Onca haksızlıklara, baskı ve katliamlara; IŞİD çetesinin terörüne karşı sürdürülen eylemler arasında aralıksız devam eden eylemlerden biri gözaltında kayıplara karşı yürütülmekte olandır. Bundan yaklaşık iki yıl önce kayıp yakınları her cumartesi Galatasaray Lisesi önündeki oturma eylemlerinin 400. haftasını gerçekleştirmişlerdi. Anaların gözlerinin derinliklerindeki acıya bakarak o gün için şunları ifade etmiştik: “Kayıp’ı, kayıp olmaktan çıkarmak büyük […]
Onca haksızlıklara, baskı ve katliamlara; IŞİD çetesinin terörüne karşı sürdürülen eylemler arasında aralıksız devam eden eylemlerden biri gözaltında kayıplara karşı yürütülmekte olandır. Bundan yaklaşık iki yıl önce kayıp yakınları her cumartesi Galatasaray Lisesi önündeki oturma eylemlerinin 400. haftasını gerçekleştirmişlerdi.
Anaların gözlerinin derinliklerindeki acıya bakarak o gün için şunları ifade etmiştik: “Kayıp’ı, kayıp olmaktan çıkarmak büyük bir umut yolculuğudur. Kayıp bulunmaz, yolculuk bitmez, umut tükenmez… Acı ise tüm bunların bileşimi olarak hep tazedir. Onlarca yıl geçer… Toprak altında bulunan bir kemikten bile umutlanmak kayıp yakının yaşam şeklidir. Her olaya, her habere kulağı deliktir kayıp yakınının. Yediği yemek, içtiği su gibi hayatı da tatsızdır. Her umutsuzluk anı, aslında yeni bir umuda koşmak için aralanan bir kapı misalidir. Yıllar onu eskitir. O acıyı eskitemez. Eskimez kayıp acısı. Uslanmaz zamanın suyunda, girmez zamanın koynuna.”
Soruşturmalar sonuçsuz bırakılıp, dosyalar zaman aşımı gerekçesiyle bir köşeye atılırken, kayıp ailelerinin acısı ve umudu zamana karşı direngen ve taze kalmayı sürdürür. Cumartesi günlerinin 500.oturma eyleminde de kayıp acısı yine taze, yine direngen. Nitekim kayıp yakınları 500. kez oturmaya gelmeden önce “zaman acıları gömer, içimize akıtır sandılar, ana yüreğinin gücünü anlamadılar ve yanıldılar” diye açıkladılar.
Son 100 yılın kayıpları bu meydanda
‘Hiç değilse vicdan’ demekte
Evlatlarını arama süreci devam ederken hayata veda eden kayıp analarının çektiklerini “eğer bulunursa kemiklerini kemiklerimin yanına koyun” feryadından da biliyoruz. Ömür tüketen bir acının eyleminin de durmasını, bitmesini beklemek unutmaya/unutturmaya eşdeğer olacağından uzun bir hesaplaşma anlayışıyla ilerliyor. Sonrasında kaybetmeyi planlayanların artık rahat hareket edemeyeceği gibi; ta 1915 yılında İstanbul’dan götürülüp bir daha dönmeyen Ermeni aydınlarından, 1948’de Sabahattin Ali’nin kaybedilişine değin bir hesaplaşmayı içine katması, anaların direnişini toplumsal mücadelenin odak noktalarından biri haline getiriyor.
27 Mayıs 1995 yılı mayıs ayında yani 1013 hafta öncesinde başlayan kayıplar için oturma eyleminin 500.sü de 25 Ekim Cumartesi binlerce katılımcıyla gerçekleştirildi. Kayıp yakınlarının geçmişten bu yana olan arayışını ve çığlıklarını polis saldırısı ve gözaltına almakla durduramamışlardı. Geçmişte yoğun saldırılar karşısında zaman zaman sekteye uğrasa da yeniden toparlanıp kaldığı yerden, karanlığa karşı ışığını yakmayı başardı.
Siyasal iktidarın yetkilileri kayıp yakınlarının sesine başından beri nasıl kulaklarını tıkıyorsa 400. haftadan bugüne doğru yine öyle davranmaya, duymazdan gelmeye devam ettiler. Ve 400. haftadan bu yana yani yaklaşık iki yılda ülkemizde hepimizin bildiği çok önemli gelişmeler yaşandı. Yeri geldi kayıp yakınlarının direnişi Roboskili ailelerinkiyle, Gezi ve Gezi’de yitirdiklerimiz için verilen mücadele ile birleşti. Çünkü Cumartesi Anneleri veya daha geniş anlamıyla cumartesi insanlarının adalet arayışı Roboski’den, Berkin Elvan’a oradan Soma’ya kadar bütünüyle toplumun hak ve adalet arayışından bağımsız değildi. Kaybedilenler bütün bu mücadelenin birer parçasıydılar. Hepsinin ortak talebi; acılarına az buçuk merhem olacak hak ve adaleti sağlamaktı.
1.Haftadan 500 haftaya değişen ne?
Direniş sürüyor, kayıpların akıbeti dönemin en alt mülki amirinden ve askeri yetkililerden sorumlu olanlar tek tek defalarca olduğu gibi açık açık beyan ediliyor. Sorumluluğu olanlar ellerinin kiri ve kanı ile yaşıyor veya Doğan Güreş ve Arif Doğan gibi sefasını sürüp ölüyorken, 2010 yılında yaptığı toplantıda kayıp yakınlarına gerekli şeyler için söz veren iktidar yine yalancı, yine yalancı…Meclis’te faili meçhul cinayetleri araştıran komisyon Cemil Kırbayır’ın gözaltında işkenceyle öldürüldüğü sonucuna vardığını kabul etmişken bundan ötesine geçmedi. Kim tarafından, nerede, ne zaman öldürüldüğüne ilişkin gerçekler gizliliğini sürdürüyor. İktidar, ‘90’lı yıllardaki gözaltında kayıplarda önemli sorumluluğu olan Mehmet Ağar’a otel gibi özel bir cezaevi tahsis ederek ödüllendirdi. Güneydoğuda insan hakları savunucuları ve kayıp yakınlarının işbirliği ile bulunabilen toplu mezarlardaki kemiklerin tetkiki çalışmaları onca zorlamalara karşı sürüncemede kalmaya devam ediyor. Bu araştırmalarda sadece Dargeçit’te bir kuyuda bulunan kemikler arasında, kayıp Seyhan Doğan’a ait olanı aydınlığa kavuşturulabildi.
Sömürünün ve bunun karşısında sınıf mücadelesinin olduğu her yerde faşist güçler korku ve gözdağı için gözaltında kaybetmeyi genel tutum haline getirmişlerdir. Onun için bizde olduğu gibi dünyada çokça ülkede yakınlarını kaybedenlerin arayışı sürüyor. Ortak acının mücadelesini dünyanın bir ucunda da olsa yürütenler süre giden mücadele içinde ortak bir yerde bulaşabiliyorlar. Galatasaray Lisesi önü bu bakımdan Şili’den, Arjantin’den, Kolombiya’dan onlarca yıldır kayıplarını arayan ailelere ve onların destekçilerine de ev sahipliği yaptı. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen insan hakları aktivistleri oturma eylemlerinin ayrılmaz bir parçası haline geldiler. Dayanışmacılar mesajlarında “kendi ülkemizde gibiyiz”, “aranızdan olmaktan gurur duyuyoruz” diyerek ortak bilinç ve anlayışın coğrafi çizgileri hükümsüz kıldığını gösterdiler.
Toprağına kavuşmak isteyen yüzlerce fotoğrafın dili
Bugün 500. hafta. Gelecek haftaya 501. oturma eyleminde buluşma sözüyle eyleme devam edilecek. Kayıp yakınları zaman aşımına uğramayan acılarıyla birlikte kayıplarını, adaleti sonuna kadar aramayı sürdürüp, kaybedenlerin huzurlarını kaçırmaya devam edeceklerini ısrarla vurguluyorlar. Nitekim eylemleri 500. haftaya yaklaşırken bir televizyon programına konuk olan kayıplardan Hasan Ocak’ın kardeşi ve İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Komisyonu Üyesi Maside Ocak,“Kaybedilmiş mücadele terkedilmiş olandır.” sözüne vurgu yapmıştı. Kaybedilenlerin yüreklerde, bilinçlerde kaybedilmemesi için alanları terk etmemek de önemli bir kazanım. Ve bir başka kayıp Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız oturma eyleminin 499. haftasında, oğlunun ağzından yetkililere ve kamuoyuna şöyle seslenmişti:
“Ey insanlık, vicdan sahipleri! Öyle resimdir, fotoğraftır diye bakmayın bizlere. Acıklı hikayelerimiz, hüzünlü yüzümüz, sessiz çığlığımız var. Acımız hüznümüz, bizim yüzlerimiz sizlere dönüktür. Buradan geçen herkese diyoruz ki yüzünüzü çevirmeyin bizden. İstediğimiz adalet bize de size de herkese lazım. Bizler adaletsizliğin mağdurlarıyız siz de olmayın,
(…)
Ey adaletsizler zalimler, makamdan makama oturanlar yıllar oldu kefensiz mezarsız unutuluruz sandınız işte. Bulunsak da bulunmasak da resimlerimiz hep burada olacağız. Sessiz çığlığımızla saraylarınızı inleteceğiz bizlere mezar yoksa sizlere de makamlarınızı saraylarınızı dar edeceğiz. Murat Yıldız” (M.Yıldız 23 Şubat 1995’te kaybedildi)”
500 hafta oldu. Sessiz çığlıklar, sessizliğe ana yürekleri acılarını bir sonraki kuşağa bırakmak istemiyorlar….
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.