Gezi ve Kobane ilişkisinin ne olduğunu kibirli sosyal medya gevezelerinden değil, 6 Ekim gecesi Hopa’dan İstanbul’a dört yanda sokağa çıkanlardan öğrendik Artık gizlisi saklısı kalmayan AKP-IŞİD ittifakının 6 Ekim 2014’te doruğa çıkacak biçimde Kobane’ye yönelik imha amaçlı bir harekata girişmesi ile “süreç” bitmiş midir? Aynı gün Abdullah Öcalan’ın kardeşi aracılığıyla gönderdiği “Çözüm diye de bir […]
Gezi ve Kobane ilişkisinin ne olduğunu kibirli sosyal medya gevezelerinden değil, 6 Ekim gecesi Hopa’dan İstanbul’a dört yanda sokağa çıkanlardan öğrendik
Artık gizlisi saklısı kalmayan AKP-IŞİD ittifakının 6 Ekim 2014’te doruğa çıkacak biçimde Kobane’ye yönelik imha amaçlı bir harekata girişmesi ile “süreç” bitmiş midir?
Aynı gün Abdullah Öcalan’ın kardeşi aracılığıyla gönderdiği “Çözüm diye de bir şey yok yani. Müzakere diyorlar, müzakere diye bir şey de yok. Artık buna dayanmıyoruz, yapacak bir şeyimiz de kalmamıştır. Ve kalmayacaktır da” mesajı, ardından Kürt hareketinin sosyalist hareketçe de hızla desteklenen acil eylem çağrısı ve dört bir yanda patlak veren militan kitle eylemleri elbette yeni bir duruma işaret ediyor.
Ancak mevzubahis “süreç” bitmemiştir, gelişmeler “süreç”in doğasına uygundur. Olsa olsa, “süreç” içinde, Kürt hareketinin AKP’ye karşı muhalefetsizlik pozisyonunu terk ettiği ve böylece AKP karşıtı diğer muhalefet dinamikleriyle olumlu bir etkileşim içine girdiği yeni bir sürecin başlama olasılığından söz edilebilir. AKP’nin, liberallerin ve ulusalcıların zayıflatmak için ellerinden geleni yapacağı bu olasılığın değerlendirilmesi halinde, Türkiye’nin ilerici muhalefet dinamikleri arasındaki mesafenin kapanarak Kürt sorunun toplumsal demokratik çözümünün ihtiyaç duyduğu zeminin yaratılması da mümkündür. Aksi koşullar, Kürt hareketine ve diğer ilerici muhalefet dinamiklerine AKP lehine bir ayrışma ve uzun vadede garantili yenilgi vaat etmektedir.
AKP ve Kürt hareketinin kader ortağı olduğu iddiasında buluşan ulusalcı ve liberallerin “çözüm süreci” zannettiği; AKP ve Öcalan’ın da inanmasalar bile öyleymiş gibi davrandığı; somut olarak ise Kürt hareketinin silahlı kanadının TSK ile karşılıklı çatışmasızlık konumuna çekilmesinden ibaret olan süreç nasıl başlamıştı, hatırlayalım:
“Suriye’de PYD’nin özyönetim atağı [19 Temmuz 2012’de Kobane’de ilan edilen Rojava Devrimi] AKP-Katar taşeronluğunda devreye sokulan emperyalist planlar karşısında oyun bozan bir rol oynadı. AKP bu Kürt halk inisiyatifini cihatçılar yoluyla bertaraf etme girişimlerinde de başarısız oldu. 2012 yazında [Kobane’de Rojava Devrimi’nin ilanının hemen ardından] PKK’nin ‘alan hakimiyeti’ stratejisi karşısında devlet Türkiye’nin belli bölgelerinde egemenlik zafiyeti içine düştü. Kürtlerin cezaevleri ve kent temelli direnişleri Türkiye sınırları dışında da ses getirdi. Üç yıllık bir seçim sürecinin öngününde AKP içerden ve dışardan sorgulamalarla karşı karşıya kaldı. ‘Süreç’, bu koşullarda AKP’nin hasmıyla masaya oturmak zorunda kalmasıdır. AKP’nin asıl olarak bir ‘projesi’ değil ‘krizi’ vardır. Süreç, bu kriz içinde gelişen yeni bir çatışma sürecidir. Kürt sorununda ‘kirli savaş’ yöntemlerinin geri plana çekildiği, ama yine öteki kirli yöntemleri ve belli bir düzeyde savaşı da içerecek biçimde çatışmanın sürdürüldüğü bir süreçtir.”[1]
Yani “süreç”, Kobane ateş altındayken de, doğasına uygun ilerliyor. İçeride TSK ile PKK arasında çatışma hali yok. Masada müzakere ve çözüm planı olmasa bile, bir ucunda Erdoğan’ın bir ucunda Öcalan’ın oturduğu bir masa var. Öte yandan çatışma başka biçimler ve araçlarla da olsa kesintisiz sürdürülüyor.
Ulusalcı ve liberal kesimlerin “Kürtlerin AKP ile kader ortaklığı içinde olduğu” şeklindeki ortak iddiasını çürüten AKP-IŞİD ittifakı kanlı canlı bir şekilde karşımızda. IŞİD saldırılarının, Tayyip Erdoğan-Ahmet Davutoğlu ikilisinin Kürt hareketine yönelik tehditlerinin ardından, onları “haklı” çıkarırcasına gerçekleşmesinin tesadüf olmadığını herkes biliyor.
Sözümona “IŞİD’e karşı” tezkere çıkaran AKP’nin ve sözümona “IŞİD karşıtı” uluslararası koalisyonun, haftalardır IŞİD’e direnen Kobane’yi yalnız ve kuşatma altında tutmasından çıkan mesaj da çok net: Kobane’nin direnen halklardan başka dostu, IŞİD’in direnen halklardan başka düşmanı yok.
İşte bu koşullar, Kürt hareketi açısından “askeri çatışmasızlığa” eşlik eden “AKP’ye muhalefetsizlik” sürecinin en azından şimdilik sona erdirilmesini gerektirdi. Kürt hareketinin “AKP’ye muhalefetsizlik” konumu, Gezi / Haziran İsyanı günlerinde Fırat’ın doğusundaki devrimci dinamiğin Fırat’ın batısında açığa çıkan devrimci dinamikle bağ kurmasını engellemiş, doğudaki simgesel gösterilerin somut bir karşılığı olmamıştı.
Ancak simgesel gösteriler için değil de AKP’yi durdurmaya yönelik doğrudan eylemler / somut direnişler için sokağa çıkıldığında AKP-IŞİD’e karşı direnenler Hopa’dan İstanbul’a, Çanakkale’den Batman’a aynı barikatta buluştu. HDP’nin acil eylem çağrısı sosyalistlerden anında destek gördü. Eylemlerde ve eylem birliklerinde Haziran İsyanı’nın nam-ı diğer Gezi’nin mücadele araç ve biçimleri öne çıktı.
Bütün bunlar, sabahında “Gezicilerin” “Kobanecilere” neden karşı olması gerektiğini ispatlamaya çalışanlarla, “Gezicileri” “Kobanecilere” karşı duyarsız ve hasmane olmakla suçlayanların sosyal medyada yarıştığı bir günün gecesinde yaşandı.
Gezi ve Kobane ilişkisini kibirli sosyal medya gevezelerinden değil, 6 Ekim akşamı Hopa’dan İstanbul’a dört yanda sokağa çıkanlardan öğrendik.
Bu öğrendiklerimiz, bizim irade ve niyetimizden bağımsız olarak var olan “süreç”lere rağmen, toplumsal muhalefetin iki yakasının bir araya getirileceği bir başka sürecin nasıl inşa edilebileceğine de ışık tutacaktır.
[1] Süreçte ulusalcı liberal saflaşma ve sosyalistlerin tutumu – Ali Ergin Demirhan http://www.sendika.org/2013/03/surecte-ulusalci-liberal-saflasma-ve-sosyalistlerin-tutumu-ali-ergin-demirhan/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.