Rojava Devrimi, Ortadoğu’da emperyalist hiyerarşinin bütün halkalarının zayıflamaya başladığı bir sırada, Kürt Özgürlük Hareketi’nin önderliğinde Rojava halkının, bu emperyalist zincirin en zayıf halkasını devrimci bir şekilde kopardığı ve halkların demokratik birlikteliğine dayanan bir iktidarı kurduğu bir devrimdir Rojava Devrimi’nin üzerinden iki yıldan fazla bir zaman geçmesine karşın, bu devrimin tarihsel anlamı yeterince anlaşılmamıştır ve anlaşılmamaktadır. […]
Rojava Devrimi, Ortadoğu’da emperyalist hiyerarşinin bütün halkalarının zayıflamaya başladığı bir sırada, Kürt Özgürlük Hareketi’nin önderliğinde Rojava halkının, bu emperyalist zincirin en zayıf halkasını devrimci bir şekilde kopardığı ve halkların demokratik birlikteliğine dayanan bir iktidarı kurduğu bir devrimdir
Rojava Devrimi’nin üzerinden iki yıldan fazla bir zaman geçmesine karşın, bu devrimin tarihsel anlamı yeterince anlaşılmamıştır ve anlaşılmamaktadır. Ancak Rojava Devrimi’nin ikinci yılında ortaya çıkan IŞİD (şimdi İslam Devleti) vahşeti ve terörizmi, Rojava Devrimi’nin değerinin daha iyi anlaşılmasına neden olmuştur/olmaktadır.
Devrimler halkların tarihin duvarlarına astıkları “sanat eserleri” gibidirler. Tarihte halklar tutunabilmek için tarihin duvarlarına güçlü çiviler çakarlar ve sonra da bu çivilere kendi eserlerini asarlar. Bu eserler halkların bütün çabalarının, yeteneklerinin, cesaretlerinin, fedakarlıklarının, kişiliklerinin, karakterlerinin kısacası genel olarak bilincinin adeta içerisinde donduruldukları zaman dilimleridir. Tarihte halklar birbirlerini, tarihin duvarlarına astıkları ve gelecek kuşaklara aktardıkları bu eserler aracılığıyla ölçerler.
Rojava Devrimi’nin tarihsel anlamının yeterince anlaşılamamasının nedeni, bu devrimin tarihsel yerinin yeterince doğru değerlendirilmemiş oluşudur. Burada temel sorun, bu devrimin geçici ve rastlantısal mı yoksa kalıcı ve genelleşerek Ortadoğu’ya yayılacak bir olgu mu olup olmadığını anlamaktır. Ortadoğu’nun bu karmaşık ortamında buna karar vermek elbette ki zordur. Ancak yine de tarihsel bir soyutlama yapabilecek olgulara fazlasıyla sahibiz.
Rojava Devrimi’nin anlamı bugünden ziyade ileriki süreçlerde daha çok anlaşılacaktır. Çünkü bu devrim bölgede tarihin bir döneminin kapısını açan ve yeni bir dönemin başlangıcını oluşturan bir özelliğe sahiptir. Rojava Devrimi ancak tarihsel bir bakış açısıyla ele alındığı ve tarihsel yerine doğru bir şekilde oturtulduğu zaman anlamı daha iyi açığa çıkacaktır.
O halde Rojava Devrimi’nin tarihsel anlamı nedir?
Bu soru ancak tarihin genel gidişatı ve bu gidişat üzerindeki temel dinamikler anlaşıldığı zaman mümkündür. Onun için Rojava Devrimi’ni genel bazı tarihsel olaylar ve eğilimler ile birbirine bağlamak ve bu genellik üzerinde anlamını açığa çıkarmak daha doğru gözükmektedir.
Bugün özellikle Ortadoğu’da yoğunlaşan ama dünyanın başka bölgelerinde de şu ya da bu boyutta yaşanan bir üçüncü emperyalist dünya savaşı söz konusudur. İki emperyalist kamp arasındaki paylaşım savaşı, özellikle Suriye iç savaşı ile birlikte dolaylı olarak görülmedik bir boyuta ulaştı. İç savaşlar aracılığıyla yürütülen bu emperyalist paylaşım savaşının giderek daha yıkıcı hale gelmesinin en önemli nedenlerinden birisi, son on beş yıldan beri, Rusya ve Çin’in ekonomik ve politik olarak, ABD ve Avrupa emperyalistlerini göreceli olarak dengelemeleridir. Batı emperyalistlerinin, Doğu emperyalistleri tarafından bu dengelenmeleri, Irak, Suriye, Ukrayna, Gürcistan’da vs. gördüğümüz gibi bu ülkelerin iç siyasetlerinde bir kilitlenmeye neden olarak, rekabeti daha da körükleyici bir etkide bulunmuştur.
Uluslararası emperyalist siyasetin dengelenmesinin neden olduğu ve kısır bir sarmal içerisine giren ve kilitlenen iç savaşlarda, güç dengesini kendi lehine değiştirmek isteyen işbirlikçi unsurlar siyasi ve askeri rekabeti daha da şiddetlendirmişlerdir. Bunun sonucunda birtakım bölgesel güçler (Türkiye ve Suudi Arabistan gibi) ve onların daha “alt uzantıları”, geleneksel emperyalist müttefikleriyle de stratejik çıkar çatışmasına düşmüşler ve de onlardan bağımsız bölgesel stratejik hedefler gütmeye başlamışlardır. Bu durum emperyalist hiyerarşinin dünyanın belirli bir bölgesinde (Ortadoğu) zayıflamasına neden olmuştur.
Emperyalist dünya savaşı, yalnızca birtakım emperyalistler ile bölgesel işbirlikçileri arasında stratejik çıkar farklılaşmasına neden olmamış ama aynı zamanda emperyalistlerden bağımsız olarak bölgesel bir sistem ya da “Alt Sistem” kurmak isteyen ama bunu beceremeyen bölgesel güçlerin nüfuz alanlarının da zayıflamasına ve parçalanmasına neden olmuştur. İşte Rojava Devrimi, Ortadoğu’da emperyalist hiyerarşinin bütün halkalarının zayıflamaya başladığı bir sırada, Kürt Özgürlük Hareketi’nin önderliğinde Rojava halkının, bu emperyalist zincirin en zayıf halkasını devrimci bir şekilde kopardığı ve halkların demokratik birlikteliğine dayanan bir iktidarı kurduğu bir devrimdir.
Ortadoğu’da ulus-devlet can çekişmektedir ve Kürt Özgürlük Hareketi (PKK), Kürt ulusal kurtuluşunu ulus-devlet üstü ve yeni çağın koşullarıyla uyumlu olacak bir şekilde birbirine bağlayan yeni bir devrimci siyaset tarzı ile ortaya çıkmaktadır. Rojava Devrimi, ulusal kurtuluşu, ulus-devlet üstü bir anlayışla ele alan ve ulusal kurtuluşu bu temelde sosyal kurtuluş ile birbirine bağlayan gerçek anlamda bir “Demokratik Halk Devrimi”dir.
Bugün Rojava Devrimi’nin bu tarihsel karakteri ne Türkiye devrimci ve demokratik hareketi içerisinde ne de PKK’nin dışındaki Kürdistan devrimci ve demokratik hareketi içerisinde yeterince anlaşılmamaktadır. Bunun nedeni bir yandan ciddi bir tarihsel bilinç eksikliği olup, öte yandan da bu eğilimlerin önemli bir kesiminin halk içerisindeki kararsız unsurların ve hatta bazılarının da sömürücü sınıfların ideolojik ve politik etkilerinin tarihsel durumunu yansıtmasından kaynaklanmaktadır.
Kuzey Kürdistan’da bazı küçük-burjuva ve liberal çevreler, PKK ile olan düşmanlık ve rekabetlerinden dolayı giderek Barzani ve KDP’nin etki alanı içerisine sürüklenmişler ve onun politikasına yedeklenmişlerdir. Ama bu yedeklenme tek KDP’ye değildir ama onun aracılığı ile AKP’nin bölgesel politikalarına da yedeklenmişlerdir ve yedeklenmektedirler. Bu çevrelerin KDP’nin ve dolayısıyla AKP’nin etki alanı içerisine girmeleri, Rojava Devrimi’ne olumsuz yaklaşım ve bakışlarının temelini oluşturmaktadır. Aynı durum Türkiye’de AKP ile yakın ilişki içerisinde olan bazı liberal çevreler için de geçerlidir. Böylece Rojava Devrimi ile ilgili olumsuz bir algı, Türk devletinin tepesinden başlayarak ve Kürt işbirlikçi sınıfları üzerinden toplumun büyük kesimine bilinçli olarak pompalanmaktadır.
Bugün Rojava Devrimi ayakta kalmak ve Ortadoğu’da halkların umudu olmak için bir yaşam mücadelesi ve buradaki halklar da var ya da yok olma mücadelesi vermektedir. Rojava Devrimi bugün çok büyük bir düşman çemberi ile çevrilmiş durumdadır ve bu devriminin yaşaması ile Rojava halkının var olması neredeyse iç içe geçmiş durumdadır.
Tarihte devrimlerin ortaya çıkmasının en önemli nedeni, devrimlerin halklar için zorunluluk haline gelmiş olmasıdır. Zorunluluk ile birleşmeyen bir devrim zaten devrim olarak ortaya çıkmaz. Bugün bu durum tek Rojava için değil giderek bütün Ortadoğu için ortaya çıkmaktadır. Ortadoğu’da emperyalist gericilik ve onların bölgesel uzantıları, anti-demokratik ve vahşi hareketler ile birçok halkı katliam ve soykırım sınırına getirerek, Ortadoğu’da devrimleri halklar için bir zorunluluk haline getirmiştir.
Rojava Devrimi’nin yaşaması ve ayakta kalması demek, Ortadoğu’da ve dünyada bir “devrimci kara delik”in ortaya çıkması demektir. Nasıl evrende Büyük Patlama’nın (Big Bang) sonucunda ortaya bir kara delik çıkmış ve bütün evreni giderek kendi içerisine çekmeye başlayarak evrende maddenin biçim değiştirmesine neden olarak evrimin tekrar basit biçimlerden başlamasına neden olmuşsa, aynı şekilde Rojava devrimi ayakta kaldığı ve yaşadığı müddetçe, Ortadoğu’da bütün siyasal süreçlerin kendisine göre şekillenmesine neden olacaktır. Daha şimdiden farkında olmadan birçok devlet ve siyasal yapı Rojava Devrimi’nin sonuçlarının neden olduğu siyasal sorunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır.
Rojava Devrimi Ortadoğu’da emperyalist zinciri kopardığı için, direkt emperyalist siyasetin ve onun bütün dolaylı etkilerinin neden olduğu gerici siyasetlerin iflas etmesine de neden olmuştur/olmaktadır. Tamamen anti-demokratik ve gerici bir karaktere sahip olan emperyalist siyaset ve uzantıları, Rojava Devrimi’nin demokratik karakteri ve kapsamının yayılması ve böylece bölgede emperyalist siyasetin temellerini daraltmasından korkuya kapılmaktadırlar.
Bölgede Rojava tipi devrimlerin gelişmesi ve yayılması durumunda, emperyalistlerin bölgeye eskisi gibi müdahale edemeyecekleri ve kendileri için hayati önemde olan enerji kaynakları ve nakil hatlarını kontrol edemeyecekleri ve bu pazarlara derinlemesine giremeyecekleri açıktır. Bölgede halkların kendi kaderlerini Rojava tipi halk devrimleri aracılığıyla ellerine almaları, bölgede üretim ve bölüşüm ilişkilerinin de yeni bir biçimde şekillenmesi anlamına geleceği ve bunun da emperyalistlerin aleyhine bir durum yaratacağı için emperyalistler tarafından pek istenen bir devrim değildir.
Rojava Devrimi’yle birlikte ortaya çok ilginç bir siyasi tablo çıkmıştır. ABD ve Avrupalı emperyalistler kendi ülkelerinde burjuva-demokratik değerlere sahiplerken ve Ortadoğu’da kendi siyasal yapılarına demokratik değerlerin varlığı bakımından en yakın bölge Rojava olmasına karşın, bu bölgeye ve toplumsal dinamiklerine uzak kalarak ve hatta bu devrimi ezmek isteyen gerici hareketlere ve devletlere destek vererek, kendi toplumlarının burjuva-demokratik değerler sistemine de aykırı hareket etmişlerdir. Batılı emperyalistler, bölgede gerici bölgesel güçler ve devletler ile var olan stratejik ilişkilerinden dolayı, onların kendi aleyhine gelişen politikalarına da bağımlı hale gelmişler ve bölgedeki demokratik güçlerden de tecrit olmuşlardır. Bu durum orta ve uzun vadede kendi siyasal sistemleri için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Kürt Özgürlük Hareketi, Rojava Devrimi ile birlikte Ortadoğu’da devrimci bir kara delik oluşturarak, bütün siyasal gelişmeleri kaçınılmaz olarak onun eksenine göre ele alacaktır. Her devrim gibi Rojava Devrimi de bölgede kendi güvenliğini garanti altına almaya çalışacaktır ve bölge sorunlarına bu perspektif ile yaklaşacaktır. Bu siyasal perspektif, Kürt Özgürlük Hareketi’nin uzun zamandan beri ortaya koyduğu “Demokratik Ulus” perspektifidir. Rojava Devrimi bölge siyasetine Demokratik Ulus siyaseti ile bağlanarak, kaçınılmaz bir şekilde emperyalistlere ve onların gerici bölgesel uzantılarına karşı bir “Demokratik Kuşak Projesi” oluşturmaya çalışacaktır.
Rojava Devrimi hem Kürdistan’ın farklı parçalarına hem de Kürdistan’ın etrafındaki ülkelere Demokratik Ulus temeline dayanan bir Demokratik Kuşak Projesi siyaseti ile bağlandıkça, Rojava’daki devrimci kara delik giderek Ortadoğu’yu içerisine alan bir “Bölgesel Karadelik”e dönüşerek “sürekli devrim”lere neden olacaktır. Rojava Devrimi’ne bu temelde yaklaştığımız zaman, bu devrimin gelecek yıllarda yaşanacak bir dizi devrimin başlangıcı ya da ilki olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu da bize Rojava Devrimi’ni tarihsel olarak tam olarak yerine yerleştirme olanağı vermektedir.
Bir soruyla Rojava Devrimi analizimize devam edelim: Rojava Devrimi hangi dönemi kapatmış ve hangi dönemi açmıştır?
Rojava Devrimi, 2011 yılının Ocak ayında Tunus’ta patlak veren ve kısa bir zaman içerisinde birçok Arap ülkesine yayılan, halkın önderlik ettiği ama bilinç ve örgütlülük bakımından yetersiz olmalarından dolayı, hareketin önderliğini tamamen gerici olan Müslüman Kardeşler’in ele geçirdiği Arap Baharı dönemini kapatmış ve halkın bilinç ve örgütlülük olarak yeterli olduğu ve hiçbir emperyalist ve gerici bölgesel güce bağlı olmayan Halk Devrimleri dönemini açmıştır. Bu haliyle Rojava Devrimi Ortadoğu’da bir tür Ekim Devrimi’dir. Arap Baharı ile Rojava devrimi arasındaki nitelik farkının nedeni, bu iki harekete öncülük eden hareketlerin nitelik farkından kaynaklanmaktadır. PKK’nin Ortadoğu’da Bolşevik esaslara dayanan örgütlülüğü ve siyaset tarzı, Rojava Devrimi’ni Arap Baharı’nın dinamiklerinden tamamen ayırmakta ve onu yeni bir devrimler döneminin kapısını aralayan bir “tarihsel eşik” durumuna getirmektedir.
Rojava Devrimi’nin bu toplumsal ve tarihsel derinliği, kaçınılmaz bir şekilde onun karşısındaki düşman cephesini büyütmekte ve Kürdistan’da yeni siyasal şekillenmelerin ve gruplaşmaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu durum Kürdistan’da ilktir.
Rojava Devrimi Kürdistan’da çok büyük bir tarihsel kırılmaya yol açmış, daha doğrusu Kürdistan’daki sınıfların “tarihsel fizyonomileri”ni tamamen açığa çıkarmıştır. Siyasal hareketler temsil etmiş oldukları sınıfların tarihsel doğalarına daha uygun hareket eden ve açığa vuran bir duruma kavuşmuşlardır. PKK, Rojava Devrimi ve Ortadoğu’da altına girmiş olduğu Demokratik Konfederalizm tarihsel yükü ile daha çok işçi ve emekçilerin partisi ve enternasyonalist olduğunu ortaya koymuş; KDP ise bu devrim karşısında AKP ile birlikte hareket ederek ve bin bir plan ve cambazlık ile bu devrimi boğmak isteyerek işbirlikçi karakterini daha çok ortaya koymuştur. Rojava Devrimi, Kürdistan’da sınıf düşmanlığını yani PKK ve KDP arasındaki düşmanlığı, dış düşmanların (sömürgeciler) önüne alan bir durum yaratmıştır. Kürdistan’daki sınıf ayrışmasının Kürdistan bağımsızlığa ulaşmadan bu düzeyde ortaya çıkması karakteristik bir durumdur.
Kürdistan’da emek-sermaye çelişkisinin ve sınıf savaşımının, PKK-KDP çelişkisi ve savaşımı temelinde ortaya çıkması, Kürt iç politikasının bölgeye bağlanışının da temelini oluşturmaktadır. KDP Kürdistan’da sömürgecilerden ziyade PKK’den daha fazla korkmaktadır. Bu korku o kadar fazladır ki, Türkiye, IŞİD (İD), Suudi Arabistan, Katar ve Irak’ta Baas artıklarına kadar uzanan geniş bir gerici koalisyonla hareket etmesine dahi neden olmuştur.
Rojava Devrimi’nin hem iç hem de dış düşmanlar tarafından kuşatmaya alındığı ve halkının katliam ve soykırım sınırına getirildiği bu günlerde, Rojava Devrimi’nin tarihsel anlamını kavramaya her zamandan daha fazla ihtiyacımız vardır. Rojava’da yalnızca Ortadoğu halklarının kaderi değil genel olarak insanlığın kaderi ve geleceği de çizilmektedir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.