Okullarda kız çocuklarının başını kapatmayı ailelerinin hakkı, ‘inancın gereği’ olarak açıklayan iktidarın ‘inançlarının gereği’ katliam yapan IŞİD’e ABD tarafından ‘çaresiz’ bırakılmadan karşı çıkamaması arasındaki bağı görebiliyor muyuz? Yanıtımız evet ise laik-bilimsel-özgürleştirici bir eğitim mücadelesi ile cihatçı çetelere, mezhepçi faşizme karşı mücadeleyi aynı direniş hattı içinde örmenin zamanıdır Desteğiyle büyüttüğü cihatçı çeteler Irak’ta, Suriye’de, Rojava’da katliamlara […]
Okullarda kız çocuklarının başını kapatmayı ailelerinin hakkı, ‘inancın gereği’ olarak açıklayan iktidarın ‘inançlarının gereği’ katliam yapan IŞİD’e ABD tarafından ‘çaresiz’ bırakılmadan karşı çıkamaması arasındaki bağı görebiliyor muyuz? Yanıtımız evet ise laik-bilimsel-özgürleştirici bir eğitim mücadelesi ile cihatçı çetelere, mezhepçi faşizme karşı mücadeleyi aynı direniş hattı içinde örmenin zamanıdır
Desteğiyle büyüttüğü cihatçı çeteler Irak’ta, Suriye’de, Rojava’da katliamlara imza atıp milyonlarca insanın can güvenliğini tehdit ederken, ülke içinde radikal İslamcı örgütlenmelere cihatçı devşirecekleri zeminleri oluşturan AKP, dinci gericiliğin örgütlenmesi yönünde attığı adımlara bir yenisini daha ekledi. Eğitimi dinselleştirme hamlesi, ortaokul ve lisede türbanı serbestleştirme kararı ile sürüyor.
22 Eylül’de gerçekleşen Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı 5. sınıftan itibaren kız çocuklarının okullara türbanla gelebileceğini şu sözlerle duyurdu: ’Karar başörtüsü arzusu içinde olan öğrenciler için…’
Dindar nesil: İş cinayetine ‘kader’ densin, neoliberal gericilik sürsün diye
AKP iktidarının toplumun dinsel esaslara göre örgütlenmesine yönelik adımlarını ne Ortadoğu’da devlet/toplum yapılarının dini/mezhebi esaslara göre parçalanmasından, mezhep temelli savaşların emperyalizm ve işbirlikçileri eliyle yaygınlaştırılmasından ne de neoliberal yağma düzeninin katlettiği her işçi için “kader/fıtrat” söyleminin öne sürülmesinden bağımsız düşünmek mümkün.
Ülkenin içinde bulunduğu coğrafyada gelişen ve bugün IŞİD’de somutlaşan şeriatçı-cihatçı örgütler ile organik ilişki içinde olan, IŞİD vahşetini ‘Sünnilerin ezilmesine” bağlayıveren AKP, neoliberal programı uygularken bir yandan da rejime İslami bir yapı kazandırmanın yolunu hazırladı.
AKP, iktidarının sürekliliğini de Sünni gericiliği örgütleyerek ve sağın birliğini dinsel temelli bir saflaşma üzerinden sağlayarak güvenceye aldı. Mezhepçilik, iktidar yapısının temel karakterlerinden biri olageldi. Dinsel ideolojiyi yeniden üreten söylemler/uygulamalar AKP açısından talan düzenine “isyan etmeyen/biat eden” bir toplum yaratmanın, toplumun ezilen kesimlerinin gerçek sınıfsal çatışmalar etrafında yan yana ve egemen sınıf siyasetinin yürütücüsü iktidarla karşı karşıya gelmesini engellemenin temel araçlarından biri haline getirildi. Aleviler, sosyalistler, ateistler, kadınlar doğrudan iktidar tarafından dinsel söylemlerle hedef alındı. ‘Dindar nesil yaratmak’ ise iktidar için basitçe bir propaganda söylemi değildi. Eğitim, egemen sınıfın elindeki ideolojik aygıtlar arasında tüm toplumu etkileyen yapısı ve sadece bugünü belirlemek değil geleceği inşa etmek bakımından taşıdığı özelliklerle AKP açısından piyasalaştırma ile dinselleştirmenin iç içe ilerletildiği en kritik alan haline geldi.
‘İnanç özgürlüğü’ diye diye dinci gericilik
AKP iktidarının 4+4+4 ile uygulamaya geçirdiği zorunlu-seçmeli din dersleri dayatmasının, imam hatiplere dönüştürülen okulların ardından ‘kılık kıyafet serbestliği’ olarak sunulan ve eğitimde türban serbestliğinin önünü açan düzenleme gelmişti.
Üniversitelerde türbanın serbest bırakılması, öğretmenlerin okullara türbanla girmesinin önünün açılması AKP iktidarı ve liberal sözcüleri tarafından ‘inanç özgürlüğüne saygı ve demokratikleşme hamlesi’ olarak sunuldu. AKP’nin Sünni mezhebe dayalı dinsel gericiliğin iktidarı olduğu ve dini kuralların kamusal yaşamda belirleyici hale gelmesinin başta kadınlar olmak üzere toplumun ezilen kesimleri üzerinde katmerlenmiş bir baskı biçimini yeniden ürettiği ise bu tartışma içinde yok sayıldı. Öyle ki tarihi “Demokratik, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim” mücadelesiyle anılan Eğitim-Sen’in bile bu atak karşısında üretebildiği cevap serbest kıyafetle (eşorfman/kot) okullara gitmek oldu. [1]
AKP elbette durmadı. Yüz binlerce liseliye ‘Ya imam hatip ya meslek lisesi’ denildi. TEOG sistemi ile 40 bin öğrenci istekleri dışında imam hatiplere kaydedildi. İmam hatiplere dönüştürülen okullar yetmedi, okulların içine imam hatip sınıfları eklendi. Okullarda mescit zorunlu hale getirildi. Ortaöğretimdeki türban serbestliği kararının ardından sıradaki hedef ise karma eğitim olacak.
Eğitimin dinselleştirilmesinin yapıtaşı da kadın düşmanlığı
Piyasacılıkla kaynaşmış AKP gericiliğinin temel yapıtaşlarından biri olan kadın düşmanlığı, eğitim alanının dinselleştirilmesi saldırısının da temel akslarından birini oluşturuyor. Kadınlar için, değiştirilemez ilan edilmiş İslami kurallara dayanan yasaklardan biri (örtüneceksin!) ve Siyasal İslam’ın simgesi olan türban, üniversite ve kamuda serbest bırakılırken ‘kadının özgür seçimi/iradesi’ argümanıyla savunuldu. Şimdi ise ortaöğretimdeki kız çocuklarının türbanla okula gelmesi ‘ailelerin çocuklarını nasıl yetiştireceklerini belirleme özgürlüğü’ demagojisi ile savunuluyor.
Kadın bedeni ve yaşamı üzerinde dinsel ideoloji/söylem ve pratiklerle kurulan hegemonyanın eğitim alanına kurumsal düzeyde taşınması açık ki kadınların eşitlik/özgürlük iddiasının da tümden reddidir. Çünkü okullarda kız çocuklarının başını kapatma kararını “ailelere” bırakarak çocukların özgür bireyler olarak var olma hakkını, ‘laiklik’ ilkesini reddeden, kamusal alanda devletin din üzerindeki sınırlayıcı etkisini yok sayan bu uygulamayı getirenler eşitsizliği de fıtrattan (değiştirilemez) saymaktadır. Burada artık tek bir özgürlükten bahsedilebilir; kadınların “kapatılması” ve erkeklerin kadınların “bedenlerini/yaşamlarını” çocukluktan başlayarak denetleme “özgürlüğü.”
Durmayacaklar, durduralım!
AKP’nin dinci gericiliğin örgütlenmesi yönünde attığı adımların bir sonu olduğunu düşünen varsa yanılıyor. Rejimi ve kamusal alanı “inançların gereği”ni temel alarak belirlemeye başladığınızda bunun sonu yoktur, gün olur adına “devlet” diyen cihatçı çete katliamlarını “inanç gereği”ne dayandırır. Bugün dinci gericiliğin bir ucu “inanç özgürlüğü” söylemi altında 10 yaşındaki kız çocuklarının dinsel kurallara dayalı bir yaşamın içine iktidar eliyle “kapatılması”, diğer ucu ise gözünü kırpmadan kafa kesen IŞİD’dir.
Tam da bu nedenle laik-bilimsel özgürleştirici bir eğitim talebi için mücadele ve türbana sözü/eylemi eğip bükmeden hayır demekle cihatçı çetelere, mezhepçi faşizme karşı direnişi birbirinden ayırmamamız, ortak bir direniş hattı içinde örgütlememiz gerekiyor. Açık ki bu politik coğrafyada toplumsal/siyasal yaşamın dinselleştirilmesine karşı kadın özgürlüğü ve laiklik bayrağını taşıyarak mücadele etmeden ‘fıtrat” ilan edilen işçi katliamları üzerinde yükselen neoliberal yağma düzenini yıkacak gerçek bir sınıf hareketi de inşa edilemez.
Ortadoğu’da yaşam ve özgürlük için direnişle dayanışmanın iç içe geçtiği bugün iktidarın savaş politikalarını durdurmak için sokağa çıkıp Kobane direnişini büyütecek, aynı anda türban dayatmasını reddedeceğiz. Bilimsel-laik ve kamusal bir eğitim için AKP’nin neoliberal gerici rejimine meydan okuyacağız. Bu gerici kuşatmayı dağıtacağız!
[1] Eğitim-Sen’in yönetiminde etkin olan siyasal anlayışların ‘laiklik’ konusundaki ikircikli tutumları eğitimin dinselleştirilmesine karşı birleşik ve militan bir mücadelenin önünde engel yaratıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.