Annelerinin sesine ses olmaya, onlarla birlikte hareket ederek faillerden hesap sormaya, davet ediyoruz.
6-7 Ekim olaylarında yaşamını yitiren yurttaşlarımızın da faillerinin belli olduğunu, bu faillerden hesap sorulması gerektiğini belirtiyor, sorumlu çevreleri ise görevlerini yapmaya çağırıyoruz.
Sendika.Org