AKP’nin fay hatları harekete geçti. Gezi’de yediği tokatla sarsılan Erdoğan’ın dengesi Kobanê direnişiyle yeniden bozuldu. Hali hazırda uluslararası arenadaki mevcut yalnızlığı, Kobanê politikalarındaki zorlanmasıyla katlanarak büyüyor IŞİD’in üzerindeki örtü kalktı. Ortadoğu’yu emperyalizmin gereksinimleri doğrultusunda yeniden dizayn etme yarışındaki hegemon güçlerin stratejik hedefleri ve planlamaları da çırılçıplak ortada. T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye üzerinde ameliyat/operasyon yapılacak bir […]
AKP’nin fay hatları harekete geçti. Gezi’de yediği tokatla sarsılan Erdoğan’ın dengesi Kobanê direnişiyle yeniden bozuldu. Hali hazırda uluslararası arenadaki mevcut yalnızlığı, Kobanê politikalarındaki zorlanmasıyla katlanarak büyüyor
IŞİD’in üzerindeki örtü kalktı. Ortadoğu’yu emperyalizmin gereksinimleri doğrultusunda yeniden dizayn etme yarışındaki hegemon güçlerin stratejik hedefleri ve planlamaları da çırılçıplak ortada.
T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye üzerinde ameliyat/operasyon yapılacak bir ülke değildir” diye dursun, biz AKP/TC’nin bir taşla üç-beş kuş vuracağı zannıyla yürütmeye çalıştığı operasyonlara biraz daha yakından bakalım.
Herkesin bildiği bir sır gibi ortalarda dolaşıyor artık; Erdoğan iktidarı, Kobanê’yi düşürerek, Rojava Devrimi’ni boğmak ve en nihayetinde PKK’nin “kökünü kazımak” için, tüm yöntemleri deniyor.
Rojava’nın Kobanê kantonuna yaklaşık bir aydır, emperyalist güçlerin istikrarsızlaştırma nesnesi işlevini gören IŞİD çetelerinin yoğunlaşan saldırılarıyla beraber, Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik tasfiye planlamasında örnek teşkil eden “Sri Lanka modeli” yeniden politik gündeme oturdu.
Peki, 2009’dan beri, “PKK’yi Tamil Kaplanları’nın sonu bekliyor”, diye papağan misali yinelenen rüya, yeni süreçte şimdilerde tekrardan yazılıp çizilen, sözü edilen, uygulanan ve tekrardan boşa çıkarılan “Sri Lanka modeli” neydi?
Tamil Kaplanlarıénı ve Sri Lanka modelini hatırlayalım.
Tamil Kaplanları
Hindistan’ın hemen güneyinde, Hint Okyanusu’nda bulunan Sri Lanka adasında, Singalalar karşısında ayrımcılığa tabi tutulan, dilleri ve ırkları yok sayılan Tamillerin özgürlük mücadelesi için 1976’da kurulmuş ve önderliğini yürütmüş bir hareket konumunda Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları.
Yıllarca kendi dil ve kültürleriyle birlikte yaşıyor Sinhala ve Tamil halkları.
Ardından, Sri Lanka 1948’de Britanya sömürgesinden kopuşarak bağımsızlaşıyor ve 1956’da Sinhaliye’nin resmi dil ilan edilmesiyle Tamiller yok sayılıyor. Hiçbir zaman parlamentoda temsil edilmelerine izin verilmiyor, ki 2005’te seçimleri boykot etmeleri bile “terörizm” olarak yargılanıyor.
1976’ta kurulan Tamil Kaplanları’nın 1983’te gerçekleştirdikleri ilk silahlı eylemle, Sri Lanka’da iç savaş dönemi başlıyor.
90’larda, adanın kuzey ve doğusunda Tamil Kaplanları de facto bir devlet konumuna geliyorlar. Ki özerkleştirdikleri Kilinoçi kenti, karargahları olarak on yıl Tamil Kaplanları’nın kontrolünde kalıyor.
Önceleri, adanın kuzey ve doğusunda bağımsız Tamil Eelam Devleti kurmak için mücadele eden Tamil Kaplanları, sonralarda bölgesel özerklik için hareket ediyorlar.
Sri Lanka devletiyle zaman zaman çözüm masasına oturan Tamil Kaplanları, Hindistan’ın arabuluculuğuyla hükümet görüşmelerinin yapıldığı dönemde, Tamil gerillalarının silahsızlandırılması şartı önlerine getirilince, süreçten çekiliyor.
Daha sonrasında Norveç’in devreye girmesiyle, tekrardan ateşkes görüşmeleri yapılıyor. Ancak Türkiye’den alışık olduğumuz “çözüm süreci” tablosu gibi, her defasında, Sri Lanka tarafından uygulanan oyalama politikalarıyla ateşkes ve çözüm süreçleri baltalanıyor.
Tamillerin hakları ve mücadeleleri uluslararası kamuoyunda da çeşitli manipülasyonlarca yıpratılmaya çalışılıyor.
11 Eylül saldırısıyla beraber değişen dünya konjonktürü, Tamil Kaplanları’nın yalnızlaşmasını ve peşi sıra gelişen tasfiye dalgasını beraberinde getiriyor. 2004’te örgütün 2. liderinin Tamil Kaplanları’ndan ayrılarak devlet kampına geçmesi, iktidarın elini yükseltiyor.
Aynı dönemde, “felaket kapitalizminin” doğal karakteri devreye giriyor. Tamillerin yaşadığı doğu ve kuzey Hint Okyanusu kıyılarını vuran Tsunami felaketi fırsat biliniyor ve “yeniden inşa” bahanesiyle Tamillerin yaşadığı kıyı bölgeleri insansızlaştırılarak, yatırım bölgesine dönüştürülüyor. Bir taşla iki kuş.
Daha da azgınlaşan Sri Lanka devleti, 30 yıl sürdürülen Tamillerin özgürlük mücadelesi ardına, 2007-2009 yıllarında büyük bir askeri operasyonla topyekun savaş ilan ederek, üç koldan saldırdığı Tamilleri kıstırıyor. Tez elden,Tamillerin karargahları Kilinoçi’yi düşüren devlet, ardından Tamillere ait diğer bölgeleri ele geçirip, Tamil Kaplanları Lideri Prabkaran’ı da öldürerek, 2009 yılında Tamil Kaplanları’nı tasfiye ediyor.
Emperyalist ülkelerin dünyanın en tehlikeli “terörist” örgütü olarak tanımladığı Tamil Kaplanları’nın tasfiyesini, Sri Lanka Cumhurbaşkanı Rajapakse “eşi benzeri görülmedik zafer” olarak kayıtlara geçirdi.
İngilizlerin “böl-yönet” politikalarıyla bezenmiş, Sri Lanka Devleti’nin inkar ve imha politikaları, Tamil Kaplanları’nı tasfiye ederken, on binlerce insanın katledilmesine ve binlerce Tamillinin toplama kamplarında açlıkla ve hastalıkla çürümesine neden olmuştu.
İşte, “Sri Lanka modeli”, Tamil Kaplanları’nın 2009’da dağıtılmasından sonra doğrudan T.C’nin gündemine oturdu. AKP/TC, o gün bugündür Kürt Özgürlük Hareketi’ni “Tamil Kaplanları gibi boğmanın” rüyasını görüyor.
Ve hatta 2009 Mayıs’ında Sri Lanka Devlet Başkanı Rajapaksa, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le yaptığı telefon görüşmesinde Tamil Kaplanları’nın sonundan ders çıkarılmasını öğütlüyor Türkiye’ye. Ne manidar değil mi? Ne alışıldık bir tablo…
Mevcut durum ve olasılıklar
Her şey bir orta oyunu netliğinde seyir ediyor…
AKP/TC, Cidde Bildirgesi’ni imzalamayarak, şimdiki ittifak gücü IŞİD eliyle PKK’ye ağır bir darbe vurma arzusunu açık etti. Eline geçirdiği ilk fırsatta KÖH’nin kalbine bıçağı saplayacağı anı kollayan AKP, 15 Eylül ile yoğunlaşan Kobanê saldırılarıyla, hemen birkaç günde Kobanê’nin düşürüleceğini ve her daim koz olarak elinde tuttuğu “çözüm süreci”ni kendine göre konumlandırıp PKK’nin hareket alanını daraltacağını umut ediyordu.
Kobanê’yi IŞİD’le eritecek, ardından “cephe gerisi” hizmetini yaptığı IŞİD katillerine Rojava’nın tümünü işaret edecek, Kandil’i dar alana sıkıştıracak, binlerce insan T.C sınır kapısına dayanacak, kahraman Türk ordusu da hemen devreye girerek, Kürtleri kurtaracaktı. Ne “temiz” plan değil mi?
Medya aracıyla da, manipülatif bir ortam yaratarak, KÖH’de Kandil ve Öcalan ikiliği yanılsamasını devreye sokarak, KÖH’nin inisiyatifini mümkün mertebe zayıflatacaktı.
Ama gel gör ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. Erdoğan’ın planları bir kez daha suya düştü.
AKP/TC Tamil Kaplanlarının sonunu getiren Sri Lanka modelini, Kürt Hareketi için uygulamak istiyordu. İştahla yöneldi, ama beceremedi. Türkiye’ye ve uluslararası düzleme sıçrayan Kobanê direnişi, Erdoğan’ın stratejisini çökertti.
Erdoğan “Kobanê düştü düşecek” beyanatıyla, gönlünden geçeni söylüyor esasında. Söylüyor söylemesine de, tasfiye çizgisini “düşmanlarına” açık ediyor. Derinlikli ve sonuç alıcı bir yol haritası üretemeyince, adeta “maceracı” bir çizgi izliyor.
Özellikle 6 Ekim itibariyle doruğa ulaşan Kobanê’deki IŞİD saldırılarıyla, Türkiye’de halkların Hopa’dan Antalya’ya dört koldan sokakları kuşatmasıyla, Erdoğan yine duvara tosladı bölgedeki kontrolünü kısmen kaybetti.
Ertesi gün manşetler, Hizbul-kontra kliğinin ya da sivil faşistlerin polisle eşgüdümlü saldırılarını ve onlarca ölü insanımızı değil, başlayan sokak eylemlerini “barışa tehdit” olarak geçti kayıtlara.
Ne barışıydı, kimin barışıydı bu sözü edilen?
AKP’nin fay hatları harekete geçti. Gezi’de yediği tokatla sarsılan Erdoğan’ın dengesi Kobanê direnişiyle yeniden bozuldu. Hali hazırda uluslararası arenadaki mevcut yalnızlığı, Kobanê politikalarındaki zorlanmasıyla katlanarak büyüyor. AKP dar bir alana doğru büzüşüyor.
Birleşmiş Milletler’in (BM) New York’taki merkezinde diğer ülke liderlerinin konuşmalarının aksine, hiçbir üye ülke ve devlet başkanının dinlemediği Erdoğan’ın boş sandalyelere yaptığı konuşma bunun somut delili.
2 Ekim’de çıkarılan Suriye-Irak tezkeresinde koparılan yaygara, tam da Erdoğan’ın nefes alma borularının tıkanmasıyla ilgiliydi. Bir yandan karın ağrısı yapan Kobanê’nin sancısıyla kıvranan AKP/T.C, bir yandan da istediğimde PKK’ye istediğimde barış sürecini istediğimde savaş sopasını gösteririm, Esad’a da işareti çakarım diyerek iflas eden politikasının basiretsizliğini bir kez daha dışa vuruyordu.
ABD’nin 2. önemli adamı Biden’in açıklamalarıysa cabası. Açıkça Türkiye’nin El-Nusra, El-Kaide çetelerinin yüz milyonlarca dolar ve on binlerce ton silahla palazlandırıldığını ve Esad rejimini yıkmak için Alevi-Sünni mezhep çatışmasını kışkırttığını söyleniyordu. Bu emperyalist çakal, çok daha fazlasını kendisi yapsa da, Erdoğan’a “o işler bizden sorulur, haddini bil” demiş oluyordu.
AKP, kritik ve kırılgan bir zeminde yol alıyor. Her an kendi celladı olabilir. E, çubuğu haddinden fazla bükersen kırarsın…
Erdoğan bindiği dalı kesiyor. Lamı cimi yok. İlk hatasında, egemen güçlerin de itelemesiyle soluğu uluslararası mahkemede alabilir.
AKP ve başını ABD’nin çektiği koalisyon güçleri yani emperyalizmin asıl aktörleri, esasında korkunç bir katliam seferberliği içerisinde. ABD, Ortadoğu’daki yeni dengeleri kollarken, IŞİD saldırılarıyla zorlanan KÖH’ün emperyalizmin kurtarıcılığına biat etmesi hedefleniyor.
Barzani gibi ehlileştirilmiş bir Kürt bölgesi yaratmak için, Kobanê’yi IŞİD’le terbiye etmeye çabalıyorlar. Ancak Barzani için yapılan hesaplar bile garanti sayılmaz. Kobanê direnişinin destansı sürüşü, KÖH’ün gücünü ve meşruiyetini sürekli arttırıyor. Ulusal Kongre ve Kürt Birliği, KÖH için tarihsel bir dönemeçken, emperyalist güçlerin korkulu rüyası.
Dipnot yerine kısa bir tanıklığın ardına son söz…
Rojava’nın kalbi Kobanê’de idim…
Gördüğüm en çıplak şey ilk elden şuydu; Erdoğan ve uluslararası güçlerin öncülüğünde düzülen bu “can çekişiyorlar” propagandaları tek kelimeyle laf-ı güzaf.
Bizleri selamlamak için mevzilerini bırakıp gelen, silahlarına sımsıkı sarılmış gerilla kadınların parıldayan gözlerini, özgüven ve iradelerini görünce daha iyi anladım, IŞİD’lilerin en büyük korkusunun neden kadın gerillalarca öldürmek olduğunu… Rojava Devrimi’nin cansuyu; kadın iradesiydi.
İkirciksiz bir irade. Cüret etmenin, başkaldırmanın tanımıyla eşleşen bir kimlik. Kadın öncülüğü.
Egemenler sığ sularda kulaç atadursun, ne inşa edilen hendekler, ne ağır toplar tüfekler ne de güvenli tampon bölge zırvalıkları Rojava’nın iradesini kıramayacak. Kobanê düşmeyecek!
12.10.2014
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.