Stüdyo dairelerden, çocuksuzlardan, liselilerin haklarından, öğrenci yönetiminden, teen’lerin cinsel özgürlüklerinden söz etmeyeceksek… -“kadınları dövmeyin”, “çocukları koruyun”, “nefret etmeyin” içerikli sosyalizm programını köy imamı da yazar Bir köy imamının yakasına yapışsak da, memleket solunun ihtiyaç duyduğu manifestoyu ona yazdırsak… İmamımız sosyal güvenlik sisteminin ülkemizde geleneksel olarak ‘çocuk doğurmak’ yöntemiyle tamamlanmasında pek sorun görmez. Yaşlılığımızda bize bakarlar, […]
Stüdyo dairelerden, çocuksuzlardan, liselilerin haklarından, öğrenci yönetiminden, teen’lerin cinsel özgürlüklerinden söz etmeyeceksek… -“kadınları dövmeyin”, “çocukları koruyun”, “nefret etmeyin” içerikli sosyalizm programını köy imamı da yazar
Bir köy imamının yakasına yapışsak da, memleket solunun ihtiyaç duyduğu manifestoyu ona yazdırsak…
İmamımız sosyal güvenlik sisteminin ülkemizde geleneksel olarak ‘çocuk doğurmak’ yöntemiyle tamamlanmasında pek sorun görmez. Yaşlılığımızda bize bakarlar, ziyaretimize gelirler, kimsesiz ölmeyiz. İşler yolunda gitmezse emeklilik sisteminden değil ‘hayırsız evlat’ faktöründen şikâyet ederiz. Ama çocuksuz kadınlar ve adamlar konulu talepleri kafası basmayacak imamımız “kreş yapılsın” talebine o kadar itiraz etmeyecektir. Hatırlatırsınız, yazıverir programa. Hatta imama bir de ‘kıskanç koca’ maço danışman tutarsanız, o kreş bazı sosyalist örgütlerin taleplerine uygun biçimde tam da işyerinin içine yapılır. Maksat, kadına mesai bitiminde iş arkadaşlarıyla bir kahve içme imkânı bile tanınmasın, yolda bir arkadaşıyla iki çift lâf da edemesin. Kolunda çocuk evden işe, işten eve.
Konut VS Sığınak
İmamımız, konut meselesinde ilerici ve muhafazakâr kesimler arasındaki oda sayısı tartışmasında muhtemelen muhafazakâr kanatta duracaktır. AKP hükümetinin “aile yapımıza ters” gerekçesiyle stüdyo tipi dairelere izin sorunu çıkarmasını dert etmemiştir. Sosyal demokrat belediyeciliğin çok büyük bir başarısı olup Dünya Konut Yılı (1987) ödülü dahil çeşitli ödüller almış Ankara Batıkent projesinin muhafazakârlar tarafından “geniş aileyi imhâ ediyorlar” türü saldırılara uğraması üzerine düşünmemiştir. Gençlerin, kadınların, işçilerin özgürleşmesi için tek odalı konutlar inşâ edilmesi fikrine hiç de sıcak yaklaşmayacaktır. Oysa ‘sığınma evleri’ fikrine daha kolay iknâ olacağı kesindir. Eh, nihâyetinde uzun yıllar boşanma hakkını tanımamakta direnen Filipinler, Malta ve Şili Katolikleri de bunu talep etmemiş midir? Şiddetten şikâyet ediyorsan gelirsin, efendice misafir edilirsin. Kentli ve çağdaş “bekâr veya boşanmış kadınlara öncelikli istihdam, kirâ yardımı, konut kredisi” talebini korkunç bulacak imamımız bu talebe olumlu bakacaktır.
Eğitim: Aile mi Karar Verecek, Öğrenci mi?
İmamımız ortaokul ve lise öğrencilerinin tüm eğitim yaşamlarını, alacakları dersleri, seçecekleri bölümleri danışmanları ve öğretmenleri yardımıyla kendi iradeleriyle belirlemeleri talebine soğuk yaklaşacaktır. Öğrencilerin okul yönetimlerinin her kademesinde temsil edilmelerini ‘ayakların baş olması’ sayabilir. Velilik kurumunun kaldırılması, öğrencilerin ailelerinden bağımsız olarak muhatap alınmaları, öğretmen ve öğrenci ilişkisinin dolayımsız kurulması, öğrencilerin sendikalaşma ve resmî kurumlara başvuru haklarının tam ve eksiksiz tanınması fikri imama uzak düşecektir. Ailelerinden ayrı yaşamak isteyen öğrencilere yatılı okul imkânı sağlanması, öğrenci harçlıklarının kamu güvencesine alınması gibi öneriler imamı çıldırtabilir. Oysa eğitim sisteminin öğrenciler değil aileler üzerinden yürütüldüğü platformlarda demokratik formüller geliştirebilecektir imamımız. Kürtler çocuklarını kendi dillerinde okutsunlar mı, falancalar çocuklarına kendi kültürlerini nasıl öğretsinler, bir çözüm bulması mümkündür bizim imamın. Yurttaşların dünya kültürüne, insanlığın evrensel ve ortak mirasına, uluslararası yayınlara erişimlerini sağlayacak bir eğitim sistemi üzerine kafa patlatmayacak imamımızın “yerel, ailevi, dinsel, mezhepsel, kökensel, millî” eğitim yönelimleri arasında bir formül bulması olasıdır.
Özgürlükler VS Yasaklar
İmamımız internet üzerindeki sansürün ve filtrelerin kaldırılması, yayımlanmış materyallere erişim hürriyetinin herkes için garanti altına alınması, RTÜK ve TİB başta olmak üzere tüm sansür idaresinin dağıtılması, yayıncılar üzerindeki savcı kılıcının kırılıp atılması, TRT ve Anadolu Ajansı’nın hükümetlerden tamamen bağımsız kurumlara dönüştürülmesine sıcak yaklaşmayacaktır. Ama “nefret suçu yasaklansın” meselesinde tatminkâr bir tavır alması mümkündür. Benzer bir biçimde “burada çocuklar suistimal ediliyor”, “şurada kadınlar metalaştırılıyor”, “bu ifade cinsiyetçi”, “şu ifade filâncaları aşağılıyor”, “bu film şiddeti özendiriyor”, “bu kitap falancaları küçük düşürüyor” şikâyetlerine kulak vermek suretiyle tüm basın, yayın, internet, sergi faaliyetlerini yasaklaması da kimseyi şaşırtmayacaktır.
Temel hak ve özgürlüklerin evrenselliklerinden, hak ve özgürlükler yönünden tam eşitlik sağlanmasından bahsettiğimizde pek sıcak davranmayabilir imamımız. Belli nüfus toplulukları derleyerek onlara özgü haklar uydurmamız ise muhafazakârlığın temelidir zaten. İngiliz Parlamentosu’nun Haklar Kanunu, ABD Anayasası’nın Ek Maddeler listesi, Fransa’nın 1789 İnsan Hakları Bildirgesi gibi temel metinler değil de imparatorların azınlıklara bahşettikleri türden “filâncalar benim korumam altındadır” yasaları gider bizim imamın hoşuna. Haklar “herkesin” olduğu için bundan “herkesin” (çocuklar, kadınlar, azınlıklar) sınırsızca yararlanabilmesi uymaz ama, “çocuk hakları”, “kadın hakları”, “azınlık hakları” maddelerini programına tabii ki ekleyecektir… -onlara ne hak verirse artık; dezavantajlı bölgelerdeki çocuklara “dedesinin dili dışında dil öğrenmeme hakkı” ya da kadınlara “çalışmama hakkı” da olabilir.
Orospu kadından tacizci erkeğe
Çan sesleriyle ezanların beraber duyuldukları o eski zaman manzaraları iyi günündeyse hoşuna gidebilir sosyalist program yazacak imamımızın. Köyümüzün zenginliğidir. O da kendi dinine bağlıdır; elbet bizimkine saygıyı ihmâl etmedikçe. Ramazan aylarında kendi iftar çadırlarını oluşturmaları, kandil kutlamaları, Müslümanların kutsal saydıkları akşamlarda içki tüketimini doğrudan kendileri yasaklamaları, İslâmiyet’e toz kondurmamaları kaydıyla ateistler bile öldürülmeme hakkından yararlanabilirler elbet ya… -İslâmiyet’e uygun yaşamayan ateistlerin durumu belirsizdir.
Gençlerin cinsel özgürlükleri ya da çocukların cinsel eğitimlerinden bahsedildiğinde yüzü kızaracak imamımızın, cinsellik+çocuk ifadelerini yalnızca “çocukların cinsel istismarı” türü bir cümlede birlikte kullanabileceğini kestirebiliriz. Cinsellikten söz edildiğinde evlilik değilse “tecavüz” gelecektir imamın aklına. E ortaya da cinsel özgürlüklerimizi koruyan değil, taşra cinsel kültürüne hafif sosyalist aroma katarak, orospu kadın konseptini “meğer erkekler tacizci ve tecavüzcüymüş” ile takasa ilerleten bir program çıkacaktır hâliyle.
Kıçlarında Feodal Armalar
Devamını yazmak mümkün olmasına mümkün ama şu kadarını söylemek yeterli: En iyisi “hükümet istifa talebinin ötesine geçmek”, “anti-kapitalist, feminist, ekolojist, sosyalist, bilmem ne alternatif geliştirmek” filân gibi dertlerle hiç uğraşmayın arkadaşlar. Bir köy imamı bulun, yazsın size bir program. Ayrıca karma kortejler kurmak, eyleme kısa etekle gelmek, el ele tutuşmak falan olmuyor. Madem karma eğitimin, karma işyerinin, ‘kızlı erkekli’ evlerin, karma plajın bile tartışıldığı ülkede en alâkasız konularda bile “kadın eylemi düzenlemek” ve “AKP tabanını kazanmak” alanında hayli deneyim kazandınız, iki konsepti birleştirerek sosyalist kadınlara başörtüsü taktırın ve adamların arkasında ayrı sırada yürütün tam olsun. Hem Kemalizm’le hesaplaşmış olursunuz. Başkaları da hâlinize bakar, Komünist Manifesto’nun bir paragrafındaki “rahip, feodal, Hıristiyan” ifadelerini “imam, toprak ağası, Müslüman” olarak değiştirerek eğlence çıkarır: “Nasıl ki imam ve toprak ağası hep el ele yürümüşse, İslâmi sosyalizm de feodal sosyalizmle öyledir. Müslüman kanaatkârlığına sosyalist hava vermekten kolayı yok ki! İslâm da israfa, nefsine yenik düşmeye karşı çıkmaz mı? Hayırseverlik, yoksullara yardım, nefsi terbiye vaazları vermez mi?” Paragrafımızın metnin hangi kısmında yer aldığı malûm, “gerici sosyalizm”. Manifesto’nun aynı kısmının bir de şu paragrafı vardır, daha da eğlencelidir: “Halkı arkalarından sürüklemek için ellerinde proleter dilenci torbası sallıyorlardı bayrak gibi. Ama halk onları her izleyişinde, kıçlarındaki eski feodal armaları görüp hiç saygılı olmayan ağız dolusu gülüşlerle tüyüyordu.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.