“Tecrübelerin genel olarak kapitaliste gösterdiği, sürekli bir fazla nüfustur; yani, kırık dökük, kısa ömürlü, yeri çabucak boşalan, deyim yerindeyse dalından zamansız koparılmış bir meyve gibi zamansız harcanan insan kuşaklarıyla besleniyor olsa bile, sermayenin anlık değerlenme ihtiyacına oranla sürekli bir nüfus fazlası vardır.” Karl Marx Mecidiyeköy’de 10 işçinin ölümüyle gerçekleşen facia bize bir kez daha gösterdi […]
“Tecrübelerin genel olarak kapitaliste gösterdiği, sürekli bir fazla nüfustur; yani, kırık dökük, kısa ömürlü, yeri çabucak boşalan, deyim yerindeyse dalından zamansız koparılmış bir meyve gibi zamansız harcanan insan kuşaklarıyla besleniyor olsa bile, sermayenin anlık değerlenme ihtiyacına oranla sürekli bir nüfus fazlası vardır.” Karl Marx
Mecidiyeköy’de 10 işçinin ölümüyle gerçekleşen facia bize bir kez daha gösterdi ki; işçi ölümlerinde ilk suçlu bir sermaye olarak devlettir. Aslında sadece işçi ölümleriyle ilgili değil bu suçluluk. Devletin kontrolü dışında kalan trafik kazaları, doğal afetler (Samsun’daki TOKİ rezaletini saymazsak), intiharlar (bunların da birçoğunda ekonomik sorunlar ve özellikle borçluluk yatıyor olsa da listeye alalım) hariç tüm ölümlerin sorumlusu devlettir.
Tersane, inşaat, barajlar, cezaevleri, toplumsal olaylar, maganda kurşunu, askerlik, polis ve öğretmen intiharları, kadın ve trans birey cinayetlerinin tek faili devlettir.
Henüz Soma faciasının acısı tazeyken bir on kişinin daha ölüme gönderilmesi Türkiye’yi işçi ölümleri sıralamasında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sıraya taşıyanlar tarafından her zamanki gibi “Gereken yapılacaktır” denerek geçiştirildi.
O kadar aşinayız ki bu söze artık. Ne zaman “Gereken yapılacaktır” lafını duysak minimum on kişinin ölüsü otomatikman bilinçaltımızdan çıkıveriyor. Ölü sayısı ondan azsa ‘oh’ çekiyoruz.
“Gereken yapılacaktır”ın yanına eklenen ‘fıtrat’ meselesi de yukarıda bahsettiğim ‘oh’a tuz biber ekiyor.
Devlet kendine yeni kurbanlar seçebilsin ki; devlet olduğunu halkına unutturmasın. İster emekçi, ister yoldan geçen vatandaş, ister Pamukova’daki trende yolcu, ister ekmek almaya çıkan çocuk, ister ‘kaçak’a çıkan Kürt, ister bu topraklara gömülmekten başka bir derdi olmayan Ermeni olun devlet sallayan parmağının radarına bir kez girdiniz mi şimdiden el Fatiha!
Yazı biraz kısa oldu ama gırtlağımdaki yumruk ellerimdeki sıkılı yumruğa da sirayet etti. Parmaklarım açılmıyor tuşlara basarken. Ve nedense çevremde yumruğu sıkılı çok insan görüyorum.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.