Eğitim Sen Türkiye’nin farklı üniversitelerinden 138 araştırma görevlisiyle yaptıkları anketin sonuçlarını paylaştı. Üniversitede bilimsel faaliyet yapmanın imkansız hale geldiğini belirten sendika, mücadeleyi güçlendireceklerini ilan etti
Eğitim Sen Türkiye’nin farklı üniversitelerinden 138 araştırma görevlisiyle yaptıkları anketin sonuçlarını paylaştı. Üniversitede bilimsel faaliyet yapmanın imkansız hale geldiğini belirten sendika, mücadeleyi güçlendireceklerini ilan etti
Eğitim Sen 23 Ekim’de Türkiye’nin farklı üniversitelerinden 138 araştırma görevlisiyle yaptığı anket sonuçlarını açıkladı.Üniversitelerde soruşturma, sürgün, işten çıkarma, mobbing, kadro vermeme gibi uygulamaların hızla arttığını belirten Eğitim Sen, disiplin yönetmelikleriyle üniversitelerde eleştirel, muhalif ve bilimsel faaliyet yürütmenin imkansız hale geldiğini ifade etti.
Üniversiteyi savunmak için örgütlenmek ve ortak bir mücadele yürütmek zorunda olduklarını vurgulayan sendika, “Üniversiteleri üniversite olmaktan çıkaran politikalara karşı insan-toplum-doğa yararına üniversite mücadelemizi güçlendirecek, ulusal ve uluslar arası alanda her türlü adımı atacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın” dedi.
Eğitim Sen’in açıklamasının tam hali:
Üniversitelerdeki Baskı ve Hukuksuzluk Giderek Artıyor!
Üniversitelerde soruşturma, sürgün, işten çıkarma, mobbing, kadro vermeme gibi uygulamalar hızla artmaktadır! Bilim insanlarının insan-toplum-doğa yararına çalışmalar yapması ve bunu toplumla paylaşmaları her fırsatta engellenmekte; üniversiteler, üniversite olmaktan giderek uzaklaştırılmaktadır!
Sorgulamak, eleştirmek, muktedirlerden farklı düşünmek ve bu düşünceyi ifade etmek, hakikati çarpıtmayı görev edinenlerin toplumu yönetme mekanizmalarını paramparça eden bir güce sahiptir. Bu nedenledir ki üniversitelerdeki muhalif her ses susturulmakta, eleştirel düşünce ve ifade özgürlüğü yok edilmek istenmektedir. Disiplin yönetmelikleri ile muhalif öğretim elemanlarının susturulması için adeta engizisyon mahkemeleri kurulmakta, güvencesiz istihdam ise giyotine, yani işten atma uygulamalarına giden yolu açmaktadır. Üzülerek belirtmek gerekir ki üniversitelerin getirildiği durumda eleştirel, muhalif ve bilimsel faaliyet yürütmek imkansız hale gelmiştir.
Üniversite yönetimlerinin hukuku yok sayan uygulamalarına daha fazla tanık olmak ise kaygılarımızın artmasına neden olmaktadır. Yakın zamanda olan bitene baktığımızda;
- İTÜ Rektörlüğü’nün üyelerimiz Hüseyin Mercan ve Aykut Tunç Kılıç hakkında, mahkemenin işe iade edilmeleri yönündeki kararını uygulamayarak hukuku yok sayması,
- Çorum Hitit Üniversitesi’ndeki üyemiz Oya Yağcı’nın imzasız bir mektupla, hukuka aykırı biçimde işine son verilmesi,
- Hacettepe Üniversitesi’nde 16 üyemizin de içinde bulunduğu yüzü aşkın kişinin fişlenmesi,
- Hukuk felsefesi ve sosyolojisi profesörü Hayrettin Ökçesiz’in, Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan hakkında, milletvekilliği düştüğü halde Başbakanlık görevini sürdürmesi, AKP Genel Başkanlığı’nı yürütmesi ve Anayasa’nın tarafsızlık ilkesini ihlal etmesi nedeniyle suç duyurusunda bulunması sonrasında İstanbul Aydın Üniversitesi yönetimi tarafından işten atılması,
- Mersin Toros Üniversitesi yönetimi tarafından, İİBF Dekanı Prof. Dr. Süleyman Türkel’in kadın bir öğretim üyesine küfür ettiğini duyuran öğretim üyesi Nevra Akdemir’i işten atması, gibi örnekler karşımıza çıkmaktadır.
Ayrıca üniversite yönetimleri, polise olağanüstü yetkilerin verilmesinin tartışıldığı bu günlerde, polisi üniversiteye çağırarak şiddete davetiye çıkarmakta oldukça hünerli davranmaktadırlar. İstanbul Üniversitesi`nde çivili sopalarla öğrencilere saldıran IŞİD destekçileri ellerini kollarını sallayarak gezerken, saldırıya maruz kalan ya da olayla ilgisi bulunmayan öğrenciler, dersliklere kadar giren polis tarafından, üstelik fakülte yönetiminin odası önünde dövülerek gözaltına alınmıştır. Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi`nde yaşananlar ise tüm üniversitelere dönük bir tehdidin en açık ifadesi olmuştur. Ankara Üniversitesi Rektörü, üniversite kavramından bihaber olarak polisin yerleşkeye ve fakülte içlerine kadar girmesini istemiştir. Fakülte içine, dersliklere, ve kütüphanelere kadar giren polis, öğrencilerini ve üniversiteyi üniversite yapan değerleri korumaya çalışan araştırma görevlisi üyelerimizi ve çok sayıda öğrenciyi darp ederek gözaltına almıştır. Bir üniversite rektörünün, üniversite öğretim elemanlarını ve öğrencilerini gözü dönmüş polis şiddetine terk etmesi durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Tüm bunlara ek olarak doğrudan İl Emniyet Müdürlüklerinin talimatıyla, “ihtiyaç dâhilinde görevlendirme” (13/b–4) bahanesi altında kimi idari personelin de sürgün edildiği örnekler yaygınlaşmaktadır.
Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki hukuksuzluğun, keyfiliğin, polisin olduğu bir üniversitede akademik özgürlüklerin ve bilimin sözünün edilebilmesi bile bir hayaldir. En temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, psikolojik yıldırma uygulamalarının ve işten atma tehditlerinin tavan yaptığı bir dönemde, üniversiteyi savunmak için örgütlenmek ve ortak bir mücadele yürütmek zorundayız! Üniversiteleri üniversite olmaktan çıkaran politikalara karşı insan-toplum-doğa yararına üniversite mücadelemizi güçlendirecek, ulusal ve uluslar arası alanda her türlü adımı atacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın!
Sendika.Org